Mehmet Uçar

İHD Batman Şubesi’nde basın toplantısı düzenleyerek vicdani reddini açıkladı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARINA

Milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan iki büyük savaşın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruluşundan bugüne kadar geçen 90 yıllık süre zarfında, uygar insanın var ettiği diğer tüm devlet pratiklerinde olduğu gibi katliamdan, kandan, ölümlerden, baskı ve zulümden beslenerek var olagelmiştir. İttihat Terakkiler, Teşkilat-ı mahsusalar, Jitemler, Ergenekonlar ve ismini bilmediğimiz onlarca özel ve gizli birliklerin kumaşıyla yamalanmış bir kara maskenin ardından katliamlara, kayıplara, toplu mezarlara ve faili belli cinayetlere imza atan devletler bugün de destekledikleri El-Kaideler, İŞİD’ler, El-Nusra’lar ve yine ismini bilmediğimiz onlarca yapılanmayla insanlığa kan küstürüyor. Devlet, bu gayri resmi yapılanmalarının yanı sıra askeriye, polislik v.b resmi cinayet ve katliam birliklerini de bünyesinde bulundurmaktadır. Bu birliklerle insanların insan oldukları için doğuştan sahip oldukları haklardan tutun da bitkilerin, hayvanların ve tüm dini ve düşünsel inanışlarca kutsanan doğanın tüm hakları gasp ediliyor. Kanlı katliam tarih kitaplarına her gün yeni bir cilt ekleyen Türkiye Cumhuriyeti devleti, geçmişteki Zılan, Ağrı, Dersim, Sason, Maraş, Sivas katliamlarıyla kana ve ölü erkek, kadın, çocuk, yaşlı bedenlerine doymamış olacak ki bugün de öldürmeye ve ölümleri desteklemeye devam etmektedir. Bir yandan Rojava’da ve Irak’ta desteklediği İŞİD’ler ve El-Nusra’larla kendi sınırları dışında masum binlerce sivili katleden devlet, öte yandan kendi resmi kolluk kuvvetleriyle kendi sınırları içerisinde Lice’de, Soma’da, Şırnak’ta, Adana’da, Gezi’de, kalplerimizi kurutacak ölçüde yaralar açan Reyhanlı ve Roboski’de de katliamlarını sürdürmektedir.

– Uğur’un kanı henüz ıslakken Ceylan’ı, sonra Enes’i, sonra Berkin’i, Sonra İbrahim’i ve daha yüzlerce çocuğumuzu gözünü kırpmadan bizden alan öcü devlet bize borçludur.

Gözümüzü açıp kapadığımız bir sürede henüz önlerinde uzun bir ömür olan Ethem’i, Medeni’yi, Ali İsmail’i, Ramazan’ı hayattan koparan katil devlet bize borçludur.

Acısını haykıran yurttaşı Soma’da tekmeleyen, işkencehane istemediğini haykıran yurttaşa Lice’de ateş açan, Okmeydanı’nda onurlu bir yaşam için haklarını kullanan insanları gaza boğan, depremde binlerce kardeşini kaybeden yurttaşı Van’da coplayan canı devlet bize borçludur.

Katilleri, tecavüzcüleri, hırsızları ve halk düşmanlarına göz yumup; özgür, eşit ve yaşanılabilir bir ülke hayaliyle tüm Türkiye halklarına onurlu bir gelecek yaratmak için didinen insanları Devrimci Karargah, KCK v.b keyfi operasyonlarla tutuklayıp toplamda binlerce yılı bulan cezalara çarptıran çarpık devlet bizlere borçludur.

Özgür, bilimsel ve eşitlikçi parasız bir eğitim isteyen öğrencileri, adil ücret ve ideal çalışma şartları isteyen işçileri, daha güzel bir dünya hayali için canla başla çalışan sanatçıları, halktan taraf olduğunu hiçbir zaman gizlemeyen gazetecileri, ülkenin emektarları olan emeklileri, sokağında yürüyen ınsanı, evinde yemek pişiren komşumuzu, sadece yaşamaya çalışan sokak hayvanlarını, sadece çiçek açan bitkileri tehdit eden, hırpalayan ve onları küstahça azarlama hakkını kendinde gören açgözlü devlet bize borçludur.

Berkin’in annesini yuhalatan, Roboski annelerine kan parası teklif eden, Cumartesi annelerine atıp tutma cüretini kendinde gören, sadece çocukları için birer mezar taşı isteyen barış annelerine dil uzatan hadsız devlet bize borçludur.

Allianoi ve Zeugma’yı talan edip Hasankeyf’i de sular altında bırakmakta ısrar eden, Karadeniz’i adeta dereler mezarlığına çeviren barbar devlet bize borçludur.

Her geçen gün biraz daha eriyen 600’u aşkın hasta tutsağın ölümünü keyifle seyreden, kokuşmuş yargı, yasa ve hukukuyla cezaevlerine tıktığı ön binlerce insanı ölüme terk eden mikrop devlet bize borçludur.

İnsanların ne yiyip içtiğini belirlemeye çalışan, kılık kıyafetine karışan, milyonlarca memurun nerede yaşayacağına karar veren ve tüm bunlara rağmen insanların emeğini vergi adı altında sömüren obez devlet bize borçludur.

Günde ortalama 3 kadını öldüren veya öldürülmesine göz yuman erkek devlet bize borçludur.

Devletin tüm bu borçlarına rağmen bize ‘vatan borcu’ diye dayattığı askerlik müessesinde de yine sayısız şüpheli asker ölümü gerçekleşmektedir. Beni öldürmek için her yolu deneyen hiçbir kurum ve kuruluşa hiçbir borcum yoktur. Yeryüzündeki tüm sınırların ortadan kalkması hayaliyle yaşama inancını diri tutmaya çalışan biri olarak ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne de başka herhangi bir devletin sınır güvenliğini korumak zorunda değilim.

Tüm bunlar ışığında bir insan, bir Kürt, bir kadın, bir çocuk, bir erkek, bir LGBTİ bireyi, bir Alevi, bir ateist, bir anarşist, bir Dersimli, bir Edirneli, bir işçi, bir gazeteci ve bir tiyatrocu olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bana dayattığı askerliği; sömürü ve asimilasyon içeren eğitimini; köleleştirme odaklı işini reddediyorum.

Tüm kamuoyuna Vicdanı Reddimi açıklıyor, vicdan ve akıl-fikir sahibi herkesi Vicdanı Reddini açıklamaya çağırıyorum.

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org