Anarşistler ve hayvan özgürlükçülerden total ret açıklamaları
28 Kasım 2015 Cumartesi günü anarşistler ve hayvan özgürlükçüler tarafından infiAl’de düzenlenen etkinlikte 8 anarşist total ret açıklaması yaptı. Etkinlikte devletin aylardır sürdürdüğü katliam ve imha politikalarına karşı transnasyonel dayanışma ve eylem çağrısında bulunulurken, 10 Kasım’dan bu yana açlık grevinde bulunan Osman Evcan’ın son durumuna dair aktarımlar yapılarak 5 Aralık’ta Osman Evcan’la küresel bir eylem günü çağrısında bulunuldu. Vicdani reddini açıklayan 8 anarşist devlete, kapitalizme, hayvan katliamlarına ve topyekün tekno-endüstriyel uygarlığa karşı bir ret ve isyan çağrısı yaptı.
Basın toplantısında konuşan Hayvan Hakları İzleme Komitesi Koordinatörü ve vicdani retçi Burak Özgüner, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi suikasti ile alakalı olarak “Tahir Elçi’nin katledilmesi, Türkiye’de, bir yalandan ibaret olan demokrasinin bile olmadığının kanıtıdır. Can güvenliğinin kalmadığı bu coğrafyada, devletin bizzat tırmandırdığı çatışma ortamından herkes için endişeliyiz” diyerek başladığı konuşmasında, devletin insan, hayvan gözetmeden herkesi katlettiğini belirterek bu katliamlar karşısında herkese vicdani ret çağrısında bulunduklarını hatırlattı ve duyarlı tüm kesimleri tepki vermeye çağırdı.
Basın açıklamasını okuyan Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi’nden vicdani retçi Neşe Akbaş, katliamlarda sadece insanların hayatını kaybetmediğini ifade ederek “Patlamalarda ölenler sadece insanlar değildi. Kopmuş kol ve bacakların, kör gözlerin, duyma kaybı ve travmanın yanı sıra, tek bir TNT gücündeki bir bombanın patlamasında dahi, patlamanın kuvvetiyle 350-400 metrekare alandaki tüm kuşların akciğerleri patlar. Aynı etki, 100-200 metrekarelik alanda sokak kedi, köpek ve tüm sokak hayvanlarında da gerçekleşir. Hiç kimse kaç kuşun, kedinin veya köpeğin öldürüldüğünü belgelemekle ilgilenmedi veya bundan bahsetmedi” dedi.
Akbaş, “TSK’nin bombalamalar sonucu sebep olduğu orman yangınlarına, en ufak bir şekilde müdahale edilmemesi ile sayısız yaban hayvanı yanarak can verdi” dedi.
Geçtiğimiz haftalarda 12 gün boyunca sokağa çıkma yasağı uygulanan Silvan ilçesinde bulunan hayvan barınağında da bu süre zarfı içerisinde yiyecek, su gibi yaşamsal ihtiyaçların karşılanamadığını ve Silvan Belediyesi’ne ulaşamadıklarını ifade eden Neşe Akbaş, “Silvan’da kaç insanın katledildiğini biliyoruz ancak kaç hayvanın hayatını kaybettiğine dair en ufak bir bilgimiz dahi yok” açıklamasında bulundu.
Abluka altındaki mahallelerde yaşanan hayvan hakları ihlallerine değinen Akbaş “Saldırı altındaki bölgelere giden gözlem heyetleri ve tanıkların aktarımlarından edindiğimiz bilgiye göre, evlerdeki ağaçlar silahla taranmış veya testere ile kesilmiştir. Kafesteki bir kanaryanın kafası koparılmış, tavuklar canlı canlı parçalanarak öldürülmüştür. Ayrıca tüm bu ilçelerdeki kedi, köpek ve kuş gibi sokak hayvanlarının da kurşunlanarak katledilmiş olduğunu ve sokaklarda artık hayvana rastlanmadığını öğrenmiş bulunuyoruz” diye konuştu.
