“Öncelikle bu açıklamayı ekolojist, sağlıkçı ve engelli kimliğimle yani yaşam kimliğimle yaptığımı bildirmek isterim.
Doğadan bir avuç toprak, bir bardak su olan insanın temelinde savaşmak, sömürmek ve diğer hayvan akrabaları gibi mülk kültürünün olmadığını bildiriyorum. Savaş; bölgemizde ve dünyada halkları ayırmakta, birbirine düşman kılmaktadır. İnsandaki mülk aşkı sayesinde insan kendini tüm türlerin ve kendi türündeki diğer insanların da üzerinde görmektedir. Yani teke ulaşma anlayışı güden bir yaklaşım sergilemektedir.
Bu yaklaşıma karşı en büyük duruşum mülkün ve otoritenin Allah’a ait olduğunu ve ondan başka hiçbir otoriteyi kabul etmeyen eşitlikçi duruşumdur. İnsanın eril, mülkçü, üstünlükçü ve savaşçı bu duruşunun doymak, giyinmek, süslenmek vs ihtiyaçları gibi hayvan katletmeye başladığı gündendir devam etmektedir.
Yaşamın, kendi türümüzün ürettiği ideolojik ve siyasi söylemlerin üstünde olduğunu, bir zorunluluk olarak tür, ırk, cinsiyet gözetmeden her türlü hak mücadelesine bütünsel bakılması gerektiğini tarihsel, toplumsal ve ekolojik sorumluluk olduğunu savunuyorum.
Yüzde 69 engelli raporumun bulunması ve rapora istinaden askere gitmeme olanağımın olmasına rağmen muafiyet sunmayı, askere gitmeyi, silah tutmayı silahlı tüm yapıları ve savaşı tetikleyen hayvan kıyımcı sömürücü yaşam ve beslenme tarzını reddederek vicdani reddimi ve vejetaryen yaşam tarzımı doğadan bir duruş ve sorumluluk olarak başta havaya, suya, toprağa olmak üzere tüm halklara ilan ediyorum…
Barışın ve doğal yaşamın sermayeye ve mülkiyetçilere karşı kazanımının yegâne yolunun savaşçı ve kıyımcı anlayış değil retçi bir yaklaşım ile mümkün olacağını düşünüyorum. Yaşam ve barış için savaşmayı, öldürmeyi bir kez daha reddediyorum!“