Abbasağa Forumu’nda 2 kişi vicdani reddini açıkladı

Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda düzenlenen Forum’da Vicdani Ret Derneği üyesi Halil Fırat Yazar ve Funda Genç vicdani retlerini açıkladı. Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde karakol protestosunda açılan “Savaş değil barış istiyoruz” pankartının aynısını açan vicdani retçiler ayrıca “Askere gitme kardeş kanı dökme” pankartı da açtı.

Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda düzenlenen forumda iki genç vicdani reddini açıkladı. Ayrıca forumda 2 Temmuz Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren Alevileri anmak için yürüyüş yapma kararı alındı.

Etkin Haber Ajansı / 02 Temmuz 2013 Salı, 10:50
İSTANBUL- Beşiktaş İlçesi’ndeki Abbasağa Parkı’nda direniş forumu devam ediyor. Forum’da dün akşam Vicdani Ret Derneği üyesi iki genç vicdani reddini açıkladı.

ALINAN KARARLAR

Dün akşamki forumda yine canlı tartışmalar yaşandı. Taksim Meydanı’nda her Cumartesi günü eylem yapıldığı belirtilen forumda, o gün forum düzenlenmemesi Taksim’de gerçekleştirilen eyleme katılınması kararı alındı. Forum öncesi çeşitli atölye çalışmaları, sanat etkinlikleri yapılması ve ardından forum düzenlenmesi kararlaştırıldı.

Forum’da bir gencin PKK ve Abdullah Öcalan aleyhine sözlerin yer aldığı yazıyı okuması üzerine gerginlik yaşandı. Yazının okunup okunmaması oylandı ve okunmamasına karar verildi.

Forumların parklarla sınırlandırılmaması, üniversitelerde de forumların düzenlenmesi istendi. Bu öneri kabul edilirken, bazı üniversitelerde forumların sürdüğü kaydedildi. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın 3 Temmuz günü İstanbul Teknik Üniversitesi’ne geleceğini söyleyen gençler, “Saat 08.30’da İTÜ Maslak Kampüsü’nde buluşalım” dedi.

SİVAS ANMASI YAPILACAK

Forumda alınan karar gereği, 2 Temmuz Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anmak için parktan Kartal Heykeli’ne yürüyecek.

Forum’da Vicdani Ret Derneği üyesi Halil Fırat Yazar ve Funda Genç vicdani retlerini açıkladı.

Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde karakol protestosunda açılan pankartın aynısını açan vicdani retçiler “Savaş değil barış istiyoruz” dedi. Forumda ayrıca Vicdani Red Derneği, “Askere gitme kardeş kanı dökme” pankartı açtı.

abbasagaforum2Vicdani reddini açıklayan Halil Fırat Yazar, şunları söyledi: “Ben itaat ettiğim sürece Artvin’de HES, Dersim’de baraj yapmaya devam edecek. Ben itaat ettiğim sürece onlar 30 yıldır süren savaşta Kürt halkının meşru ve demokratik haklarını terör ezberiyle yok saymaya devam edecek. Ben itaat ettiğim sürece onlar kalekol yapmaya devam edecek. Ben itaat ettiğim sürece onlar savaş zengini olmaya devam edecek. Çünkü onlar için ben sosyal yaşamımda salak bir tüketici politik tutumumla bir kul olmak zorumdayım. Bana sunulan bu özgürlük kocaman bir yalandır. Artık bu yalanla yaşamak istemiyor, beni ölmeye ve öldürmeye zorlayacak hiçbir emrin altına girmemeyi tercih ediyorum. Bu tercih benim için bir kalekol ve Ceylan Önkol arasındaki bir tercihtir. Bir AVM ve Ethem Sarısülük arasında bir tercih yapabilme zorunluluğudur. Suyunu içtiğim nehrin, meyvesini yediğim ağacın, doğada birlikte yaşadığım diğer canlılara karşı sorumluluğumdur. Benden önce vicdani reddini açıklayan, cezaevine atılan, işkence gören, hala yargılanan bütün arkadaşlarımın suçunu paylaşıyor. Reddetme cesareti veren iradelerini selamlıyor. özgür ve eşit bir dünya inancını askere gitmeme kararımla yeniliyorum.”

