“Askerlik yapmış bireyler olarak pişmanlığımızı ve vicdani reddimizi açıklıyoruz!
Pişmanız!
Çünkü silah altına alınmayı kabul etmek suretiyle barışa ve vicdanımıza ihanet ettik.
Çünkü çocukluğumuzdan beri zihnimizi zehirledikleri yetmiyormuş gibi, bizlere bir de ölmeyi ve öldürmeyi öğretmelerine müsade ettik.
Çünkü iktidarın, otoritenin ve hiyerarşinin insanlık onurunu ayaklar altına alışına bizzat tanık olduk ve buna karşı koyamadık.
Çünkü hayatımızın o çok kıymetli aylarını, günlerini, saniyelerini çalmalarına engel olamadık.
Ve Reddediyouz!
Çünkü hepimizin bildiği gibi devlet, dilediği zaman yasa üretebilmektedir. ‘Gerekli görmesi’ halinde, askerlik yapmış olsun olmasın; kadın, erkek, çocuk, yaşlı dinlemeden herkesi zorla silah altına almaya, bizi ölmeye ve öldürmeye göndermeye çalışabilir.
Çünkü militarizm, salt olarak ‘askere gitmek’ ile de ilgili değildir. İçtiğimiz her yudum sudan bile kesilen vergilerin büyük bölümü, insanları öldürmek için üretilen silahlara harcanmaktadır.
Çünkü ilkokuldan başlayarak, çocukların masum zihinlerine ‘düşmanlık’ kavramı zerk edilmektedir.
Çünkü kapitalist düzenin çarklarını döndürmek adına ölmenin ve öldürmenin, şiddetin, vahşetin yüceltilmesi kesinlikle kabul edilemez, edilmemelidir.
Elbette konu üzerine daha pek çok şey söylenebilir, yazılabilir. Ama bunları, bireysel açıklamalarımıza saklıyoruz…
Sizi de aramızda görmekten mutluluk duyacağız!”
Tamer Esin’in yukarıdaki çağrısıyla dün (2 Haziran Salı) saat 19.00 da Galatasarayda biraraya gelen vicdani retçiler ve destekçileri “Pişmanız Reddediyoruz” pankartı açtılar.
Vicdani Ret Derneği’nden Ercan Aktaş’ın yaptığı açış konuşmasının ardından derneğin Eş Başkanı Gökhan Soysal dernek adına aşağıdaki basın açıklamasını okudu.
Toplanan insanların ilgi ve desteği ile süren etkinlik boyunca sık sık “reddet diren hayır de askere gitme”, öldürmiycez ölmiycez kimsenin askeri olmıycaz” gibi sloganlar da atıldı.
BASINA VE KAMUOYUNA
Biz Vicdani Ret Derneği olarak sadece kendi eylem ve etkinliklerimizde değil militarizme karşı düzenlenmiş her eylemde yer almaya çalıştık ve almaya da devam edeceğiz.
Bugün de bu eylemlerden birinde, durumu diğer vicdani retçilerden farkı olan bir vicdani retçinin eyleminde kamuoyuna sesleniyoruz.
Özellikle Suriye’de savaşan gruplara gönderilen silahların MİT kontrolünde tırlarla taşındığına ilişkin görüntülerin ortaya çıkmasından sonra bu eylem daha önemli bir hal alıyor. “Gerekirse iki adam gönderir, füze attırırım” diyerek savaş bahanesi üretebilen devlet aklının hüküm sürdüğü bu topraklarda insanlara tekrar sesleniyoruz: Askere gitmeyin!
Savaşlar ondan onur duyulacak veya gururla bahsedilecek tarihi dönemeçler değil yüz binlerce hatta milyonlarca insanın yaşamının hiçe sayıldığı, çocukların çocukluktan bihaber ellerinde silah buldukları, kadınlara militarizme egemen olan dildeki gibi düşman veya dost fark etmez tecavüz edildiği kısaca insanlık namına ne varsa yok edilen katliamlardır.
Askere gitmek istemeyen ancak militarist baskıya dayanamayan “ne de olsa göz açıp kapayıncaya kadar biter” diyerek askere gidenlere sesleniyorum. Gerçekler, politikacıların dillerinde değil ancak eliniz tetiğe gittiğinde canlı kanlı olarak önünüze çıkar. Yaşam mücadelesi ve insan haysiyeti, hiç tanımadığınız insanları öldürerek, kadınlara tecavüz ederek değil ezilenlerin yanında yer alınarak kurtarılabilir.