Akbaş, “Tüm dünyadaki hayvan özgürlüğü mücadelesi verenleri ve hak savunucularını, Türkiye’de yaşanan devlet terörüne tepki vermeye ve herkesi vicdani ret açıklamaya çağırıyoruz” diyerek uluslararası dayanışma çağrısında bulundu. Basın toplantısında, sürdürülen operasyonların, sokağa çıkma yasaklarının ve tüm imha politikalarının derhal durdurulması talep edildi.
Toplantının sonunda Olcay Topal, Serhan Uz, Ülkü Saydan, Sezgin Sarı, Turgay Yaraş, Efe Ardıç, Umur Can Özmen ve Nikos adlı anarşist ve hayvan özgürlükçüler vicdani reddini açıkladı. Toplantıda ayrıca, Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde bulunan ve vegan yemek ihtiyacı karşılanmadığı için süresiz açlık grevine başlayan vegan anarşist Osman Evcan’la da dayanışma çağrısında bulunuldu.
——
Ret açıklamaları:
Olcay Topal
Devletler savaş yer, para kusar. Savaşlar kapitalizmin gıdasıdır. Silah, gıda, ilaç ve bunların yanı sıra birçok endüstrinin savaşlara ihtiyacı vardır. Bu yüzden doğal ama saçma sebeplerle ortaya çıkarılan savaşların yanı sıra yapay sebeplerle de savaşlar çıkarılır. İktidar kelimesi, yalnızca bir hükümet değil, din, toplum, ırk, cinsiyet, tür gibi tüm kümeleri de kapsar. İktidarların varlıklarını sürdürmek için savaşlara ihtiyaçları olduğundan dolayı çeşitli bahanelerle savaşlar çıkardığını hatta bu savaşların çoğunun danışıklı dövüş olduğunu da hatırlatarak sözlerime başlıyorum.
– Her şeyden önce kişisel hiçbir problemim olmadığı, tanımadığım ve belki de tanısam seveceğim insanları öldürmek ve onlar tarafından öldürülmek için eğitim almayı ret ediyorum
– Bir vegan olarak hayvanların doludizgin sömürüldüğü, katledildiği, tecavüze uğradığı, denek ve yem olarak kullanıldığı orduların mensubu değil ancak ve ancak düşmanı olabilirim.
– Silah sanayi tıpkı ilaç endüstrisi gibi ürünlerini yani tüm silahları insanlar üzerinde kullanmadan önce hayvanlar üzerinde test etmektedir. Bir vegan ve hayvan özgürlükçüsü olarak bu silahları kullanmayı ve hayvan katillerini finanse etmeyi reddediyorum.
– Ordular türcüdür, mayınlı tarlalara öncelikle hayvanlar sürülmektedir, askeri operasyonlarda köpekler askerlerin önünden sürülerek yem edilmektedir, kışlalarda köpeklere tecavüz çok yaygındır, gizli servisler ajanlarının eğitiminde hayvanları denek olarak kullanırlar. Ayrıca ordularda hayvan ve hayvansal yemek dayatması vardır.
– Tüm savaşlarlarda insanların yanı sıra sayısız hayvan ölür. Bu savaşların bir parçası değil ancak ve ancak karşıtı olabilirim.
– Ormanlar ve doğa, vahşi yaşamın yani hayvanların yaşam alanıdır. Devletler savaşırken ya da gelişirken hayvanların yuvalarını yok ederler. Devlet hayvanların en büyük düşmanlarından biridir ve savaşlar çoğu zaman devletlerin çıkarınadır.
– Devletler ve mevcut insanlık hayvanların ve doğanın en büyük düşmanı iken ordular devletlerin koruyucusudur. Hayvanların, doğanın ve bizim düşmanımızla işbirliği yapmayı reddediyorum.
– Nehirlerin, derelerin tahakküm altına alınması projesi olan HES projelerini hepiniz biliyorsunuz. Bunlara karşı köylüler eylem yapmakta ve orduların bir parçası olan jandarmalar köylüleri silah dipçikleri ile dövmekte ve onları gaz bombaları ile boğmakta ve gözaltına alarak enerji şirketlerinin daha çok kazanmasını sağlamaktalar. Enerji şirketlerinin uşağı olmayı da reddediyorum. Enerji şirketleri daha fazla para kazansın diye yaşadığı topraktaki dereyi savunmaya çalışan köylüleri silah dipçikleri ile dövmeyi de reddediyorum.