Ardından vicdani reddini açıklayan Total Vicdani Retçi Funda Genç, “Bir kez daha gördük, militarizm öldürür. Bazen doğrudan, atılan bombalarla, sıkılan mermilerle, gaz kapsülleriyle aklınıza gelebilecek her tür insan yapımı silahla öldürür. Bazen de dolaylı ama kesin etkili ırkçılıkla, faşizmle, dini istismarla.” dedi.

Genç, şöyle konuştu:
“Evet orda bir köy var uzakta, gitmesem de görmesem de onun adı Lice’dir, Roboski’dir. Lice’de atılan kurşunların, ölen ve yaralananların ardından yandaş medyanın, yandaş köşe yazarı canlı yayına bağlanıp söyledikleriyle resmi kanalların yapacağı açıklamaların önünü açmıştır. Ben de diyorum ki; sayın gazeteciye, yetkililere ve böyle düşünen mağdur insanlarımıza; Kürt halkına 30 yıldır o karakollardan ateş açıldı. ‘Barış istiyoruz’ dediler sadece, bu yüzden ellerinde ‘Barış istiyoruz’ yazılı pankartları vardı. Taksim’deki gibi, Dikmen’deki gibi Lice halkı da anayasada yer alan ‘2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ haklarını kullandılar. Ama Medeni’yi de Ethem gibi vurdular. Hiç mayına basıp ölmedi insanlar buralarda. Hiç anneler bir oğlunu dağa bir oğlunu askere göndermedi ki. Hiç köylerini bırakıp gitmek zorunda kalmadı ki insanlar Ege’de, Karadeniz’de. Biliyor musunuz Ceylan Önkol daha 14 yaşındaydı ve işte bu Lice karakolundan atılan havan topu mermisiyle parçalandı.”

**

Funda Genç’in vicdani ret deklerasyonu:

abbasagafundagencBen Kürdüm, Türküm, Arabım, Giritliyim, Arnavutum, Ermeniyim, Brezilyalıyım, DÜNYALIYIM…
Mezhebim yok benim ama vicdanlıyım, bir gün Alevi olarak uyanırım, bir gün Süryani, bir gün Budist. Bu yüzden ateistim.
Bir kez daha gördük, militarizm öldürür. Bazen doğrudan, atılan bombalarla, sıkılan mermilerle, gaz kapsülleriyle aklınıza gelebilecek her tür insan yapımı silahla öldürür. Bazen de dolaylı ama kesin etkili ırkçılıkla, faşizmle, dini istismarla… Militer ideolojinin yön kavramı yoktur. Militer aygıtlar doğu, batı, kuzey, güney dinlemezler. Barış ve özgürlük isteyen insanları, sermayenin aygıtı devletin köleleşmiş polisi, askeri, gönüllüsü öldürür. Çünkü onları öldürmeye programlamışlardır. Çünkü onlar itaat eden insanlardan seçilmiştir, kulağından eğitimle girerler, burnundan medyayla çıkarlar. Kavramları beyinlerine kodlarlar terörist diye, anarşist diye, çapulcu diye… Bu yüzden itaat eden insanlar yollarını tek başına arayanlardan daha sık yanılır. Yanılgı adı üstünde iyileştirilebilecek bir hastalıktır.
Hiç görmediğiniz, görmeyi aklınıza bile getirmediğiniz Kürt köylerinde uzun zamandır insanlar yaşıyor. Ekmeğini yapacağı buğday tarlaları yakılıp yıkılıyor, çocukları okula gidebilmek için kilometrelerce yol yürüyor yıllardır. En önemlisi de can güvenlikleri yok. Her an ölüm, işkence korkusuyla burun buruna yaşadı Kürt halkı. Hepsi barış ve özgürlük içindi, ne kadar tanıdık öyle değil mi? Biz sıcak evlerimizde onların “terörist” olduğunu söyleyen TRT’yi, CNN’i, NTV’yi izledik durduk. Medya hep yandaştı. Sınırları çizenler, beynimize de sınırlar çiziyor ve bizi köleleştirmek istiyorlardı. Ama anladık artık.
“Orda bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” diye şiirler okutuyorsunuz çocuklarımıza. Her gün yağmur çamur demeden hazır kıta bekletip ant içtiriyorsunuz. Tarih, edebiyat diye okuttuklarınız ideolojiniz, matematik de hezimetinizdir. Hazır kıta yürüttüğünüz okulların bando takımları var, hazır olu, rahatı daha 6 yaşında öğreterek küçük askerlerini geleceğin emirlere itaat eden büyük askerlerini yetiştirmek üzere kodluyorsunuz. İşte bu yüzden antimilitaristim.
Havanın sınırı yok, bulutlara sınır yok, ama yakında oksijeni de tüple damacana su ister gibi alırsanız şaşırmayınız. Önce toprak ipoteklendi, şimdi su, yakında ateş ve hava. Kimsenin gözünde yok hayvanlar “zaten onlar insan için yaratılmıştı” değil mi, para hırsınızı bağlayabileceğiniz bir demogojiniz daha var ne mutlu size. Bu yüzden türlü türlü işkencelerle deneyleriniz var, işkencehane kuluçka makineleriniz, bu yüzden çocuğumuza sütünü veren hayvanları makine olarak kullanıyorsunuz. Bir hayvanın çığlığı sizin için hiçbir şey ifade etmediği içindir ki çok kolay öldürebiliyorsunuz insan evlatlarını. Ne insanın, ne hayvan ya da bitkinin kurtuluşu birbirinden bağımsız değil. İşte bu yüzden direniş üç beş ağaç meselesidir aynı zamanda, Hes’tir, Çed’dir, uluslararası neoliberalizmin iştahını kabartan tarlalarımız, Gdo’lu tohumlara mahkum edilen ve eğer kullanmazsa hapisle tehdit edilen hem bizim köylümüzün hem de Latin Amerika’daki köylülerin tohumlarıdır. Kapitalizm önüne ne çıkarsa silip süpürüp yutuyor. Bu yüzden Rio’yu, Tahrir’i hissedebiliyoruz. Bu yüzden antikapitalistim, bu yüzden anarşistim ben.
Ben anneyim, vicdani retçi eşi olmanın yükünün ne olduğunu, kendi kendime okuyup yazarak, oğluma her canlıya saygı duymasını öğreterek, nasıl silah ya da tanksız oyun oynanır diye, etkilendiği çevreden nasıl korurum diye kafa patlatarak, resmi her imzanın altına girerek, ekonomik olarak ayakta kalmaya çalışarak, nasıl sivil ölünür her gün yaşayarak öğrendim. Okul kaydı ya da ev kiralarken aile değerlerimizin irdelenmesini, “TC’den aile olduğumuza dair onaylı olmamız gerektiği” söylemini göğüsleyerek kadın olmanın ne kadar çabuk cennet vaat edilen kutsal annelik ile fahişelik arasında gidip gelebileceğini yaşadım. İşte bu bacak arası ahlakçılığından dolayı, eşcinselim, transım, erkeğim, kadınım ben, feministim. Ve homofobik, transfobik cinayetleriniz bu yüzden politiktir, aynı Lice’de, Ankara’da yaşananlar gibi.
Evet orda bir köy var uzakta, gitmesem de görmesem de onun adı Lice’dir, Roboski’dir. Orada insanlar var. İnsanların insanca yaşama isteği var, barış içinde, her gün herhangi bir nedenle işkence, ölüm, tecavüzle burun buruna kalmadan…
Lice’de atılan kurşunların, ölen ve yaralananların ardından yandaş medyanın, yandaş köşe yazarı canlı yayına bağlanıp söyledikleriyle resmi kanalların yapacağı açıklamaların önünü açmıştır. Ben de diyorum ki sayın gazeteciye, yetkililere ve böyle düşünen mağdur insanlarımıza; Kürt halkına 30 yıldır o karakollardan ateş açıldı, “barış istiyoruz” dediler sadece, bu yüzden ellerinde “barış istiyoruz” yazılı pankartları vardı; Taksim’deki gibi, Dikmen’deki gibi Lice halkı da anayasada yer alan “2911 numaralı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu” haklarını kullandılar. Ama Medeni’yi de Ethem gibi vurdular.
Hiç mayına basıp ölmedi insanlar buralarda. Hiç anneler bir oğlunu dağa bir oğlunu askere göndermedi ki. Hiç köylerini bırakıp gitmek zorunda kalmadı ki insanlar Ege’de, Karadeniz’de. Biliyor musunuz Ceylan Önkol daha 14 yaşındaydı ve işte bu Lice karakolundan atılan havan topu mermisiyle parçalandı.
Neden hâlâ yeni karakol inşaatları yapılıyor dersiniz. Günlerdir devletin bol köpüklü manipülasyonlarını, sahnelediği trajikomik filmleri izleyip duruyoruz. Sadece hükümeti bu olaylardan sorumlu tutmak “fışkiyeyi kim kırdı” demekten farksızdır. Polis devletin de, asker kimin? İslamofaşist hükümet Kemalist devletin aygıtlarını ve yöntemlerini kullanarak tek güç olmayı arzulamakta, bir yandan da ihalesini dostlarının aldığı karakol, kalekollar inşa ederek sözde ekonomistliğe soyunup kriz yönettiğini varsaymaktadır. Irkçı ve faşist saldırılarla barışa kurşun sıkılmaktadır. Bir arada olmamızı, Türk-Kürt faşizme karşı omuz omuza olmamızı hazmedemediniz! İşte bu yüzden eğer gerçekten varsa gezi ruhunu geri çağırmalıyız. Çünkü biz insanız… İşte artık bütün bu yaşananlardan sonra diyorum ki; evet, tüketmeyelim tükenmeyelim ama savaşın da insan kaynağını kurutalım.
Askere gitme, kardeş kanı dökme…