Bununla birlikte militarizm sadece savaşta değil barışta da intihar iddialarıyla, eğitim zayiatı söylemleriyle can almaya devam eder.
Bu vesileyle tekrar ve tekrar vurgulamak gerekirse savaş, katliamdır!
Savaş, acıdır!
Savaş, gözyaşıdır!
Gelin hep beraber üzerinde yaşadığımız toprakları gözyaşıyla kanla değil ellerimizle alın terimizle sulayalım!
Savaşta, barışta militarizm öldürür!
Vicdani Ret Derneği
02.06.2015
Vicdani Ret Derneği’nin basın açıklamasından sonra söz alan Tamer Esin, pişmanlığını dile getirdiği ve herkese de bir çağrı niteliğindeki aşağıdaki vicdani ret açıklamasını okudu:
Basına ve Kamuoyu’na,
Ben Tamer Esin.
Anti-militarist ve anti-otoriter düşüncelerime rağmen sosyal yaşantıma serbestçe devam edememekten korktuğum ve çeşitli nedenlerle üzerimde baskı hissettiğim için 2006 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim oldum.
Vicdanıma ihanet ettim.
Bugün burada pişmanlığımı ifade etmek ve her ne koşulda olursa olsun bundan sonraki yaşantımda devletin militarist zorbalığına karşı duracağımı, hiç bir ayrım gözetmeksizin tüm bireylerin vicdani ret hakkını savunacağımı duyurmak, bununla birlikte otoriter ve hiyerarşik tüm yapılarla ve ilişki biçimleriyle mücadeleden taviz vermeyeceğimi beyan etmek için bulunuyorum.
Herşeyden önce belirtmek isterim ki; bana dayatılan bu sözde “yükümlülüğü” yerine getirmiş olmak, üzerimdeki baskının, yükün ve korkunun hafiflemesini sağlamadığı gibi, geçmişimde ve vicdanımda kapanması zor bir yara da açtı. Hiç bir insana karşı silah kullanmamış olsam da, onu kullanabilir hale getirilmem, itaat etmek zorunda bırakıldığım her emir, savaşa, öldürmeye dair bana zorla öğretilen her bilgi, kışlaya adım attığım ilk günden itibaren bir karabasan gibi nefessiz bıraktı beni. Gencecik insanların mütemadiyen onur kırıcı muamelelere maruz kaldığı, bunlara ya da farklı baskılara dayanamayıp kaçmak istediği için parmaklıklar ardına konup daha da fazla fiziksel ve psikolojik şiddet gördüğü bu vahşi ortamı şimdi ancak bir kabus olarak tanımlayabiliyorum. Ve biliyorum ki zamanda geriye gidebilseydim, bu kabusa teslim olmamak için elimden geleni yapardım.
Yine biliyorum ki, “askerlik” adı altındaki bu esareti süresince benim tahayyül sınırlarımın çok ötesinde bir zorbalığı, vahşeti, korkuyu yaşamış, bu travmaları belki de hiç atlatamayacak dostlarımız var. Biliyorum ki; gördüğü zulüm nedeniyle yaşamına son veren canlarımız var; ölümü hala açıklanamayan, elbiselerinden 41 delik çıkan Sevag Şahin Balıkçılarımız var; bizim olmayan bir savaşa gönderilerek can alanlarımız, can verenlerimiz var. Muktedirleri zengin eden ölüm makineleriyle katledilmiş Ceylan Önkollarımız var! Roboskilerimiz var kalbimizde alev alev yanan!
Biliyoruz… Yaşattığımız devlet, öldürüyor. Ve pişmanız.
Pişmanız!
Çünkü silah altına alınmayı kabul etmek suretiyle barışa ve vicdanımıza ihanet ettik.
Çünkü çocukluğumuzdan beri zihnimizi zehirledikleri yetmiyormuş gibi, bizlere bir de ölmeyi ve öldürmeyi öğretmelerine müsade ettik.
Çünkü iktidarın, otoritenin ve hiyerarşinin insanlık onurunu ayaklar altına alışına bizzat tanık olduk ve buna karşı koyamadık.
Çünkü hayatımızın o çok kıymetli aylarını, günlerini, saniyelerini çalmalarına engel olamadık.
Ve Reddediyouz!