– Her savaş tecavüzü içerir. Tecavüzü ve tecavüzcü orduların bir parçası olmayı reddediyorum.
– Ordular ve devletler cinsiyetçi, homofobik, transfobik olmakla birlikte LGBTİ düşmanıdır. Akılsız nefretin bir parçası olmayı da reddediyorum.
– Kürt halkının asimilasyonunu ve imhasını içeren planın bir parçası olmayı reddediyorum.
– Alevi toplumunun asimilasyonunu ve imhasını içeren planın bir parçası olmayı reddediyorum.
– Sınırlar sanaldır. Sanal çizgiler için ölmeyi ve öldürmeyi reddediyorum. Pasaportları ve gümrük kapılarını reddediyorum. Sınır ihlallerini ve dur uyarılarını reddediyorum.
– Endüstrileşmeyi reddediyorum, daha çok endüstrileşen dünya için ölmeyi ve öldürmeyi reddediyorum.
– Komutanların ayakkabılarını boyamayı, komutanların eşlerini kuaföre götürmeyi ve daha çok hayvan ölsün, daha çok orman yansın diye patates soymayı reddediyorum.
– Eğitim zayiatı olmayı reddediyorum.
– Bedelli askerlik yaparak ordulara ve devlete para sağlamayı reddediyorum.
– Eğitim altına alarak olmadığım bir kişiye dönüştürülmeyi reddediyorum.
– Emir alıp vermeyi, üniforma giymeyi, saçlarımı kesmeyi, günlük tıraş olmayı reddediyorum.
——
Nikos
Merhaba ben Nikos. Anarşist bir birey olarak yaşam alanlarımızı gasp eden, itaat etmeyenleri katleden, sindiren, adına devlet denen düzene karşı; bu ataerkil militarist anlayışın, katliamcı geleneğinin ve onun savaş politikasının bir parçası olmayı tüm özgür yaşam istencimle ret ediyorum.
Devletlerin terörist, ordularının katil olduğu gerçeğini unutmamak adına, ben, bu katliamın bir parçası olmayı reddediyor, dayanışma ile örülmüş, sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz özgür bir yaşam için mücadeleyi destekliyor, bir anarşist olarak vicdani ve total reddimi açıklıyorum.
—–
Ülkü Saydan
Ben Ülkü Saydan.
Her gününe sözde kaza özde katliam düşen bu coğrafyada yaşayan bir birey olarak; devlet elli ölümü, yakınlarımı kaybetmeyi, sonucunda artan şiddetin ve nefretin hedefi olmayı reddediyorum.
Biz kadınlar ister doğuda ister batıda olsun, savaşın içine doğduk. Erkek-devlet girdabında boğulmamak için savaşıyoruz.
Pembe evlilik masallarıyla büyüttüğü yetmezmiş gibi bizi, hayatlarımızıda yoğurmaya çalışıyor bu toplum. Erkekliği yücelten askerlik duvardaki harita uğruna, yönetme egosu uğruna can alıyor. Kanımızdan yükselen devlet, ölülerimize isim takıyor.
Öncelikle devleti, ardından devletin ve toplumun militarizmini reddediyorum. Benim savaşım tüm canlıların özgürlüğü için sürecektir.
—–
Serhan Uz
Ben Serhan Uz.
Eşitsizliğin,türcülüğün,ırkçılığın,milliyetçiliğin,cinsiyetçiliğin ve her türlü haksızlığın karşısında durmak için yaşıyorum. Bu yüzden devlete, orduya, kapitalizme,hayvan katliamlarına ve eko-soykırıma karşı vicdan-i reddimi açıklıyorum. Hiç bir savaş makinesinin parçası olmamayı seçiyorum. Lice’de, Cizre’de, Silvan’da, Nusaybin’de, Yüksekova’da ve daha bir çok yerde kıyım devam ediyor. Bütün bu olanlara seyirci kalmayı,baskılardan korkup susmayı, zalime boyun eğmeyi red ediyorum. Varlığım,bütün dünya vatandaşlarına armağan olsun. Ne mutlu hiç bir hayvana ve insana sırtını dönmeyene.