VİCDANİ/TOTAL REDDİMDİR.

**

Halil Fırat Yazar’ın vicdani ret deklerasyonu:

abbasagahalilfiratBen artık vicdanımla sesli yüzleşmek zorunda olduğuma inanıyor ve hiçbir otoriter, militarist, cinsiyetçi iktidarın askeri olmayacağımı beyan ediyorum.

Ret ediyorum, çünkü;
Ben itaat ettiğim sürece onlar istedikleri yere avm, köprü yapmaya devam edecek.
ben itaat ettiğim sürece onlar Artvin’de hes, Dersim’de baraj yapmaya devam edecek.
Ben itaat ettiğim sürece onlar 30 yıldır süren savaşta, Kürt halkının meşru demokratik haklarını, terör ezberi ile yok saymaya devam edecek.
Ben itaat ettiğim sürece onlar “kalekol” yapmaya devam edecek.
Ben itaat ettiğim sürece onlar, savaş zenginleri olacak.
Çünkü onlar için ben, sosyal yaşamımda salak bir tüketici, politik tutumumla ideal bir kul olmak zorundayım! Bana sunulan bu “özgürlük” kocaman bir yalandır. Artık bu yalanla yaşamak istemiyor, beni öldürmeye zorlayacak hiçbir emrin altına girmemeyi tercih ediyorum.
Bu tercih benim için, bir kalekol ve Ceylan Önkol arasında tercih yapma zorunluluğudur. Bir avm ve Ethem sarısülük arasında tercih yapma zorunluluğu;
Suyunu içtiğim nehrin, meyvesini yediğim ağacın, doğada birlikte yaşadığım diğer canlılara karşı sorumluluğumdur.

Benden önce vicdani reddini açıklayıp cezaevlerinde atılan, işkence gören, hala yargılanan bütün arkadaşlarımın “suçunu” paylaşıyor, ret etme cesareti veren, iradelerini selamlıyor, özgür ve eşit bir dünya inancımı, askere gitmeme kararımla yineliyorum.

