İnsan Hakları Haftası’nda VR-DER’den basın açıklaması ve bir vicdani ret beyanı

Vicdani Ret Derneği (VR-DER), İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında İHD binasında düzenlenen toplantıda bir basın açıklaması yaptı. Toplantıda “Vicdani ret bir insan hakkıdır, askere gitme” pankartı açıldı. Sonrasında ise Mirpenç Roda isimli bir gencin gönderdiği vicdani ret açıklaması okundu .

VİCDANİ RET BİR İNSAN HAKKIDIR, ASKERE GİTME

İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı organizesinde gerçekleştirilen 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında Vicdani Ret Derneği tarafından basın açıklaması gerçekleştirildi. İnsan Hakları Derneği adına Ahmet Demirsoy’un yaptığı sunuş konuşmasının ardından VR-DER adına basın açıklamasını avukat Davut Erkan ve VR-DER eşbaşkanı Merve Arkun gerçekleştirdi.

Açıklamada öncelikle, Kürdistan’da devletin ilan ettiği sokağa çıkma yasaklarına ve gerçekleştirilen katliama dikkat çekildi ve en temel hak olan yaşam hakkının yoğun bir şekilde devlet eliyle ihlal edildiği vurgulandı. Vicdani ret hakkının temel insan halarından olan “din ve vicdan özgürlüğü” hakkının kapsamında olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, bu konunun artık tartışma dışı olduğu, sorunun bir uygulama sorunu olduğu belirtildi. VR-DER, bu konuda meclisin yasama yetkisi kapsamından anayasal veya yasal bir düzenlemeye gitmesi gerektiğini belirterek, “halkı askerlikten soğutma suçu” dahil vicdani retçilerin yüzyüze kaldığı sorunları ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılması çağrısında bulundu.

Basın açıklamasının ardından, vicdani ret metnini mail yoluyla VR-DER’e ulaştıran Mirpenç Roda’nın vicdani ret deklarasyon metni de okundu.

***

Yapılan basın toplantısında, VR-DER Yönetim Kurulu Üyesi avukat Davut Erkan’ın okuduğu basın açıklaması metni:

Basına ve Kamuoyuna;

Bir süreden bu yana, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının, bizatihi devlet tarafından elimizden alındığı günlerden geçiyoruz. Seçim sonrası süreçten bu yana artarak devam eden savaş hali, özellikle bölgede sayısız hak ihlaline sebep oluyor. Kapısına askeri araçlarla barikat kurulan hastaneler, askeri sevkiyat noktası haline getirilen okullar, ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve her gün artarak süren asker-polis saldırıları; gıda, sağlık, barınma ve en temelinde yaşama hakkına yönelik sistematik saldırılar olarak karşımıza çıkıyor. 7 yaşındaki bir çocuktan, evinin önünde oturan 45 yaşındaki bir kadına kadar, sokağa çıkan herkes birer birer katlediliyor; süren devlet baskısı ve polis terörü sebebiyle cenazeler defnedilemiyor.

Tüm bu anlattıklarımızın bir savaş hali olduğu açıkça ortada. Medyada her gün yapılan propagandayla yaşanılan ölümler normalleştirilirken; siyasetçilerinse savaşı durdurmaktan çok öte bir yerde, var olan bu çözümsüzlük halini daha da derinleştirdiği açık.

Bizler, insan hakları savunucuları, bugün, yaşanan bu savaş haline karşı bir çözüm olarak, eline silah almayı reddedenlerin, savaşı değil barışı isteyenlerin, vicdani retçilerin sesi olarak bulunuyoruz.

Devletlerin savaşında ölmeyi ya da öldürmeyi reddedenlerin sayısı, özellikle içinde bulunduğumuz bu savaş sürecinde de giderek artmaktayken, hükümetin vicdani retçilere uygulamakta olduğu yok sayma politikası da, zorunlu askerlik hizmetini reddedenlerin maruz kaldıkları hak ihlalleri de sürüyor.

Türkiye’de kullanımda olan anti demokratik 1982 Anayasası’nda “vatan hizmeti” başlığı altında düzenlenen 72. maddede;“Vatan hizmeti her Türk’ ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin silahlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Buradan çok açıkça anlaşılacağı gibi var olan anayasa askerlik hizmetini zorunlu kılmamaktadır; söz konusu hizmetle ilgili düzenlemeler kanuna bırakılmıştır.

Vicdani ret hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde düzenlenen din ve vicdan özgürlüğünün koruması altındadır. Avrupa insan Hakları Mahkemesi bu içtihadını ilk olarak 2011 yılında Bayatyan Ermenistan davasında ortaya koymuş, daha sonra Türkiye’den vicdani retçi Halil Savda, Mehmet Tarhan, Yunus Erçep ve Feti Demirtaş’ın yaptıkları başvurularla birlikte, Türkiye’yi dört ayrı davada da din ve vicdan özgürlüğünü ihlalden mahkum etmiştir.