—–
Sezgin Sarı
Dünya harikulade bir yer. Ormanların derinlikleriö dağların zirveleri, derelerin sesi, kurtların ulumaları, ağaçların yaprakları, salyangozların kabuğu…
Geceleri gökyüzüne bakıyorum ve bu gezegen gibi kaç tane olabileceğini düşünüyorum.
Kendi gezegeninin ormanlarını yok eden, diğer canlıların yaşamını elinden alan, hatta varlığına göz dikip soykırım yapan bir uygarlığın olduğu bir gezegende yaşıyorum.
Kendi türünün bireylerini akıl hastanelerine ve hapishanelere tıkan, döven, işkence eden, ordulara katıp birbirine kırdırtan…
Hatta bütün gezegendeki yaşamı ortadan kaldırabilecek silahlara sahip olan…
Kendi varlığının farkında olup da vaktinin çoğunu başka bir şeyin hayalini kurarken nefret ettiği bir işi yaparak geçiren, etrafını duvarlarla çevirip güvende yaşayacağını düşünürken yalnızlaşan ve daha derin bir korkuya kapılıp çıldırmış diktatörlerin peşine takılarak insan avına çıkan, kendi iradesini teslim ettiği bir grubun kararıyla ölen ve öldüren insanlığı düşünüyorum.
Makineleşme, silahlanma ve tüketim uğruna içinde yaşadığı gezegeni tüketen…
Kendimi içindeki bütün canlıların varoluş renklerini sergilediği sınırsız, özgür bir dünyada yaşarken hayal ediyorum.
Ve devlet beni orduya çağırıyor, reddediyorum!
—–
Turgay Yaraş
Hayatı boyunca hiç sevilmeyenler için vicdani reddimdir:
Doğumlarından itibaren Her günleri karanlık, acı ve korku içinde geçen, yapay yollarla üremeye zorlanıp en doğal anne-yavru ilişkisi yaşamalarına izin verilmeyen, sütü çalınan,yumurtası çalınan, tüyleri yolunan, yiyecekleri çalınan, tecavüz edilen, hapsedilen, tekmelenen insanın tüketim çılgınlığını karşılamak için varlıklarına bile izin verilmeyen gezegenimizin hayvan toplumları adına bu yapılanların bir parçası olmayıp, bu küstah düzenin tüm iktidarcıklarına hayvan ve insan özgürlüğü için karşı duracağım.
——
Umur Can Özmen
Ben Umur Can Özmen. Savaşlar ölümden ibarettir; sadece insanın değil, insan harici hayvanların ve doğanın da ölümü. Günümüz sistemi, kendine piyonlar yaratır; piyonlar öldükçe bu sistem kazanır, hangi bayrağın altında öldüğü değişmeden. Sistem yarattığı piyonları giydirmek için birçok endüstri kurar. Silah endüstrisi de bu en büyük endüstrilerden biridir çünkü her zaman harcamasından fazla kazandırır sisteme. Bu endüstri tüm enerjiyi kendine çeker, büyümek için her yolu kullanır; cinsiyetçiliği, türcülüğü, ırkçılığı, homofobiyi, ekosoykırımı… Kadını baskı altına almak için erkeğe silah satmak ister, cinayete spor adını verir ve yarattığı katillere silah satmak ister, etnik merkezcilere ve zenofobiklere saldırganlaşmaları için silah satmak ister… Anarşistler ve hayvan hakları savunucuları olarak, bu iç savaşın ve militarist kıyım makinesinin bir parçası olmayacağız. Zalimlerin çıkar ve sömürü savaşında ölmektense, devlete, kapitalizme, tekno-endüstriyel uygarlığa karşı, insan-hayvan-doğa diye ayırmadan, topyekûn kurtuluş ve özgürleşme mücadelesinin özneleri olmayı tercih ediyoruz. Arzuladığımız dünyayı istiyoruz, hem de en kısa sürede!
