Akdoğan Özkan
19 Şubat 2024
Amerikan “US News & World Report” dergisi, geçen yılın sonlarına doğru “Dünyanın En Etkili Orduları” başlıklı bir sıralama yayınladı. 87 ülkenin değerlendirildiği çalışmaya göre, en etkili ordular listesinde ilk 3 ülke, Rusya, ABD ve Çin şeklinde sıralandı. İsrail’in 4.ncü, Güney Kore’nin 5.nci olduğu listede Türkiye kendisine 10. sırada yer bulabilmiş.
Pek çok alanda verdiği ve referans kabul edilen sıralamaları ile ABD’nin en etkili yayın kuruluşlarından biri olarak değerlendirilen US News & World Report’un ilk 10 sıralamasında 3 G7 ülkesi (ABD, Birleşik Krallık ve Almanya) varken, 3 de BRICS ülkesi (Rusya, Çin ve İran) olduğu göze çarpıyor. İlk 10 ülkenin 7’si NATO üyesi veya NATO müttefiki/ortağı: ABD, İsrail, Güney Kore, Ukrayna, Birleşik Krallık, Almanya, Türkiye. Rusya, Çin ve İran ise son yıllarda imzaladıkları karşılıklı güvenlik anlaşmalarıyla savunma alanında ilişkilerini iyice pekiştirmiş 3 BRICS+ üyesi olarak dikkat çekiyor.
Çalışma, pazarlama şirketi WPP ile Pennsylvania Üniversitesi Wharton Okulu’nun uzmanlarınca ortaklaşa yürütülmüş. Uzmanlar kendi metodolojilerince önce her bir ülkeyi değerlendirirken esas alacakları 73 temel niteliğin ne olduğunu belirlemiş ve bu ülkeleri analiz etmişler. Ardından, 17 Mart’tan 12 Haziran’a (2023) kadar dünyanın dört bir yanından 17 binden fazla kişiyle anketler yapılarak katılımcılara, bu nitelikleri ülkeler ile nasıl ilişkilendirdiklerini görecekleri sorular yöneltmişler. Nihayet ekim ayında da sonuçları kamuoyu ile paylaştılar.
Orduların etkililiği sıralamasının kendisi tek başına çok fazla bir şey söylemiyor, kanımca. O nedenle ben US News & World Report’un liderlik, ekonomik etkisi, ihracatının gücü, siyasi etkisi ve uluslararası ittifaklarının gücü gibi 5 temel kriterde yaptığı ülke değerlendirmelerini de dikkatinize getirmek istiyorum. Bu alanlarda en yüksek ve en düşük puanları kimler almış onlara bakmak. Zira, ülkelerin en kuvvetli oldukları ve en zayıf oldukları alanlar orduların etkililiği üzerindeki etkileri bakımından da önemli. Yoksa bir ordunun kuvveti sadece sahip olduğu ateş gücü değildir.
“Dünyanın En Etkili Orduları” listesinin ilk 10’unda yukarıda saydığım bu 5 kategorinin herhangi birinden 100 tam puan alabilmiş sadece 3 ülke var: Rusya, ABD ve Çin.
Valday Uluslararası Tartışma Kulübü’nün grafiğe döktüğü rakamlara bakılırsa, Rusya, liderlik ve siyasi etkisi kategorilerinde 100’er puan alırken, ABD sadece uluslararası ittifaklarının gücü kategorisinde aynı puanı almış. Çin ise ekonomik etkisi ve ihracatının gücü ile elde etmiş 100 puanları.
Rusya’nın bu beş temel kriterden en zayıf olduğu alan (69,5 puan ile) ihracatının gücü. ABD de en az puanını yine aynı kategoride alıyor, ama onun puanı (84,4 ile) Rusya’dan epeyce yüksek. Çin’in en zayıf olduğu kriter ise (73,4 puan) ile ABD’nin en güçlü olduğu alan: uluslararası ittifaklarının gücü.
Bu puanlamaları biraz inceleyince ABD’nin yaptırımlarla Rusya’yı Avrupa’dan kopartarak en zayıf olduğu yerden vurma ve onu Asya ülkelerine mahkûm etme çabası içinde olmasının önemini daha iyi kavrdağınız gibi, Rusya ile Çin’in zayıf oldukları uluslararası ittifaklar içinde yer alma güçlerini BRICS+ üzerinden geliştirme çabalarının kıymetini de daha iyi idrak ediyorsunuz.
Gelelim bize. US News & World Report’a göre, Türkiye, Almanya’nın ardından 10. en etkili orduya sahip belki ama 5 kriter temelindeki puanları çok yüksek değil. En yüksek puan aldığı alanlar her ikisi de 38,2 puan ile ihracatının gücü ve siyasi etkisi. En düşük puanı ise liderlik alanında 10 puan ile almış Türkiye. İlk 10 sıralamasında Türkiye’nin üç basamak üzerinde, 7. sırada yer alan İran’ın en güçlü olduğu alan ise 41,8 puan ile siyasi etkisi. İran’ın en zayıf yönü ise 9,6 puan ile ihracatının gücü olarak değerlendirilmiş. ABD’nin yaptırımlarını kırmak, kıramıyorsa da BRICS+ ile küresel pazarlardaki derinliğini artırmak İran için bu zafiyeti gidermek açısından da önemli.
Türkiye’yi biraz daha ayrıntılı tahlil edersek… Ankara’nın -Washington’un bölgede kendisine askerî açıdan çok daha fazla yer tutma çabalarının ardından giriştiği- bölgesindeki izini ve rolünü artırmaya yönelik tüm askeri ve diplomatik çabalarına rağmen bölgesel düzeni belirleyici bir ülke olarak davranabilmesini engelleyen sınırlamaları bu değerlendirmede görebiliyorsunuz. TTürkiye’nin 25 puanlarda seyreden ekonomik etkisini, yüzde 30’larda gezen ihracatının gücü ile uluslararası ittifaklarının kuvvetini artırmaya ihtiyacı olduğu net olarak görülüyor. Zira, bölgesindeki rolünü güçlendirmeye yönelik yükselen bir hırs içinde görülen Türkiye, bunu hem de bölgesel istikrarsızlıkların arttığının görüldüğü bir ortamda, mevcut sınırlı kaynak, imkân ve becerileri ile yapamaz. O da bunun farkında ki, sokaklarında “Mehmetçik Gazze’ye” sloganları atılabilirken, İsrail’e inşaat demiri, profil gibi Yahudi yerleşimcilerin de ihtiyaç duyabileceği malzemeler göndermeyi tercih etmiş.
Doğrudur, Türkiye dış politikasında özellikle 2016 sonrasında güçlendirmeye çalıştığı “stratejik özerkliği” ile bölgesinde şaşırtıcı bir hızla yer değiştirebilen geçici bölgesel koalisyonlardan en iyi faydayı görmeyi hedefliyor, bunun için çaba sarf ediyor. Hatta çok kutupluluğun Ortadoğu’daki rekabetçi doğasını kuvvetlendiren bir oyuncu olarak da öne çıkma çabası içinde görülüyor. Ama hem ekonomi bahsinde hem de siyasi ittifak ilişkilerini çeşitlendirme anlamında alması gereken daha çok yolu var. Bunu uluslararası tefecilerin parasını ülkeye getirmeyi başarı saymaya odaklı bir ekonomi anlayışı ve ağırlığı epey gerilemiş de olsa izlerini hala gördüğümüz “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” anlayışı ile yapamayacağı da aşikâr.
Kaynak: T24