Ahmet Karayay

2008 10 Ekim-Ahmet Karayay -(Ankara-Yüksel Caddesinde yapılan basın açıklamasında reddini okudu ve polis tarafından gözaltına alındı. Hakkında, “halkı askerlikten soğutma” suçlamasıyla soruşturma açıldı ve serbest bırakıldı.)   Adım Ahmet Karayay 1973 yılı Ankara doğumluyum ve askerlik görevini aşağıda belirteceğim sebeplerden dolayı reddediyorum. Insanoğlu yaratılışından bu yana geçen onbinlerce yıllık süreçte önceleri karnını doyurmak için başladığı can

2008 10 Ekim-Ahmet Karayay -(Ankara-Yüksel Caddesinde yapılan basın açıklamasında reddini okudu ve polis tarafından gözaltına alındı. Hakkında, “halkı askerlikten soğutma” suçlamasıyla soruşturma açıldı ve serbest bırakıldı.)

 

Adım Ahmet Karayay 1973 yılı Ankara doğumluyum ve askerlik görevini aşağıda belirteceğim sebeplerden dolayı reddediyorum.

Insanoğlu yaratılışından bu yana geçen onbinlerce yıllık süreçte önceleri karnını doyurmak için başladığı can alma sürecinde günümüze gelinceye dek çok yol katetmiş bulunmaktadır. Insanlar sadece açlıklarını dindirmek için değil sonraları mal-mülk için, toprak için, namus için, güç için ve itibar için savaşmışlardır. Bu savaşlar önceleri taş ve sopalarla, ellerle yapılmaktayken günümüzde savaş teknolojisinin vardığı boyut korkonçtur. Savaşlar incelendiğinde kimseye birşey kazandırmadığı ve yapıldığı çoğrafyaya, üzerinde yaşayan insanlara ve canlılara zarar verdiği rahatlıkla görülebilir.

Insanoğlunun savaşın açtığı yaraları görmekte, dünyaya ve insanlığa verdiği zararları hala anlamamakta direnmesi çok korkunç. Biz insanlar akıl erdemiyle donatılmış olmaktan ve hayvanlardan bu yolla ayrılıyor olmaktan çok böbürlenirken ve varoluşumuzdan bu yana akıl yolu ile gelişmeler, buluşlar ve inkilaplar yaparken hala savaşmamayı öğrenebilecek kadar gelişememiş olmamız çok acı bir gerçek.

Dünya milletlerinin ve yöneticilerinin, yaşlanmakta olan ve insanoğlunun yüzyıllardır verdiği korkunç zararları artık bertaraf edemeyecek hale gelmiş olan dünyamızı rehabilitize etmek yerine hala silahların çeşitlendirilmesine ve orduların güçlendirilmesine milyonlarca dolarlık kaynaklar ayırmasını anlamsız buluyorum. Bizler insansak bir an önce bu dünyayı korumanın bilincinde olmalıyız zira insanoğlunun yaşayabileceği alternatif bir gezegen yok. Bu gün gelinen nokta gelişmişlik değildir eğer öyleyse bir an önce tüm insanlığı gerilemeye davet ediyorum. Süreç boyunca hayatımızı kolaylaştırmak adına yapılan buluşlar gelinen noktada hayatımızı zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz olmuştur. Çünkü ekosistemi daha fazla parçalamaya devam edersek yakında bir ekosistem kalmayacak ve insanlık kendi sonunu hazırlamış olacak.

Yaşanan son büyük savaşta atılan bombaların yıkımının korkunçluğu ortada, henüz o yıllarda bu denli yıkıcı bir gücü olan silahların günümüzde ne boyutta olduğunu umarım hiç görmeyiz. Nükleer ve kimyasal olan silahlar bu dünya içerisinde kullanıldığında, kullanan insanlar kendilerininde bu dünyada yaşamak zorunda olduğunun bilincinde değil mi acaba? Tüm dünya yöneticilerini bunları düşünmeye ve tartışmaya davet ediyorum. Lütfen bir araya gelsinler ve dünyayı silahsız ve ordusuz bir hale getirmenin yollarını bulsunlar, sorunları konuşarak çözemeyeceksek insan olmanın ne manası var. Dünyamız artık çevreci ordulara ihtiyaç duyar hale gelmiştir, denizleri, nehirleri, dere ve çayları temizleyen, çöpleri toplayan, arıtma sistemlerini kontrol eden, atıkları geri dönüştüren, ormanları ve doğal hayatı koruyan ve muhtaçlara yardımcı olan silahsız insan orduları.

Insanoğlunun varoluşundan bu yana hiçbir problem silah ile çözülmemiştir, zira çözülmüş olsalar bugün varolmazlardı. Insanın sorunlarını konuşarak çözememesi zaten başlı başına çok acı bir durum ama bunu binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen hala yapamıyor olmamız daha da acı. İnsanoğlu ne zaman tam olarak gelişip insan olduğunun bilincine varacak?

