Lale Kemal
02.10.2013
Erdoğan’ın, uzun bir bekleyişten sonra önceki gün açıkladığı reform paketi, kimi eksikliklerine rağmen topluma yeniden moral aşılaması, Türkiye’nin demokratik siyasetten vazgeçip otoriterleşme eğilimine girdiği endişelerini giderici olması açılarından önemliydi. Ne var ki, pakette kimi unsurlara ek olarak askerî reformların bulunmayışının önemli bir eksiklik olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. Bu durum, Türkiye’nin geldiği noktada hâlen ürkek adımlar atıyor olduğunun da bir göstergesi. Başbakan Erdoğan, paketi açıklarken yaptığı konuşmasında, demokratikleşmenin darbecilerin uykusunu kaçıracağına dikkat çekiyordu. Darbe zihniyeti hâlen hükümetin de uykusunu kaçırıyor olsa gerek ki belki de geri tepmesin diye askerî reformlara pakette yer verilmemiş.
Hükümet, çıraklık diye tanımladığı ilk iktidar yıllarında cesaret bulup, gerçekleştirdiği askerî reformların yarım kalan yasal düzenlemelerine bu ustalık döneminde el atmıyor. Çekingenlik, ürkeklik hâlen çok hâkim.
Erdoğan’ın, konuşmasında sık sık vurgu yaptığı ve demokratikleşmeden rahatsız olacaklarını söylediği darbeciliğin kaynağı TSK içindeki şimdi kısmen tasfiye olan cunta anlayışı olduğuna göre, askerî alanda ara verilen hayati reformların da artık hayata geçirilmesi gerekmiyor mu?
Bu reformlar sayesinde, yumuşak güç kullanımını ön plana çıkartan dış politikayı gerektiğinde bir araç olarak desteklemesi gereken sayıca küçük, ama esnek ve profesyonel bir ordu ile Türk dış politikası daha başarılı olmaz mı, örneğin.
Demokratikleşme paketinden son dakikada çıkartılan, dolayısıyla belki de şimdilik vazgeçilen reformlar arasında, aslında birkaç yıldır üzerinde çalışılan ve kâğıt üzerinde İçişleri Bakanlığı’na bağlı olmakla birlikte fiilen TSK emrinde çalışan Jandarma’nın sivilleşmesi projesi de yer alıyordu. Jandarma’nın sivilleşmesi demek profesyonel hâle gelmesi, dolayısıyla asayişin sağlanmasında sağlıklı bir konuma çekilmesi anlamına da geliyor. Keza, demokratikleşmenin olmazsa olmazı olan TSK’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasının artık zamanı gelmedi mi?
İspanya’nın 40 yıllık Franco önderliğindeki askerî idaresini sona erdiren süreçte, sekiz yıl süreyle İspanya Savunma Bakanı olarak bu ülke ordusunun sivil demokratik denetiminin sağlanmasında önemli rol oynayan Narcis Serra, Türkçeye de kazandırılan, “Demokratikleşme Sürecinde Ordu, Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Reformu Üzerine Düşünceler” adlı kitabında, “Başarılı bir demokratik geçiş yapmak isteyen herhangi bir ülkede silahlı kuvvetlerin sivil kontrolü hayatidir,” der. Serra, devamla, ordunun demokratik kontrolünün sağlanması, yani ordunun siyasetten tamamen el çektirilip, asli işi olan yurt savunmasına odaklanması için yasal ve kurumsal reformların şart olduğuna da vurgu yapar.
Türk Hava Kurumu’nun, kurban derilerini toplamadaki tekel hâlinin bir yönetmelikle kaldırıldığı gün rastladığım bir emekli albay, karardan yakınıp, “asker arkadaşlar, ne olacak bu ordunun hâli, diye endişe içindeler,” diyordu. Yani ordumuz, ya da kimi mensupları diyelim, ticari yaşamda yer almanın TSK’nın işi olmadığını henüz kavrayamamış, bırakın ordunun sivil demokratik denetimi gibi demokratik ülkelerin kabul ettiği bir ilkeyi benimsemeyi. Ne askerin ticari kaynağı OYAK ne de ordu tekelindeki 18 askerî firma, parlamento ve sivil irade tarafından denetleniyor, bırakın bu ülkenin ordusunu demokrasilerde olduğu gibi kışlasına çekmek için gerekli reformların yapılmasını.