Yemen krizine askerî çözüm getirilemez – DIDIER BILLION*

Yemen’deki insani kayıp bilançosu bir felaket: 14 hafta süren bombardımanın ardından, çoğu sivil, 2300 ölü ve 10.000 yaralı var. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen halkının yüzde 80’i acil gıda yardımına ihtiyaç duyuyor.

26 Haziran 2015, Cuma
Uluslararası gündem öyle bir hale geldi ki büyük etki yapan bir siyasi kriz bile birkaç gün ya da hafta medyada yer aldıktan sonra, söz konusu krize bir çözüm bulunamasa bile, kayboluyor.

Yemen krizi bu durumun çok belirgin bir örneği. 3 ay kadar önce 26 Mart’ta Suudi Arabistan, on ülkenin oluşturduğu bir koalisyonun desteğini alarak, “Kararlı Fırtına” adını verdiği bir hava saldırısı gerçekleştirmişti. Amaç, “Yemen Cumhurbaşkanı Abd Rabo Mansur Hadi’nin görevinin başına dönmesini sağlamak” olarak açıklanmıştı. Hadi, Husi milisleri tarafından iktidardan indirilmiş Suudi Arabistan’a sığınmıştı. Peki, bugün Yemen’in durumu nedir?

Yemen’deki insani kayıp bilançosu bir felaket: 14 hafta süren bombardımanın ardından, çoğu sivil, 2300 ölü ve 10.000 yaralı var. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen halkının yüzde 80’i acil gıda yardımına ihtiyaç duyuyor.

Askerî açıdan olaya baktığımızda ise Suudi saldırısı neredeyse tümüyle başarısız oldu. Üstelik Suudi müdahalesiyle ülkenin ikinci büyük kenti olan Aden’in Husilerin eline geçmesinin engellemesi de gerekiyordu. Gerçekte ise bu liman kenti neredeyse tümüyle tahrip edildi ama çatışmalar kentin kalan kısmında hâlâ sürüyor. Kara müdahalesi bir dönem düşünülmüştü ama Mısırlılar ve Pakistanlılar katılmak istemeyince vazgeçildi.

Siyasi açıdan, Suudilerin güçlerini gösterme ve kendilerini Sünni Arap dünyasının lideri olarak kabul ettirme çabalarının somut bir sonuca ulaşamadığı görülüyor. Hatta Suudi yetkililerin, kendi iletişimleri üzerinde etkin denetimlerine karşın, stratejilerinin gün yüzüne çıktığı söylenebilir. Bu durum yeni Suudi hükümdar Salman ve onun Savunma Bakanı olan oğlu Muhammed bin Salman’ın iktidarını zayıflatabilir.

Ayrıca silahlı radikal örgütler de Yemen topraklarında giderek güçleniyor. Arap Yarımadası’ndaki El-Kaide olan AQPA, siyasi kargaşadan ve merkezî yönetimin ortadan kalkmasından faydalanarak pozisyonlarını güçlendirdi. Bunun dışında AQPA ile IŞİD arasında bir rekabet oluşmaya başladı. IŞİD 17 Haziran’da başkent Sana’da bir dizi ölümcül saldırıya imza attı.

Suudi yetkililerin müdahalesinin tam anlamıyla başarısız olduğu görülüyor. İşte bu ortamda 16 Haziran’da Cenevre’de Yemen için barış görüşmeleri başladı. Maalesef, 4 günün sonunda görüşmelerden hiçbir sonuç elde edilemedi ve bir sonraki görüşme için tarih dahi belirlenemedi. Tüm taraflar birbiriyle uzlaşılamayacak taleplerde bulunuyor. Suudi Arabistan’da sürgünde olan Abd Rabo Mansur Hadi hükümeti, BM Güvenlik Konseyi’nin 20 Nisan tarihli kararı uyarınca, Husilerin 2014 Eylül ayından beri işgal ettiği bölgelerden milislerini çekmesini istiyor. Husiler ise bu kararı tanımıyor.

Sürgündeki Yemen Cumhurbaşkanı ve onu himaye altına alan Körfez ülkelerinin İran’ın önemi konusundaki takıntılı aşırılıkları bu safhada bir siyasî çözüm perspektifini engellemektedir. Bu hata İran’ın Yemen ile pek ilgilenmediği de düşünülürse anlamsızlaşmaktadır. Yemen’de İran’ın askerî varlığı konusunda yinelenen iddialar hiçbir zaman kanıtlanamadı. İran’ın Husilerle ilişkilerine gelince bunlar hem yeni hem de kısıtlı ilişkilerdir. Böylece yerel çatışmanın arkasında Suudi Arabistan önderliğindeki Körfez devletleri ile İran arasındaki bilek güreşinin olduğu görülüyor. Suudi Arabistan her türlü vasıtayı kullanarak bölgesel oyunun merkezine yerleşmek istiyor. Bu süreç birkaç aydır devam ediyor. Suudi Arabistan, Katar’ı kendi çizgisine sokma çabasında. Mareşal-Cumhurbaşkanı Sisi’nin rejimine kayıtsız şartsız desteği, Lübnan ordusunun modernizasyonu, Fransız savaş araçlarının tümüyle teslimi için güçlü finansal desteği ve yeni Kral Salman’ın Suudi devlet aygıtında yeni siyasi atamalarında hep bu sürecin etkisi görülüyor. Yemen’e karşı yürütülen büyük askeri operasyonlar hep bu perspektif içinde gerçekleşiyor. Bu nedenle uluslararası kamuoyu açıkça önceliklerini belirlemelidir. Siyasi ya da diplomatik olarak etkin olunmak isteniyorsa bu temel parametrelerden başlanılmalı. Bu parametrelerin çatışmanın tüm taraflarına dengeli bir baskı uygulayacak şekilde belirlenmesi ve krizin hakkaniyetli bir çözüm sürecine sokulması gerekiyor.

*Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü Müdürü

http://www.zaman.com.tr/yorum_yemen-krizine-askeri-cozum-getirilemez_2302062.html

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org