04.08.21
“Kapitalizmin askerî güç eşliğinde hegemonik bir sistemin yönetimi altında ve bir savaş formunda yayılmasının en yıkıcı sonuçlarına tanık olunan bir zamanın çocukları, bu yıkıma karşı durmanın zeminini ararken genellikle anti-militarizmi merkezî ekseni yapan alternatif hareketler arayışındalar. Anti-militarist tavrın, neo-liberal yayılmaya karşı politik bir direnme alanı yaratma çabasının anlamı ve içeriğini sorgulamak, doğrudan anti-militarizmin salt bir karşı tavır/duruştan fazla bir şey, bizzat bir politika olup olamayacağını da sorgulamak olacaktır”. (*)
1 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Hubei bölgesinin başkenti olan Vuhan’da ortaya çıktığı söylenen Covid19 virüsü ile insanlık o ana kadar distopya olarak bildiği şeylerin bir anda hayatının birer parçası haline gelmesini yaşadı. Bir anda önlenemez bir hızla yedi kıtada bütün insanlık aynı gündeme odaklandı. Ekranlarda ve sosyal medya kanallarında günün her anında ‘yeni gelişmeler’e odaklandık.
Öncesinde sinema filmleri ve romanlar için bile hayal edilemeyecek bir gerçeğin, “kapanmanın”, bir parçası haline geldi bütün insanlık. İnsanlık daha ne olduğunu anlamadan ülkeler arası jeopolitik çekişmeler, biyolojik alandaki hesaplaşmalar ve finans kapitalizmin sağlık sektöründeki tiranlığı derin bir tedirdinginliğe neden oldu. Covid19’un nerede ve nasıl türediği ve insanlara nasıl bulaştığı sorularının cevaplarını dünya egemen güçleri arasındaki güç mücadelesi gibi nedenlerde aramak yerine, insanlığın ekolojik dengeyi bozması ve giderek artan ölçüde yaban hayatını ihlal etmesinde aramamız gerektiğini düşünüyorum.
Küresel sermayenin bitmek tükenmek bilmeyen büyüme/kazanma hırsından dolayı doğal alanlar insanlığın hizmetindeki potansiyel ‘zenginlikler’ olarak pazarlandı. Bu yaklaşımlar ile sadece 1970 yılından günümüze yaban hayatı nüfusunun % 58’i azaldı.
Covid19’dan ve onun getirdiği yeni durum hallerinden çıkamayan Akdeniz ülkeleri şimdi de büyük yangınlar ile uğraşıyor. Doğal hayatın üzerinde adeta ateş topu yuvarlanırken; “insanlara bir şey olmadı” gibi insan mekezci yaklaşımların ana akım medya ve gündelik hayat içinde yer edinmesi, yaşanan vahşetin sadece kısa bir özetidir.
Akdeniz ülkeleri olan İtalya, Yunanistan ve Türkiye özellikle son bir haftadır büyük yangınların içinde adeta nefessiz kaldı. Daha okul ile ilk buluşmamızda ‘Akdeniz iklimi yazları kurak ve sıcak’ diye bizlere ezberletilen bu basit gerçekliğin devletler nezidinde bir karşılığının olmadığını görüyoruz.
Devletler sahip oldukları savaş uçağı filoları ve insansız savaş uçakları ile güç gösterileri yapıyorlar, her ‘ulusal kurtuluş’ gününde. Ancak bir kez daha parçası olduğumuz bu yangınlarda bir gerçeği tenimizde ve nefesimizde duyumsayarak yaşıyoruz; silaha ve ölüme değil, doğaya/doğal hayata yatırım ile bütün yaşama katkı lazım!
Stockholm Barış Araştımaları Enstitüsü (SIPRI) tarafında Nisan ayı sonunda açıklanan rapora göre, Covid19 krizine rağmen dünyada askeri harcamalar artmaya devam etti. En çok askeri harcama yapan 40 ülke arasında Türkiye 16. sırada. Türkiye’nin de aralarında olduğu 11 Ortadoğu ülkesinde 2020 yılındaki askeri harcamaların toplam miktarı 143 milyar Dolar. Sadece 2020 yılında Türkiye 17.7 milyar Dolar değerinde asker harcama yaptı.
Bir haftadır Türkiye’nin Ege ve Akdeniz bölgeleri cayır cayır yanıyor, ülkede yangın söndürme uçağı yok. ‘Türkiye’nin gökyüzündeki başarı imzası: Yerli İHA ve SİHA’lar’ ile her gün Kürtler’in yaşadığı köyler, dağlar, nehirler bombalanırken, şehirleri yutan yangınlar için cevap; “ ama bizim yangın söndüren uçaklarımız yok” oluyor. İşte bir kez daha yaşıyor ve görüyoruz ki; devletlerin insan/hayvan hayatı ve doğal hayat diye bir dertleri yok.
Türkiye Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli; “Yerleşim yerlerini koruma sorumluluğu belediyelerdedir, ormanların yanmasına müsaade etmek zorunda kaldık“, açıklamasında bir kez daha görüyoruz ki, Türkiye’deki iktidar ile sadece bir toplum çürütülmüyor, ormanların, nehirlerin ve doğal hayatın da kendisi bu iktidarın tehdidi altında yaşıyor.
Oysa biz anti – militaristler yıllardır dünyanın her yerinde ‘Savaşa değil hayata bütçe’ diyerek, savaşlara, silahlara, savaş uçaklarına ayrılan bütçelerin sağlık, doğal hayatın korunması, eğitim ve doğal üretim gibi alanlarda kullanılmasını istiyoruz. (**)
Savaşkarşıtı antimilitarist vicdani retçiler olarak Nisan 2018 tarihinde kaleme aldığımız ‘Savaşa Hayır Şimdi Vicdani Ret Zamanı’ (***) kampanyamız ile bir kez daha savaşların yıkıcılığına dikkat çekmiştik. Türkiye’de ‘Saray’ın 13 uçaklık bir flosu varken bütün hayatı yok eden yangınları söndürmek için tek bir tane yangın uçağının olmaması bizlere iktidarların nezdinde insan/hayvan ve doğal hayatın değerini net bir şekilde gösteriyor.
Bir kez daha haykırıyoruz; Savaşa, Silaha, Ölümlere Değil, Yaşama Bütçe!
(**) Frankfurt: Savaş bütçesinin yükseltilmesine hayır! (merhaba.info)
(***) Kampanya: Savaşa Hayır! Şimdi Vicdani Ret Zamanı!
Kaynak: Pressenza