Dünyamızda askerlik kurumlarının varlığına ihtiyaç yoktur, çünkü insanlar dünyada yaşar başka bir gezegende değil. Başka gezegenlerden dünyamıza gelmiş herhangi bir tehditte olmamıştır. Öyleyse askerler bizi neyden korurlar. Varolan bölgesel, politik veya siayasi problemler konuşularak ve anlaşılarak çözülebilir. Ülkemizde çevre kirliliği ve susuzluk sorunlarına karşı olan yaklaşımı kaygı ile izlemekteyiz. Bunun yanında insanlarımızın yaşam standartları ve koşullarıda kaygı verici. Ama ülkemizin silahlanmaya ve orduya ayırdığı kaynak korkunç boyutta. Burada kaynak sözcüğünden sadece parasal bir anlam çıkarmak doğru değildir. Ülkemiz uzunca bir süredir herhangi bir savaşın içinde olmadığı halde Türk Silahlı Kuvvetleri cumhuriyetin kuruluşundan bu yana türk milletinin insan kaynağını kullanmaktadır.

Burada söz konusu olan insandır ve insan hayatıdır. Hiç kimse dünyaya gelmeyi isteyerek doğmaz, çeşitli sebeplerle çeşitli zamanlarda çeşitli yerlerde doğar. Türkiyede doğmuş bir erkeğin sadece türkiyede dünyaya geldi diye askerlik yapmak gibi bir vatan borcu olamaz. Bu sadece Türkiye için söz konusu değildir. Insanlar çıplak olarak günahsız, borçsuz ve en önemlisi silahsız doğar. Hiçbir kurum veya kuruluşun özgür bir insanın hayatının belli veya belirsiz bir bölümünü tutsaklık altına almaya hakkı yoktur. Hiç kimse özgür bir insana herhangi bir şeyi zorla yaptıramaz, bu despotluktur.

Maalesef ülkemizde bir çok genç insan askerlik adı altında daha hayatlarının baharında ölüp gitmişlerdir. Bu ölen insanların hakkını kim nasıl ödeyebilir, kimse kimsenin hayatı hakkında karar mercii değildir. Askerlik kurumu varolduğu sürece askerlik yapmak isteyen insanlar olacaktır ve bu insanlara da saygı duymaktan başka yapacak bir şey yoktur. Ama kimi insanların da tamamen barışcıl sebeplerle askerlik yapmamak istememelerine de saygı duyulmalıdır.

Benim düşünce şeklim kimilerine göre bir ütopyadan ibaret gelecektir. Ama benim gibi düşünen insanların sayısı yavaş yavaş artmaz ise yakında insanoğlu kendi sonunu hazırlamış olacak. Kafkaslarda yaşanan son mini savaşın yol açtığı yıkım ortadayken, dünyanın silahsızlandırılması gerektiğine inanların sayısı umarım artacaktır. Dünyamızın bugünden yarına arzuladığım hali almayacağını biliyorum ama bir yerden başlamak gerekir. Bizler bugün içecek suyu bulabiliyoruz ama asıl görevimiz ve ödevimiz 50 yıl sonra dünyamızın alacağı hali düşünmek ve gelecek nesillere üzerinde hala nefes alınabilir bir dünya bırakmaktır.

Ülkemizde de TSK’nin silah ve asker alımına ayırdığı kaynağı daraltıp bu kaynağı çevre kirliliği ile mücadeleye ayırması ve bu yolla küçülerek insanlığın gözünde büyümesi ütopya olmasa gerek. Askerlik görevini kesinlikle yerine getirmek isteyen insan kaynağı ülkemizde varolduğu sürece bizler gibi yapmak istemeyenlere de dayatılmamalı. Zira TSK’nin insan kaynağı sıkıntısı ülkemizin genç nüfüsu sayesinde hiç olmamıştır.

Ben hayatı boyunca hiç kavga etmemiş ve dövüşmemiş bir insan olarak şiddeti, silahları ve orduları reddediyorum. Insan olmanın gereği asker olmak değildir. Türk olarak da ödevim ve hakkım askerlik yapmak değildir. Insan olarak ödevim ve görevim yaşadığım çoğrafyaya en az zarar vererek faydalı ve yararlı bir birey olmaktır. Dünyamızın ihtiyacı olan budur. Bunun için asker olmaya gerek yoktur. Hiç kimse için öldürmeyeceğim ve ölmeyeceğim, askeri herhangi bir eğitimi veya emri ömrüm boyunca yerine getirmeyeceğim. Bu şekilde düşündüğüm için hor görüleceğimi, dövüleceğimi ve insanlık dışı bir çok muameleye maruz kalacağımı biliyorum. Ama insanlık adına böylesine bir adım atmaktan gururluyum ve gerekirse bu uğurda da ölmeye hazırım. Çünkü bizi binlerce yıldır doyuran koruyan dünyamız ve insanlık onuru buna değer.

Saygılarımla ve dostlukla,
10.Ekim.2008
Ahmet Karayay

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org