Eren Dağıstanlı
DUVAR – Vicdani retçiler mahkeme ve ceza davaları arasında yaşamaya çalışıyor. GBT’lerde yoklama kaçağı veya bakaya gözüktükleri için tutanaklara, ceza davalarına, seyahat özgürlüğü kısıtlamalarına ve sigortasız çalışmaya maruz bırakılıyorlar. 2 Nisan günü Borçka Asliye Ceza Mahkemesi’nde duruşması görülen Şendoğan Yazıcı’nın durumu vicdani retçilerin idari para ceza davalarının son örneklerinden.
30 bin TL tutarındaki idari para cezasını ödemediği için 2 ay hapis 640 TL para cezasına çarptırılan vicdani retçi Yazıcı’nın bu davası istinaf mahkemesinde görüşülmeyi bekliyor. Bu sürecin sonrasında yine girdiği GBT’lerde tutulan tutanaklardan dolayı yeniden dava açılıyor.
26 Haziran 2010 tarihinde vicdani ret beyanında bulunan Şendoğan Yazıcı bütün bunların olabileceğinin farkında olduğunu, devletin ilgili kuruluşlarının sorumluluklarını yerine getirmediğini, vicdani ret ile ilgili yasal düzenlemenin yapılmamasından kaynaklı olarak insanların mağdur edildiğini belirtiyor.
VİCDANEN DOĞRU OLAN KANUNEN DOĞRU DEĞİLSE?
İdari para cezalarını ödemeyeceğini belirten ve bu yüzden toplamda dört kez hakim karşısına çıkan Şendoğan Yazıcı: “Herhangi bir eylem, fikir, etkinlik hayata geçirilirken mutlaka yasal olup olmadığına bakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çoğunlukla bu hayatta vicdani olan şeyler kanuni olmayabiliyor. Fakat bu durum vicdani olanın doğru olmadığı anlamına gelmiyor. Hangi devlet olursa olsun, bu Türkiye Cumhuriyeti olmak zorunda da değil, başka bir devletin vatandaşı da olsaydım bir devletin ordu kurup başka insanları denetim altında tutmasına ve silahlı militer yapısıyla savaş çığırtkanlığı yapmasına karşı çıkardım. Bugün de aynı düşünceyle buna karşı çıkıyorum” diyor.
SAVUNMA HAKKI KISKAÇ ALTINDA
Şendoğan Yazıcı’nın davasına bakan Avukat Cömert Uygar Erdem ise vicdani ret davalarında iki kriter olduğunu belirtiyor: “İlki, vicdani ret hakkının olup olmadığı, ikincisi ise sanığın vicdani retçi olup olmadığıdır. Bunda, sanığın vicdani, dini, savaş karşıtlığı görüşlerinde samimi olup olmadığıdır. Vicdani ret hakkı uluslararası sözleşmelerle, AİHM kararları ile kazanılmış bir haktır. Bu hakkı tanımak ve sanığın vicdani retçiliğine karar vermek de vicdani bir mesele haline gelmiştir. Vicdan olmayınca, yargılamalar asker kaçaklığı, bakaya kalma gibi eylemler üzerinden geçiştirilmeye çalışılıyor, sanığın savunma hakkı kıskaç altına alınarak engelleniyor.”‘HER GBT BİR CEZA DAVASI’
Her GBT uygulamasının birer ceza davasına dönüştüğünü ve bunun da bireyi mağdur ettiğini vurgulayan vicdani retçi Avukat Gökhan Soysal da şunları söylüyor: “Eskiden olduğu gibi zorla götürme yok ancak kişi bakaya veya yoklama kaçağıysa GBT’sinde çıkmasıyla birlikle süreç başlıyor. Soruşturma aşamasında savcı ifade alınması için yakalama kararı çıkarabiliyor ve kişi mağdur ediliyor. İdari para cezası kesinleşene kadar, her GBT birer ceza davasına dönüşüyor.” Her GBT’nin aynı durumdan dolayı tekrardan bir ceza davasına dönüşmesinin, “tek fiilin tek cezası olur” ilkesine aykırı olduğunu belirten Soysal, bunun gibi vicdani ret dosyalarının 30’a yakın olduğunu ve Anaya Mahkemesi’nde 6 yıldır bekletildiğini söylüyor.‘VİCDANİ RET HAKKINI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Anayasa Mahkemesi’nden makul sürede cevap gelmediğinden süreci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyacaklarını belirtiyor Soysal ve ekliyor: “İstedikleri kadar ceza versinler biz vicdani ret hakkı için mücadele edeceğiz. Bunu lafta söylemiyorum, hukuki düzlemde ve her alanda konunun takipçisi olmaya devam edeceğim.”
