Bilgesu Sümer

Vicdani Ret Derneği’nde düzenlenen basın toplantısında vicdani reddini açıkladı.

Kendime dair izninizle iki kelam ederek başlamak istiyorum. Ben 1986 yılında Diyarbakır Askeri Hastanesinde doğdum. Sağlık Meslek Lisesinde öğretmen olarak çalışan annem ve Osmanlı kaynaklarında Kurdistan diye bahsedilen coğrafyanın dağlarındaki NATO’nun Irak ve Suriye’yi takip etmek için kurduğu tesislerde astsubay olan babam adımı Bilgesu koydular. Uzun süre neden bu ismi verdiklerini doğrudan bana söylemediler. Hiç bir zaman adımın ismi olmasını yadırgamadım, ama nedeni merak ettim. Çocukken, annem çok sevdiği bir öğrencisinin adını bana verdiklerini söyleyip geçiştirdi. Yıllar sonra Dağkapı’daki bu hastanenin Şeyh Said ve arkadaşlarının asıldığı hükümet binası olduğunu dair rivayeti öğrendiğimde, neden adımın Bilgesu olduğunu tekrar sordum aileme. Nedense farklı bir cevap bekliyordum. Çünkü annemin ailesi Ermeni Soykırımı ve Şeyh Said isyanın ertesinde yaşadıklarının karşısında 1950lerde kente, İzmir’e göç etmeye karar verdiklerini de artık biliyordum. Bana bunu bu şekilde söylemediler, yanlış olmasın. Bunu bir şekilde öğrendim çünkü korkunun hükümdarlığında geçirdiğim bebekliğim, çocukluğum ve gençliğim bana adımın ve doğduğum yerin bir şekilde kesiştiğini hissettiriyordu.

Türkiye’nin yaşadığı iç savaşı anlamaya çalıştığım 1990larda, İstanbul’da özel bir okulda yatılı okuyup Adana’daki İncirlik üssünde yaşayan ailemi ziyaret ettiğim bir seferde, bana Diyarbakır’da Türk ordusunun sömürgeci bir güç olarak görüldüğünü ilk söyleyen asker babamken, öğretmen annem Kürt diye bir unsurun olmadığını söyleyerek beni koruduğunu düşünüyordu. Tüm bu çelişkilerin nihayetinde, doğmadan önce Bilgesu Erenus’un yazdığı bir tiyatro oyununu Diyarbakır belediyesinde izleyen ebeveynlerimin korku ve olasılıklar arasında gidip gelen yaşamlarında en azından çocuklarının adında bir umut görmek isteyerek bana Bilgesu adını koyduklarını fark ettim. Ben bugün bu korkuyu tamamen yok etmek, tüm korkulara karşı bir umut olarak barışı ve anti-militarizmi ortaya koymak adına hepinizin vaktini istemiş bulunmaktayım.

Bu açıklamanın içeriği ve sorumluğu tamamen bana aittir fakat benzer koşullarda yaşayan, hisseden ve kapana kısılmış hisseden dostlarım lütfen bana kulak versinler. Ben askere gitmeyeceğim. Ben bu devletin bana borç olarak çıkardığı meblağları ödemeyeceğim. Askerlik ve devlet borcu olarak benden talep edilen her şeyi her yerde, bir akademisyen, bir insan, bir erkek olarak ret ediyorum. Emeğimi ve hayatımı bundan böyle devletlerin katil olduğunu ve insanlığın devletlikten vazgeçmesi gerektiğini savunmak adına sarf edeceğim. Ben ne bu devlete, ne de hiç bir devlete askeri ve finansal çıkarları için hizmet etmeyeceğim. Sözümün olduğu her yerde, orduların ve devletlerin meşru olmadığını, olamayacağını söylemeye devam edeceğim. Ben hiç bir ordunun ya da devlet iktidarı olmak için eline silah almış hiç bir oluşumda var olmayacağım. Ben sizlere bugün vicdani reddimi açıklıyorum. Ben bugün ABD’de siyaset bilimi doktorası yapan bir TC vatandaşı olarak, dünyanın her yerindeki vicdani retçilerle birlikte, dünyanın neresinde olursam olayım, korkunun bin bir türlüsünün varlığının karşısında yılmadan anti-militarist bir akademisyen olarak var olacağım. Bu konuda toplumların ve halkların beni vicdanlarında barındırabileceğine inanarak, güvenerek ve umut ederek kendimi ve bu mücadelemi sizlere sunuyorum. Anti-militarizm adına < öldürmeyeceğim> demenin yetmediği bir dünyada yaşıyoruz. O yüzden ben aynı zamanda < ödemeyeceğim>.

