11 Ekim 2020
Dağlık Karabağ’da Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışmalar Rusya’nın refakatinde varılan ateşkesle sonuçlandı. Rusya devreye girdikten sonra ateşkesin sağlanması eşyanın tabiatı gereğiydi. Zira tamamı parti devleti olan ve diktatörlüklerle yönetilen Kafkas ülkelerinin kendi başlarına savaş başlatma ve bitirme iradeleri oldukça şüphelidir. Elleri birbirinin yakasında olsa da gözleri sürekli Rusya’dadır. Elbette kendi aralarında belli düzeyde çatışma marjları var. Ancak bu marj düzeyi Rusya’nın kırmızı çizgileriyle paraleldir. Rusya’nın çizdiği çerçeve de dışarıdan bir gücün bu çatışmalara ve daha doğru ifadeyle alana dahil ve taraf olmamasıdır.
Asıl soru Rusya bu çatışmaların başlamasına mahal vermeden de engelleme kudretine sahip olmasına rağmen neden sessiz kaldığıdır. Birincisi, Rusya bu alanı her zaman öteceği çöplüğü olarak görüyor. Dağlık Karabağ ve çevresinin hangi ülkenin denetiminde kaldığı da en nihayetinde çok önemsediği bir husus değildir. Hatta sorun olarak kalması iki ülkeyi de Moskova’ya muhtaç ettiğinden, zaman zaman faydalanılacak bir araçtır. Gerek duyduğunda Dağlık Karabağ üzerinden iki ülkeye balans verebiliyor.
İkinci husus ise çatışmaların kafasındaki nihai çözümü aşacak düzeyde olmamasıydı. Rusya’nın öngördüğü ajandanın dışına taşmadıkça sürece de müdahale etmeyecekti. Moskova’nın aklında ise mimarlığını Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yaptığı ve zaman zaman adıyla anılan çözümdür. Buna göre Dağlık Karabağ’ın çevresinde bulunan yedi rayondan ilk etapta beşinin Azerbaycan’a iade edilmesidir. Bu rayonların çoğu zaten insansız bölge mahiyetindedir. Ermenistan’ın buralara dönük bir iddiası yok. Daha çok bir tampon bölge ve pazarlık kozu olarak elinde tutuyor. Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Kelbecer ve Laçin olarak bilinen tarihi Kızıl Kürdistan’da yer alan iki rayonun kaderini ise sona bırakıyor.
Dağlık Karabağ için ise nihayetinde Ermenistan’a bağlı kalacağı bir çözümden yana. Dolayısıyla Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ çevresinde ikisi sonra olmak üzere beş rayonu alma yolu açıktı. Rusya buna göz yumacaktı. Tek şartı kendi başına ve Rusya’nın kırmızı çizgilerini aşmadan yapmasıydı. Peki ne oldu da Azerbaycan daha bir rayonu dahi almadan müdahale etmek zorunda kaldı? İşte tam da burada Türkiye’nin gereğinden fazla agresif, propagandacı ve iş bilmez müdahalesi devreye girdi. Azerbaycan’dan daha kralcı kesilmesi ve Suriye’den buralara radikal grupları taşıması haberleri Rusya’nın kırmızı çizgilerinin dışına taştı. Nitekim hemen müdahale geldi.
Bu zaviyeden bakıldığında Türkiye’nin çatışmaların tarafı olması Azerbaycan’ın lehine değil aleyhine oldu. Birçok avantaj lehine olmasına rağmen kayda değer bir kazanım elde etmedi. Zaten tampon bölge olan bir rayonda kontrolü sağlaması mevcut statükoyu değiştirmedi. Rusya himayesinde sağlanan ateşkesin maddeleri de statükoyu teyit etti. Mevcut statüko Ermenistan’ın lehine, Azerbaycan’ın ise aleyhine işleyen bir süreçtir. Bu nedenle ateşkes Ermenistan’ın elini güçlendirdi. Statükoyu savaşarak değiştirmek isteyen ve çatışmaları başlatan Bakü’nün ateşkesi kabul etmesi yenilgi olmasa bile geri adım atmaktır. Bunu sağlayan ise Türkiye’nin hesapsız müdahalesi olmuştur. Bir anlamda Türkiye’nin Azerbaycan’ı yendiğini söylemek yanlış olmaz.
Ateşkesle Rusya, alanın hamisi ve en etkili aktörü olduğunu teyit etti. Müzakerelerin Minsk üçlüsüyle yürütüleceği vurgusuyla Türkiye başta olmak üzere başka güçlerin kendi nüfuz alanına girmesine izin vermeyeceğini münasip bir lisanla duyurdu. Bakü’nün beş rayonu almasına cevaz veren yeşil ışığı daha bir rayon alınmışken kırmızıya çevirdi. Böylece Azerbaycan’ın başka bir gücü (Türkiye) alana çekmesi ve aşırı angaje olmasını orantılı oranda cezalandırdı. Minsk grubunun çözüm perspektifi de farklılıklar olsa da Rusya’nın çözümüne yakın. Bu da Ermenistan’ın lehine bir gelişme.
Azerbaycan’ın ateşkesten memnun olmadığı aşikar. Ancak bundan sonra yapacağı pek bir hamle yok. Tek başına statükoyu değiştiremeyeceği anlaşılmakla birlikte, Türkiye’nin desteğiyle değiştirmesine izin verilmeyeceği gösterildi. Önümüzdeki dönemde kimi gerginlikler devam etse de ateşkes öncesi düzeye varması olası değil. Tek çare argümanlarını müzakere sürecinde sürdürmesi ve buradan bir çözüme çalışmasıdır.
Peki AGİT-Minsk sürecinde bir çözüm çıkar mı? İki ülkeden biri iddialarından feragat etmediği müddetçe imkansız. Ulus devletçiklerin iddialarından vazgeçmesi de pek olası görünmüyor. Özellikle Azerbaycan, Dağlık Karabağ iddiasını sürdürdüğü müddetçe.
Bu bağlamda Dağlık Karabağ meselesi ardında kayda değer insani kayıp ve ekonomik külfet bırakarak başka bahara kalmıştır. İki haftaya yakın süren çatışmalarda dökülen kanla iki halk arasında kin ve nefret artmış, milliyetçilik ve düşmanlık derinleştirilmiştir. Çözüm iki haftadan önceye göre çok daha zorlu ve imkansız hale gelmiş, getirilmiştir. Belki de halkların başına musallat olan diktatörlerin ayakta kalmak ve iktidarlarının ömrünü uzatmak için ihtiyaç duydukları buydu. Şimdilik istenilen hasıl oldu. İç kamuoyuna kafi miktarda milliyetçilik pompalanacaktır.
Türkiye açısından ise fetih ve nida ruhuyla çıkılan başka bir seferin sonuna gelindi. Ermenistan fethedilmedi ancak olsun, içerde gönüller yeterli düzeyde fethedildi. Rusya’nın freniyle şimdilik dosya kapandı. Tıpkı Libya, Suriye, Irak ve Doğu Akdeniz’de olduğu gibi.
Kaynak: Gazete Karınca