Yasin Yetişgen bir diğer vicdani retçi… Üniversite yıllarında verdiği vicdani retçi olma kararında da ilk vicdani retçiler Tayfun Gönül ve Osman Murat Ülke sonrasında da Halil Savda, Mehmet Tarhan gibi isimlerin fikirleri etkili olmuş. Henüz vicdani retçi olduğunu açıklamadan önce Antep’te yazı işleri müdürlüğünü yaptığı “Çoban Ateşi (Newroz)” gazetesinde 8 Kasım 2007 tarihinde yayımlanan Berkant Coşkun’a ait, “Anne beni askere yollama” başlıklı yazıdan dolayı 318’inci maddeden yargılanmış ve beraat etmiş.
18 Ocak 2014’te vicdani ret beyanını yapan Yetişgen yaşadığı süreci şöyle anlatıyor: “Erdoğan’ın Ekim 2013’te ‘asker kaçaklarına’ dönük “600 bin civarında da asker kaçağı var, onlar da yakalanıp teslim edilecek” demesinden sonra 2016’da bir GBT kontrolünde sözde ‘bakaya’ olduğum ortaya çıktı. Buradaki ilk tutanakla bana 25 bin TL para cezası kesmişler. Sonrasında her düştüğüm GBT uygulamasında sayısını hatırlamadığım tutanaklar tutuldu. 2018 Eylül ayında polisler beni alarak emniyete götürdüler. Sonrasında da Adıyaman/Gölbaşı Askerlik Şubesine götürdüler. Şubede askere gitmem için bir takım evraklar imzalamamı söylediler”
BEN VİCDANİ RETÇİYİM
“Savaş ve şiddet karşıtı olduğunu ve militarist yapıların da bir parçası olmayacağını” söyleyerek evrakları imzalamadığını belirten Yetişgen, “Bunu bir dilekçe ile de beyan ettim. Şubedekiler de bir tutanakla beni salıverdiler. Sonrasında biri 2018 sonunda diğeri de 2019 başlarında dava açtılar. Her iki davada da idari para cezası usulüne göre yapılmamıştır denilerek beraat kararı verildi. Onlar her ne kadar beni ‘bakaya’ olmakla yargılasalar da yaptığım savunmanın özü şu; ben bakaya veya aksar kaçağı değilim, vicdani retçiyim!”
SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ KISITLANIYOR
Askerliği reddettikleri için ‘sivil ölüm’le karşı karşıya olduklarını söylüyor Yetişgen. Özellikle 2014 sonrası kontrollerin her geçen gün artması nedeniyle yollarda tutulduklarını, mesai saatleri içinde ise şubeye götürüldüklerini, diğer saatlerde tutanak işlemleri ile yüz yüze kaldıklarını anlatıyor. Vicdani retçi Yasin Yetişgen ‘sivil ölüm’ kavramını şu şekilde açıklıyor: “İş bulamıyorsunuz, bulsanız da sigortalı çalışamıyorsunuz çünkü askerlik kanununda ‘asker kaçağı’ çalıştıramazsınız. 30 yaşını geçmişseniz üniversiteyi kazansanız bile kayıt yaptıramıyorsunuz çünkü şubeden askerlikle ilişiği yok kağıdı alamıyorsunuz. Kesilen para cezaları nedeniyle iş kuramıyorsunuz, adınıza kayıtlı araç ya da ev alamıyorsunuz. Aldığınız takdirde icra ile karşılaşıyorsunuz. Bunlar gibi hayatta daha pek çok zorlukla karşılaşıyorsunuz. Sivil ölüm dediğimiz tam anlamıyla bu oluyor.”