Hayatlarımız adına reddediyorum! Hayallerimiz adına reddediyorum! İtaati ve hiyerarşiyi, sömürüyü ve benmerkezciliği, ekosoykırımı ve tekno-endüstriyel uygarlığı reddettiğim gibi militarizmi de reddediyorum ve vicdani reddimi açıklıyorum.
—–
Efe Ardıç
“Her türlü ırk, tür, sınıf, cinsiyet ayrımına karşı biri olarak, bu ayrımları ilke edinmiş herhangi bir devletin emrine girmeyi reddediyorum. Kendini ve zengini korumaya uğraşan ve çizdiği uyduruk sınırları savunmak için işlemediği günah kalmamış kişilerin altında onların bencil amaçları için hiçbir canlıya zarar vermek yada bu amaçta eğitim görmek istemiyorum ve bu yüzden vicdani reddimi açıklıyorum.”
—–
Etkinlikte okunan kürt halkına yönelik baskı, katliam ve imha politikalarına karşı uluslarötesi dayanışma çağrısı:
ULUSLARÖTESİ DAYANIŞMAYA ÇAĞRI
BASINA ve KAMUOYUNA,
Türkiye’nin Kürt bölgelerinde, Kürdistan’da devlet terörü insanları, hayvanları ve tüm hayatı katlediyor!
Türkiye hükûmeti, “güvenlik” güçleri ile bizzat başlattığı ve tırmandırdığı çatışma ortamı ve savaş nedeniyle, neredeyse iki yıldır kimsenin ölmediği barış sürecinden vazgeçti. Haziran genel seçimleri için yapılan kampanyalar sırasında, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) 170 saldırı ve bombalama vakası yaşandı. Diyarbakır’da HDP’nin, 7 Haziran seçimlerinden önceki, son seçim mitinginde patlayan bomba nedeniyle 4 insan ve birçok hayvan öldü; birçok insan ve hayvan da yaralandı. Seçimden sonra Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) parlamentodaki çoğunluğu kaybetti; şiddet planlı ve muazzam bir şekilde devlet tarafından tırmandırıldı. Suruç’ta, Kobanê’ye insanî yardım ulaştırmak üzere toplanan, sosyalist, anarşist, insan hakları aktivistleri ve hayvan özgürlükçülerden, 33 insan katledildi. Suruç’u takiben Ankara’daki patlamada yine yüzlerce insan ve hayvan hayatını kaybetti. Yaşanan bu katliamların ardından, Kürt bölgelerindeki bazı yerel otoriteler kendi yaşam alanlarını korumak için özerklik ilân etti. Türk hükûmeti, özerklik açıklamalarına, bomba, kurşun ve düşmanca saldırı ile cevap verdi. Birçok yerde, sokağa çıkma yasağı ilân edildi ve insanlar haftalarca suya, yiyeceğe, internete veya telefon hizmetine ulaşamadı. Bu esnada askerler ve özel hareket polisleri mahallelere saldırdı, çatılarda konuşlanan keskin nişancılar sokakta hareket eden herkese ateş açtı, birçok sivil katledildi. Bebeklerden yaşlılara, katledilen birçok sivile ‘terörist’ denildi. “Terörle mücadele”, “iç güvenlik politikası” adı altında bölgede düşmanlık hukuku örüldü, imha politikaları hayata geçirildi.
Patlamalarda ölenler sadece insanlar değildi. Kopmuş kol ve bacakların, kör olmuş gözlerin, duyma kaybı ve travmanın yanısıra, tek bir TNT gücündeki bir bombanın patlamasında dahi, patlamanın kuvvetiyle 350-400 metrekare alandaki tüm kuşların akciğerleri patlar. Aynı etki, 100-200 metrekarelik alanda sokak kedi, köpek ve tüm sokak hayvanlarında da gerçekleşir. Patlamaya yakınlık oranına bağlı olarak, önce akciğerler, dalak, bağırsak veya östaki borusu gibi basıncı sabitlemeye yarayan organlar patlar. Sonra, yaklaşık 3000 derecelik ateş herkesi yakar. Birçok insanın hayatını kaybettiği bombalamalarda ve saldırılarda, hiç kimse kaç kuşun, kedinin veya köpeğin öldüğünü belgelemekle ilgilenmedi veya bundan bahsetmedi.
