ÇIKTI
ACILARLA VE AĞIR İŞKENCEYLE GEÇEN BİR YAŞAMIN KALEME ALINDIĞI VE ANLATILDIĞI KİTABIMIZ ÇIKTI. İZAN YAYINEVİNDEN VE BANA ULAŞARAK TALEP EDEBİLİRSİNİZ
Kitap bir tür askeri kışla ve askeri cezaevi gezi rehberi… Kitabı okuyanlar yanından geçip bak(a)madığımız askeri kışla ve hapishaneleri görecekler. Zorla askere alma ve askerden kaçma hikayesi çarpıcıdır.
Yusuf Boyraz
0041765463435 YUSUF BOYRAZ
0535 773 7879 AHMET İZAN
Kitabın önsözü vicdani retçi Halil Savda tarafından yazıldı:
Modern devletlerin zorunlu askerlik uygulaması 18. yy’dan itibaren bir metafor şeklinde işlerken ölmek-öldürmek, emir ve biat temel değerler olarak yükseltildi. Hapishanenin ortaya çıkması da milli orduların gelişimi ile aynı seyri izledi. Modern devletler hapishaneleri iktidarlarının ana enstrümanları olarak kullandılar.
Ordu, iktidarın zor aracı ve güvenliğinin ana unsuru olmanın yanında toplumu ve bireyi denetim altına almanın ve gönüllü destekçileri yapmanın da aracıdır. Bu bağlamda modern toplumun iki ana kurumu hapishaneler ve askerlik oluyor. Modern devletler kapatarak, gözeterek, bedene acı çektirerek birey ve toplumun zengin karar ve özgünlüğünü yok etmek istediler ve bunu büyük oranda başardılar.
Korkut, kayıt altına al ve emret… Bu zorunlu askerlik kurumu ve hapishanelerin ana amacı oldu!
Tarih boyunca korkmayanların, kayıt altına girmeyenlerin ve biat etmeyenlerin payına işkence ve cezaevleri düştü!
YUSUF’un yazgısı da aynı oldu.
Okuyacağınız kitabın ilk satırlarını Kıbrıs Pafos Havalimanından Köln’e uçarken okumaya başladım. Kitabın kalan bölümünü iki günlük Köln-Koblenz-Basel tren yolculuğunda okudum; Yolculuk boyunca Yusuf ile birlikte gözaltı merkezlerini, askeri kışlaları ve askeri cezaevlerini dolaştım…
Kitap bir tür askeri kışla ve askeri cezaevi gezi rehberi… Kitabı okuyanlar yanından geçip bak(a)madığımız askeri kışla ve hapishaneleri görecekler.
Zorla askere alma ve askerden kaçma hikayesi çarpıcıdır.
Bu kitabın her satırı tenini ve ruhunu kesen zulmün kollarında oluştu; yazarı ve kahramanı Yusuf olan bu hikayede dibin dibini göreceksiniz…
İşkence edilen Yusuf’un bedeni suçun oluştuğu yerdir; hakikatin ve gerçeğin yok olduğu nokta…
Bedeni her gün işkencede çığlık çığlığaydı.
Yusuf yalnızdı.
Bir cesedin gözleriyle bakıyordu… Gecenin üstüne kara bulutlar toplanmıştı. Bir adam kara bulutların altında toplanmış sislerin içinde günlerdir tutulduğu hücresinin mazgalından göğün incilerini bulmaya çalışıyordu.
Yalnızdı ve sesler aradı. Her yer sessizdi. Yusuf ruhunu dinledi; çocuk, çığlık ve kuşlar… Bir boşluk ve o boşlukta açılan tek pencere buydu.
Yusuf Poyraz kendi hikayesini yazmış… Yazarken ne hissetti?
Bilmiyorum.
Yeniden askeri kışlanın içine girmek, orada tartaklanmak ve yeniden hapishane hücrelerinde işkence görmek zordur. Belki de bu nedenle o dışında kalarak yazdı.
Dışında (üçüncü kişi) kalsa da içinden çıkamamış; her satırında ızdırabını, yalnızlığını ve çığlığını duyacaksınız.
Yusuf, başka bir iradenin gereğini yaptığına inansa da o geçmişinin sokaklarından kalan başka bir sokağa sapmanın çevikliği ile kendini yeniden gerçekleştirmeyi bilmiş.
Dibin dibini yaşamış bir adamın satırlarında ilerledikçe onun gibi acı duydum ve korktum.
Yusuf’u okuduğunuzda size ait olanı da bulacaksınız. Size ait olanı bulunca benim gibi korkacak ve acı duyacaksınız.
Belki de korkup acı çekmenize rağmen Yusuf’un size uzanan elini tutacak ve inatla hapishane duvarlarını aşacak ve İzmir’e doğru yol alacaksınız…