Hayvan hakları savunucusu Burak Özgüner ise vicdani ret kararını Roboski Katliamı sonrası açıklamaya karar vermiş: “34 insan ve 59 katırın devletin savaş uçakları ile bombalanarak öldürüldüğü Roboskî Katliamı’ndan sonra, Roboskî’de ordu tarafından sistematik bir şekilde devam ettirilen katır katliamlarının ardından vicdanî reddimi açıkladım.”
Burak Özgüner de GBT uygulamaları nedeniyle seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasından, yakalama emirlerinden ve idari para cezalarından mağdur olduğunu söylüyor.
CEZALARI ÖDEMEYİ REDDEDİYORUM
“Bitmek bilmeyen bu yakalama emirleri, bana idarî para cezası olarak döndü. Üç ayrı idarî para cezası uygulandı, toplamda 4 bin 458 TL. Halbuki ilk uygulanan idarî para cezası kesinleştikten sonra hakkımda suç duyurusunda bulunulması gerekiyordu. Yani ikinci ve üçüncü para cezaları hukuksuz bir şekilde uygulandı. Bu cezaları da ödemeyi reddediyorum çünkü ortada cezaî yaptırım gerektirecek bir durum göremiyorum.”
BENİM SORUNUM DEĞİL DEVLETİN SORUMLULUĞU
Vicdanî ret hakkının Türkiye yasalarında tanımlanmamış olması ya da bununla ilgili bir mevzuat hükmü bulunmamasının kendisinin sorunu değil devletin sorumluluğu olduğunu vurgulayan Özgüner: “Üç cezaya da usulüne göre itiraz ettim, tabii ki üç itirazım da reddedildi. Vicdanen reddettiğim bir görevi zorla yerine getirmem için diretilmesi zaten başlı başına bir hak ihlâli. Ben hem Türkiye’nin ulusal mevzuatının hem de uluslararası mevzuatın bana tanımış olduğu hakkımı kullanıyorum neticede. Vicdanî ret hakkının Türkiye yasalarında tanımlanmamış olması ya da bununla ilgili bir mevzuat hükmü bulunmaması benim sorunum değil, devletin sorumluluğu ve yükümlülüğü…”
ANAYASA MAHKEMESİ TALEBİ REDDETTİ
İdari para cezalarından kaynaklı Anayasa Mahkemesi’ne giden Burak Özgüner, “ortada bir suçun olması gerekiyor, bana göre bunların hiçbirisi yok” diyor ve ekliyor: “Cezanın kesilmesi için ortada bir suçun, kusurun, kabahatin olması gerekiyor. Bende bunların hiçbirisi yok. Ama devlete göre var… Dediğim gibi, ben bu para cezalarının tamamına itiraz etmiştim ancak bir sonuç alamamıştım. Son hukuki yöntem, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru idi. Bu hakkımı da kullanmak istedim. Anayasa Mahkemesi’ne, vicdani retçi olduğum, yani hakkımı kullandığım için ne gibi zorluklarla karşılaştığımı açıklayarak hangi haklarımın ihlâl edildiğinin tespitini istedim. Aynı zamanda bir de tedbir kararı alınmasını, orada burada çıkan, son derece sinir bozucu olabilen, İçişleri Bakanlığı’nca düzenlenmiş olan ‘yakalama emri’nin de tedbiren kaldırılmasını talep etmiştim. Anayasa Mahkemesi, bu talebimi reddetti. Dosyası Anayasa Mahkemesi’nde olan başka vicdani retçi arkadaşlara sordum, ben ‘şanslı’ymışım, onların aynı taleplerine dair karar dahi verilmemiş. Anayasa Mahkemesi, bu talebimi reddederek bana yaşatılan tüm hak ihlâllerinde bir sakınca görmediğini belirtmiş oldu aslında. Vicdani retçilerin gündelik yaşamda karşılaştığı her türlü hak gasbı, bu yolla normalleştirilmiş oldu.”
Kaynak: Gazete Duvar