Türkiye’deki Kürt bölgelerinde gerçekleşen bu saldırılar esnasında ayrıca orman bölgeleri de bombalandı. Devlet, kendi çıkardığı bu yangılara, birçok kez en ufak bir müdahalede bile bulunmadı. Yakılan ormanlarda sayısız yaban hayvanı yanarak can verdi, doğa katledildi.
Türkiye’deki Kürt bölgelerindeki saldırılar 7 Haziran seçimlerinden sonra sistemli bir şekilde devam etti. Silvan’da 12 günlük sokağa çıkma yasağı ilân edildikten sonra birçok yönden yıkım olarak tanımlayabileceğimiz tonla hak ihlâli yaşandı. Silvan’ın Tekel, Mescit, Konak gibi yoksul mahallelerinde, devlet binalara ağır silahlarla saldırdı ve sokakta bulunan tüm canlılara ateş açtı . Devlet terörünün tespiti için mahalleleri ziyaret eden heyetler, 12 günlük sokağa çıkma yasağının etkilerini, korkunç boyutlarını belgelediler. Bununla birlikte, sokağa çıkma yasağı sırasında ilçede kimsenin yiyeceğe ve suya ulaşamadığı bu 12 gün içerisinde, gündelik hayatın devletçe tamamen durdurulduğu ve abluka altındaki Silvan’daki hayvan barınağında ise neler olup bittiğini yine kimse bilmiyor.
Tanıklardan edinilen bilgiye göre, polis özel harekat timleri evlerin çoğuna girerek yiyecekleri ve eşyaları kullanılamaz hâle getirdi, yaşayan tüm canlıları yakıp yok etti, ağaçları ve bitkileri tahrip etti. Kafesteki bir kanaryanın kafası koparıldı, tavukların tüyleri yolunarak parça parça edildi; meyve ağaçları silahla tarandı veya testereyle kesildi. Su depoları özellikle hedef alındı, çantalar dolusu yiyecek tahrip edildi. Evlerdeki tüm cam ve kapılar kırıldı. Binalar büyük oranda mermi, roket ve havan topu izleriyle dolu. Devletin, halka açtığı savaştan çıkan mahalleler, hasarlarını, yaralarını ve travmalarını kendi imkânlarıyla sarmaya çalışıyor.
Türkiye’nin “güvenlik” birimlerinin saldırıları sürerken, aynı timler duvarlara insanları aşağılayan ve cinsel saldırıyı içeren yazılar yazdılar. Devlet, saldırıları provoke ederken ve Türkiye’nin birçok yerinde, Kürtlerin sahip olduğu işyerleri ateşe verilirken, linç olayları yaşanırken, bir gri Afrika papağanı da kundaklamalar sırasında kafesinden çıkamayarak can verdi. Basına ve sosyal medyaya yansıyan bu örneklerin haricinde yine birçok hayvanın, devlet terörünün nesnesi hâline getirildiğini biliyoruz.
Başka bir Kürt bölgesi olan Cizre’de 8 gün süren sokağa çıkma yasağı ve saldırıların ardından, devlet terörünü gözlemlemek için bölgeye giden gözlemciler, Cizre’de kedilerin bile vurulduğunu aktarmıştır. Ayrıca sokağa çıkma yasağı ilân edilen bölgelerden insanların aktarımlarına göre, sokaklarda yaşayan hayvanların birçoğunun öldüğü, sokaklarda artık hayvana rastlanmadığı bilgisi de bizlerle paylaşılmıştır.
