Bir gün olsun internette haber kanallarına bakmayıver; ertesi gün, vay be diyorsun, neler olmuş, neler yazılmış. Her şeyin aşırı hızlı gittiği memlekette ipin ucunu kaçırıveriyorsun. Diyeceksin ki: Ne var? Memlekette ip mi kalmış! İpini koparan başımıza çoraplar örmekte. Olsun! Biz hala her şey normalmiş gibi yapalım. Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir! Ne güzel! Gel gör ki bu cennet ülkemizde bazı kendini bilmezler çıkıyor, adamı çileden çıkarıyor.
Yasin A.’nın yazdığı “Savaş karşıtlarının ahlaki sefaleti” başlıklı yazıdan bahsediyorum. Yasin A., hiç bilmediği, anlamadığı konularda yazmaya girişmiş ve elbette bir makale boyutunda yazdığında bile kendi bilgi sefaletini örtememiş. Yahu sen kimsin, nesin, savaş karşıtlarının ahlakı üzerine laf etmek, ne cüret!
Söylemem lazım Yasin A.’yı daha önce hiç okumadım. Televizyon kanallarına devamlı çıkarılan ve boş konuşan biri olarak tanıyordum. O televizyon kanallarına da, çıkaran sunuculara da çok yakıştığını düşünürdüm sadece! Yazdığı bu tek makaleyle de ne seviyede biri olduğunu gözler önüne serdi.
Yazısında her şeyi karman çorman etmiş. Bırak savaş karşıtlarını bir tarafa, şu ya da bu savaşa karşı duran, durabilecek hiçbir kesimi doğru anlatamamış. Yasin A.’ya bir şey anlatmaya değer mi o başka mesele! Yine de bu toz duman günlerde savaş karşıtlığının temellerini hatırlatmak yerinde olacak.
Ben bir savaş karşıtıyım; Yasin A.’nın yazısı beni rencide etti. Hukuk önünde hesap sorma hakkım saklıdır; ayrıca bu kısa yazıyı kaleme alıyorum:
Savaş karşıtları bir savaşa, o savaşa, bu savaşa değil, savaşa karşıdır. Bu koyduğum noktaya dikkat Yasin A.! Bu hakiki bir noktadır! Bu nokta savaş karşıtlarını bir yandan savaşan, öte yandan barışanlardan ayırır.
1. Irak Savaşında o zamanki İslamcı parti savaşa karşı faaliyet içindeydi. 2. Irak Savaşında yeni kurulan İslamcı parti, mevcut iktidar, savaşa yarım yamalak destek oldu. İskenderun’a çıkarma yapan Amerikan askerleri Mardin’e kadar gitmişti ama TBMM’nin aldığı kararla Kuzey Irak cephesini açamadılar. Yine de İncirlik’ten kalkan savaş uçakları Iraklıları bombaladı.
Mevcut iktidar PKK’yla barış sürecine girdi; iktidar yanlısı yazarlar PKK’ya “sivil toplum örgütü” dedi. Barış sürecinin yürütülüş tarzına itiraz edenler “kesin sesinizi” denilerek azarlandı. O gün öylesi “barış” gerekiyordu, bugün böylesi savaş gerekiyor! İşe yarıyor mu? Evet, yarıyor!
Bu dönemsel savaşa karşı olma halleri İslamcı partiyi savaş karşıtı yapmadı!
Aynı şekilde HDP ya da önceli partiler, Kürt savaşına karşı çıkmakla savaş karşıtı olmuyorlar. Sadece belirli bir savaşa karşı oluyorlar. O yüzden de 90’lardan hafızalarda kalan sloganları “Kirli savaşa hayır” idi. Mesela Suriye Savaşının onlara göre coşkulu bir anında başkanı “Kürdistan sınırları Akdeniz’e ulaşmalıdır” diyebiliyordu.