01 Temmuz 2013 / İstanbul

**

Vicdani Ret Derneği Sözcüsü Merve Arkun’un yaptığı açıklama:

abbasaga1Basına ve Kamuoyuna;
28 Haziran Cuma günü, devletin Diyarbakır’ın Lice ilçesine inşa etmeye çalıştığı “kalekol”u protesto eden insanların üzerine askerlerin ateş açması sonucu 8 kişi yaralanmış, 18 yaşındaki Medeni Yıldırım ise katledilmişti. Devletin bir süredir Kürt halkına yönelik uyguladığı “barış politikası” sözde hala devam etmekteyken, Lice’den gelen bu haberle, coğrafyanın dört bir yanında milyonlarca insan sokaklara döküldü. Lice’de yaşananlar, birçok tartışmayı da ardında getirdi. Devlet “barış süreci”nde olduğunu iddia etmekteyken neden hala yüksek güvenlikli “kalekol”lar inşa ediyordu? Halkın güvenliğini sağlamak için var olduğu iddia edilen karakolların ya da kalekolların asıl varlık amacı neydi?
Lice’de halk, yıllardır yakınlarını kaybettikleri bir savaşın sonlanması için mücadele ederken, “Savaş Değil Barış İstiyoruz” yazılı bir pankartla yapılacak kalekolu protesto ederken askerin saldırısına maruz kaldı. Devlet, kışlası, tel örgüleri, mayınları, karakolu yetmiyormuş gibi, barışa hasret bu topraklara bir de “Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunan ultra güvenlikli yeni bir karakol sistemi” olan kalekol inşa etmek istedi.
Devlet Kürt halkına yönelik yok sayma politikasını, 30 yıl süren bir savaş sonrasında “barış süreci” ile sonlandırmaya çalıştığını iddia etti. Ancak bizler görüyoruz ki iktidar yeni karakollar, kalekollar inşa ederek, askeri harcamalar yaparak, kendi “güvenlik politikaları”nı sürdürüyor. Barışa atılmak istenen her adımı, durduruyor! İktidarın dilinden düşürmediği “barış politikası” kapalı kapılar ardında sürerken; devlet, yalnızca silahların susmasını isteyen insanların üzerine ateş açtı, aralarından birini katletti. Bu ne Lice’de, ne Diyarbakır’da yaşanan ilk ölümdü. Ancak Lice’de sıkılan kurşunlar, devletin kanlı geçmişini bir kez daha hatırlattı hepimize.
Bizler, Sıkıyönetim ve OHAL dönemlerinde askerlerce yakılarak boşaltılan Lice’yi, 1994 yılında Lice’de askerler tarafından gözaltına alınan 8 köylünün kemiklerinin 2003 yılında bir toplu mezarda bulunduğunu, Lice’de karakoldan atılan bir havan mermisiyle katledilen Ceylan Önkol’u unutmadık!
Yapılacak her yeni kalekolun, devletin “güvenlik” adı altında yapacağı her askeri yatırımın yeni ölümler yaratacağını biliyoruz. Bu yüzden devletin gözaltına alıp kaybettiği ve katlettiği sayısız faili meçhul için, köyleri yakılıp göçe zorlananlar için, 14 yaşındayken bedeni paramparça edilen Ceylan için, yalnızca barış istediği için katledilen 18 yaşındaki Medeni için vicdani retlerimizi açılıyoruz.
Ve herkesi askere gitmemeye, eline silah almamaya çağırıyoruz!
Bizler tıpkı dün Lice’de, Taksim’de, Ankara’da, İzmir’de haykıran milyonlar gibi bugün Abbasağa Parkı’nda haykırıyoruz: “Savaş değil, barış istiyoruz”!
Kalekollara karşı vicdani retlerimizi açıklıyoruz!

VİCDANİ RET DERNEĞİ
1 Temmuz 2013

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org