Çünkü hepimizin bildiği gibi devlet, muktedirlerin çıkarları doğrultusunda dilediği zaman yasa üretebilmektedir. ‘Gerekli görmesi’ halinde, askerlik yapmış olsun olmasın; kadın, erkek, çocuk, yaşlı dinlemeden herkesi zorla silah altına almaya, bizi ölmeye ve öldürmeye göndermeye çalışabilir.
Çünkü militarizm, salt olarak ‘askere gitmek’ ile de ilgili değildir. İçtiğimiz her yudum sudan bile kesilen vergilerin büyük bölümü, insanları öldürmek için üretilen silahlara harcanmaktadır.
Çünkü ilkokuldan başlayarak, çocukların masum zihinlerine ‘düşmanlık’ kavramı zerk edilmekte; gerek fiziksel, gerekse psikolojik anlamda çocuklarımıza militarist bir itaat düzeni dayatılmaktadır.
Çünkü kapitalizmin çarklarını döndürmek adına ölmenin ve öldürmenin, şiddetin, vahşetin yüceltilmesi kesinlikle kabul edilemez, edilmemelidir.
Çünkü vicdanlarının sesini dinleyerek askere gitmeyi reddeden arkadaşlarımız, sürekli olarak devletin GBT zorbalığıyla, 318’iyle mücadele etmek zorunda kalmakta; tehdit ve baskı altında bir yaşam sürmektedir.
Kısa bir süre önce Askere Gitme kitabında çalışmaları yer alan arkadaşlar hakkında, daha sonra da bu arkadaşlarımızdan İnan Mayıs Aru hakkında ikinci kez olmak üzere, ‘halkı askerlikten soğutmak’ gerekçesiyle soruşturmalar başlatıldı. Elbette bu sözde suçun karşımıza ilk çıkışı değildi. Ancak Vicdani Ret hareketinin gün geçtikçe daha fazla destek görmesiyle, güçlenmesiyle paniğe kapılan devlet, baskısını artırmak için yeniden bu akıl dışı uygulamaları önümüze sürüyor.
Kendilerine soruyoruz:
İnsanların birbirini öldürmesini, öldürmeyi öğrenmesini engellemeye çalışmak, barışçıl düşünceleri yaymayı amaçlamak nasıl oluyor da bir suç olarak değerlendiriliyor? Bunu hangi yasa, hangi kitap, hangi mantık, hangi vicdan meşrulaştırabiliyor?
Barış için mücadele edenleri suçlu göstermeye çalışan devlet, bu tutumuyla, varlığının temelini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor aslında. Ancak bizler, bu çarpık düzene dur demekte kararlıyız!
‘Halkı askerlikten soğutmak’ barışçıl, insani ve onurlu bir fiildir! Asıl suç, halkların zihnini çocukluktan itibaren milliyetçilikle, şovenizmle kirletmek; bu hastalıklı düşünceleri kullanarak ölmeyi ve öldürmeyi kutsallaştırmak, yüceltmek; gencecik insanları tutsak alarak onlara zorla savaşmayı, katletmeyi öğretmek ve bu tecavüz sürecinde her çeşit baskı, şiddet ve tehdit yoluyla söz konusu bireyleri psikolojik ve duygusal hasara uğratmak; hepsinden öte, aynı gezegeni paylaşan biz insanları ve hepimize ait toprakları, denizleri hatta havayı dahi sınırlarla bölüp, bu ortak yaşam kaynaklarımızı bayraklarla işgal edip, kapitalist egemenlik savaşınız uğruna bizleri kurban etmek, bize birbirimizi öldürtmektir! Evet, asıl suç budur!
Bugün, öncelikle tüm askerlik yapmış anti-militarist bireyleri, pişmanlıklarını ve vicdani retlerini açıklamaya çağırıyorum!
Hiç bir ayrım gözetmeksizin tüm insanları, militarizmi reddetmeye, devletlerin tahakkümüne karşı koymaya davet ediyorum!
Bu vesileyle, mücadelesini sürdüren tüm vicdani retçileri selamlıyorum!
Zihinlere zerk ettiğiniz zehirden yalnızca üzerinde yaşadığımız toprakları değil, tüm dünyayı arındırmak için…
Barışın, dostluğun ve herkes için daha güzel yarınların hayalini daim kılmak için…
Savaştan ve kandan beslenen muktedirlerin kirli ve gayrımeşru düzenini yıkmak için…
Halkı askerlikten soğutmaya devam edeceğim!
Vicdani reddimdir.