Beni dinle Yasin A.: O partiyi de, PKK’yı da sen benden iyi bilirsin. O konuda ben senin eline su dökemem! AKP ve HDP veya önceli partiler arasında tabandaki geçişkenliğin tavanda da olduğunun farkında değil miyiz? Milletvekilleri karşılıklı parti değiştirmedi mi? Kolkola girip mecliste kıkırdamadılar mı?
CHP, son savaşta orduya tam desteğini ilan etti ama sonra TTB (Türk Tabipler Birliği)’nin temel savaş karşıtı metnini Mecliste okudu. Toz duman hali!
Savaş Karşıtlarının savaşa karşı olma halini bunlarla karıştırmayın. Savaş Karşıtları Dernekleri İzmir, Ankara ve İstanbul’da 1990’lardaki kanlı savaş yıllarında örgütlenme çalışmaları yaptı. Bu çalışmalar, 1. Dünya Savaşı yıllarında vicdani ret mücadelesine girişen ve savaş sonrası yıkıntıları üzerinde kurulan Savaş Karşıtları Hareketi geleneğine dayanıyordu. Elbette ki yaşlı ve yorgun dünyamızda savaşlara karşı direniş geleneği çok öncelere gidiyor. Orta Çağ’da köylülerin vergi vererek savaşa gitmemesi ya da Antik Çağ edebiyatında Atinalı Lysistrata’nın düşman denilen Spartalı kadınlarla ortaklaşa savaşa karşı direnişi ve hatta yazının olmadığı çağlarda kabileler, aşiretler arasındaki çatışmalara karşı ortaya atılan kadın-erkek cesur insanlara dayanıyor. Güzel ülkemizin zengin folklorunda bu cesareti gözlemleyebiliyoruz.
Savaş karşıtları böyle cesur ve erdemli bir geleneğin yürütücüleri olarak ortaya çıkarken, Yasin A. aklı sadece dönemsel bir savaş üzerinden her şeyi birbirine karıştırarak Savaş Karşıtlarına hakaret edebiliyor.
Yüz yıl önce savaş karşıtlarına söylenen tipte boş lafları geveliyor. Savaş karşıtlarına “haklı haksız, gelen giden” fark etmezmiş! Nerden çıkardın? Savaş karşıtları haksızlıklara, adaletsizliklere karşı cesaretle mücadele ederler. Bu cevap da bu mücadelenin basit bir parçası!
Savaş Karşıtları sorunların hasıraltı edilmesine inanmaz. Sorun, sorun olarak ortaya çıktığında çözümü de yaklaşmıştır diye düşünür. Anladın mı? Ama o sorunların kan, gözyaşı pahasına silahla, savaşla değil, konuşarak çözülmesi gerektiğine inanırız.
Ne demişler insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa! Savaş yandaşları savaşa savaşa sorunları çözmek istiyor, deme yanılgısına düşmeyeceğim! Savaş çıkaranların ve bundan nemalananların ne kendilerinin ne de oğullarının savaşa gitmediğini iyi biliyoruz! Yüzyıl önceden bir türkü bizi bilinçlendiriyor: “Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir.”
Söylenmeli: Savaş Karşıtlarının ahlakı en güzel ahlaktır. Ölmek ve öldürmek istemeyenlerin ahlakıdır. Güçlünün değil güçsüzün, elinde silah olanın değil, silahsız olanın ama yine de cesaretle “Hayır” diyebilenin ahlakı. Yasin A.’nın böyle bir ahlaktan haberi yok! Dini imanı para ve iktidar olanda öyle güzel ahlak nasıl gelişebilir ki? Kızılderili şef ne demişti: “Parayı yiyemezsin!” Ben de naçizane hatırlatayım, unutmuşsun: Her şeyin sonu var! İktidarın bile!
Sana diyorum dinle! Savaş Karşıtlarından bahsederken önce Eski Romalı zenginler gibi ağzına bir parmak at ki midene giren helal olmayan ne varsa kusasın! Sonra ağzını temiz suyla iyice çalkala! Ardından eğer inanıyorsan (İnandığına inanmıyorum!) üç Kulhuvallahu bir elham oku, ondan sonra savaş karşıtlarından bahsetmeye cesaret et!