Lütfen dediklerimde bir tutarsızlık aramayın çünkü benim gerçekten kimseye bir borcum yok. Hele ki hırsızların erki olan bir devlete hiç yok. Hayatımda kitap dışında hiçbir şey çalmadım, ama emin olun çarptığım kadarını da dağıttım. Ama bir yandan, kanaatimce kimsenin borcu yok. Bunu dersek ama halkı askerlikten mi soğutmuş oluyoruz? Bence hayır. Halkın askerlikten çoktan soğumuş olduğu bedellinin miktarı zaten yansıtıyor. Çünkü devletler gerçekten paraya çok ihtiyaç duyuyorsa, darphanelerinde bu parayı basabilirler. Doğayı altına üstüne getirenleri, zeytinlikleri banknotlara dönüştürenleri, toprağı siyanürleyip altın çıkaranları, insanları kar için diri diri madenlere gömenleri koruyabilmek için para yeterli değildir. Yanlış görmüyorsak, ki görmüyoruz, onların ihtiyacı olan hiçbir zaman salt para değil. Bizim ekonomik gücümüzle kendi militarist konumlarını pekiştirmektir. Yoksa bastıkları kağıtları kimsenin emeğini satıp, piyasadan toplayıp, devlete geri vermesinin akılla açıklanacak bir yanı yok. Eğer Allah ve öteki Tanrılar dünyaya gök kubbenin üzerinden bakıyorlarsa, insanlığın hesabında büyük bir yanlışlık olduğunu bize söylemeyi çoktan bırakmış olmalılar. İşte bu yüzden, akılsızın akıllı olduğu bu düzende, hesap kitap işlerini bir kenara bırakıp vicdanımızı dinlememiz gerekiyor. İçinde olduğumuz hal ve şartların tek sorumlusu bizleriz ve bizi ancak vicdanımız özgürleştirebilir.

İzninizle, sözlerimi toparlamak isterim. Ben, kendi geldiğim koşullara ve içinde yaşadığım ayrıcalıklı konuma baktığımda askerlik hizmetini yapmamam için hiçbir engel göremiyorsam, bedelli ücreti ödemek konusunda hiç bir ekonomik sıkıntım yoksa, fakat benliğim, tarihim ve hissiyatım askerliğin ve militarizmin her yanının mantıksızlık ve tahribat olduğunu görerek oluşmuşsa, hem şahsen hem de bir sosyal bilimci olarak bunu biliyorsam; gözlerimi kapatıp, sırtımı dönüp, dövizimi verip geçmemeyi ancak bir vicdan muhakemesi olarak sizlere, aileme ve dostlarıma açıklayabilirim. Lütfen, vicdanıma ve vicdanlarımıza kulak verelim. Askere gitmeyeceğim. Gücümü militarizme ve silah sanayisine dönüştürmeyeceğim. Beni ve tüm vicdani retçileri yalnız bırakmayın. Her canlının sözü olduğu, tüm dünyaların içine sığdığı bir dünyada, tek silahın söz olduğu bir yaşam istemek suç değildir, ve bir haktan çok insanlık ödevidir.

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org