Daha önce de, Şırnak’ın ilçe ve köylerinde (Roboski, Gülyazı) köylüler tarafından kullanılan katırlar, defalarca, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından köylülerden intikam almak için katledildi. Katliamdan sağ kurtulan yaralı katırlar, bazı vakalarda günlerce yavaş yavaş ölmeye terkedildi ve ızdırap içerisindeki hayvanların veterinere götürülmelerine dahi izin verilmedi.
Şu an saldırlar farklı mahallelerde devam ediyor… Türkiye Cumhuriyeti’ndeki insan ve insan-olmayan hayvan kurbanların uluslararası kamuoyunda seslerinin duyulması için herkese çağrıda bulunuyoruz. Bu zulme ve katliama lütfen sessiz kalmayın!
Dünya çapında, hayvan özgürlüğü mücadelesi veren tüm yoldaşlarımızı ve insan hakları aktivistlerini kendi ülkelerinde, Türkiye’de süregelen bu gaddar devlet terörünü protesto etmek için Türkiye’yi temsil eden kuruluşların (konsolosluklar, ateşelikler, temsilcilikler) önünde protesto gösterileri düzenlemeye çağırıyoruz. Bu coğrafyada da zulme, devlet terörüne, savaşa ortak olmak istemeyen tüm duyarlı kişi ve kesimleri, bir kez daha vicdanî ret açıklamaya davet ediyoruz.
Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi
http://sosyalsavas.org/2015/12/anarsistler-ve-hayvan-ozgurlukculerden-total-ret-aciklamalari/
**
‘Katliamlarda hayvanlar da öldürüldü’
29 Kasım 2015 19:26
Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi yaptığı basın açıklamasıyla Kürt illerinde sürdürülen operasyon ve sokağa çıkma yasaklarına tepki göstererek, katliamlarda sadece insanların değil, hayvanların da öldürüldüğünü ifade etti. Basın toplantısında 8 hayvan özgürlükçüsü de vicdani reddini açıkladı.
Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi’nden vicdani retçi Neşe Akbaş, “Kopmuş kol ve bacakların, kör gözlerin, duyma kaybı ve travmanın yanı sıra, tek bir TNT gücündeki bir bombanın patlamasında dahi, patlamanın kuvvetiyle 350-400 metrekare alandaki tüm kuşların akciğerleri patlar. Aynı etki, 100-200 metrekarelik alanda sokak kedi, köpek ve tüm sokak hayvanlarında da gerçekleşir. Hiç kimse kaç kuşun, kedinin veya köpeğin öldürüldüğünü belgelemekle ilgilenmedi veya bundan bahsetmedi” dedi.
Geçtiğimiz haftalarda 12 gün boyunca sokağa çıkma yasağı uygulanan Silvan ilçesinde bulunan hayvan barınağında da bu süre zarfı içerisinde yiyecek, su gibi yaşamsal ihtiyaçların karşılanamadığını ifade eden Akbaş, “Silvan’da kaç insanın katledildiğini biliyoruz ancak kaç hayvanın hayatını kaybettiğine dair en ufak bir bilgimiz dahi yok. Saldırı altındaki bölgelere giden gözlem heyetleri ve tanıkların aktarımlarından edindiğimiz bilgiye göre, evlerdeki ağaçlar silahla taranmış veya testere ile kesilmiştir. Kafesteki bir kanaryanın kafası koparılmış, tavuklar canlı canlı parçalanarak öldürülmüştür. Ayrıca tüm bu ilçelerdeki kedi, köpek ve kuş gibi sokak hayvanlarının da kurşunlanarak katledilmiş olduğunu ve sokaklarda artık hayvana rastlanmadığını öğrenmiş bulunuyoruz” diye konuştu.
Toplantının sonunda Olcay Topal, Serhan Uz, Ülkü Saydan, Sezgin Sarı, Turgay Yaraş, Efe Ardıç, Umur Can Özmen ve Nikos adlı anarşist ve hayvan özgürlükçüler vicdani reddini açıkladı.
(HABER MERKEZİ)
http://www.evrensel.net/haber/266300/katliamlarda-hayvanlar-da-olduruldu