Anayasa’da düzenlenmiş olan “din ve vicdan özgürlüğü” hakkını, AİHM kararları ile birlikte yorumladığımızda, zorunlu askerlik hizmeti ile ilgili yasal düzenlemelerin Anayasa’ya da aykırı olduğu bir gerçektir. Vicdani ret her ne kadar hükümet tarafından henüz “anayasal bir hak” olarak tanınmasa da, Türkiye’deki idari, adli ve benzeri tüm kamusal makamların yapacakları işlemlerde bu hakkı tanımaları gerektiği açıktır. Türkiye’deki mahkemeler AİHM’in bu yöndeki kararları sonrası verdikleri başkaca kararlarda bu hukuksal durumu kabul etmektedirler. Ancak, Enver Aydemir ya da Muhammed Serdar Delice davalarında da göreceğimiz gibi, mahkeme kimi zaman kişilerin “vicdani retçi olmadaki samimiyetini sorgulamakta” ya da vicdani retçi olduğunu kabul etmeme yönünde bir eğilim göstermektedirler. Buna karşın, vicdani ret hakkını kabul edip bu nedenle yargılanan vicdani retçi Yehova Şahidi Barış Görmez’in yargılandığı davalarda ise mahkeme tarafından verilmiş beraat kararı da söz konusudur.

Bu bilgiler ışığında, yasal düzenleme olmasa dahi, kamu otoritelerinin, özellikle Anayasa’nın 90. maddesi gereğince uygun davranmak zorunda oldukları Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde düzenlenen temel insan hakları gereğince, vicdani ret hakkının kullanılması şu anda bir yöntem sorunu ortaya çıkartmaktadır. Bu yöntem sorunu ise hükümet tarafından ısrarlı bir şekilde yapılmayan yasal düzenleme eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Sayıları her geçen gün artan vicdani retçileri ve savaşı reddedenleri yok saymayı sürdüren hükümet, buna karşın vicdani retçileri türlü yaptırımlarla cezalandırmakta ya da yıldırmak istemektedir. Örneğin Genel Bilgi Taraması adı altında yapılan uygulamalarda “bakaya” ya da “yoklama kaçağı” olarak görünen kişiler, kendilerine zorla imzalatılmak istenen tutanaklarla korkutulmak istenmektedir. Sokakta yürürken, kaldığınız bir otelde, pasaport başvurunuz için gittiğiniz Emniyet’te ya da katıldığınız bir basın açıklamasında maruz kalacağınız bir GBT uygulamasının ardından eğer yoklama kaçağı, bakaya, firari ya da vicdani retçi iseniz, size uzatılacak olan ve 15 gün içerisinde askerlik işlemlerinizi yapacağınızı belirten bu tutanağı imzalamak zorunda bırakılıyorsunuz. İmzadan imtina hakkınız olsa dahi, bu hak ilgili kurum ya da memurlar tarafından da gasp edilmek isteniyor, ya da vicdani retçi olduğunuzu belirttiğiniz takdirde türlü hakaret ya da tehditlere maruz kalabiliyorsunuz.

Bir yandan vicdani retçilere yönelik bu tarz yıpratma politikaları sürmekte iken, bir yandan da savaşa karşı barışın sesini yükseltmeye çalışanlara da türlü baskılar uygulanıyor. “Askere Gitmeyin” başlıklı kitabın internet sitesinin editörü vicdani retçi Mehmet Ali Başaran, “halkı askerlikten soğutma suçundan yargılanıyor, katliamın ardından Roboski’ye yerleşen ve 34 kişinin yaşamını yitirmesinin aslında çok meşhur olan failinden hesap sormak isteyen Yannis Vasilis Yaylalı da aynı suçlama ile, 318. madde gereğince soruşturmaya maruz kalıyor ve yargılanıyor.

Yani savaşa katılmayı, elinize silah almayı reddederek vicdani reddini açıklayan bir kimse de; savaşın, ordunun ya da militarizmin yaşamlarımızı gasp ettiğini söyleyerek, “halkı askerlikten soğutan” bir kimse de; türlü hak ihlallerine maruz bırakılabilir, yargılanabilir ve cezalandırılabilir. Var olan anayasada, özellikle vicdani ret hakkına yönelik bir düzenleme yapılmaması durumu da, bu hak ihlallerinin bir sınırı olmayacağı anlamına gelebilir.

İşte tüm bu sebeplerle, özellikle içinden geçtiğimiz bu savaş sürecinde bir kez daha yinelemek gerekir ki; ölmeyi ya da öldürmeyi reddetmek, silah tutmayı ve “zorunlu asker olmayı” reddetmek ve vicdani retçi olmak, uluslararası mekanizmalar tarafından da tanınmakta olan bir insan hakkıdır. Bu koşullarda, var olan hükümetin yapması gereken, bahsettiğimiz tüm hak ihlallerini de ortadan kaldıracak şekilde, vicdani ret hakkına yönelik yasal bir düzenleme yapmak ve bu insan hakkını anayasa kapsamına almaktadır.

Çünkü “savaş yerine barış” demek de; ölmeyi, öldürmeyi; kardeş kanı dökmeyi reddetmek de, vicdani ret de bir insan hakkıdır!
   
Vicdani Ret Derneği

***

Mirpenç Roda’nın vicdani ret açıklaması

Ben, Mirpenç Roda.
Anadolu topraklarında 92 yıldır kanlı eylemlerine devam eden bir terör örgütünün silahlı gücüne katılmak istemiyorum..
Türkiye adıyla bilinen bu terör yapılanması insanların, hayvanların ve doğanın varlığını yok etmek vizyonuyla için topladığı silahlı gücün bir parçası olmak gibi aptalca bir şey yapmayacağım. Ve bu örgütün toplama kamplarında bireylerin sınıfsal bölünmelere ayrıldığı varlığından uzaklaştığı bir eğitim almak istemiyorum.
Hiçbir politik güç için insan öldürme eğitimi almak istemiyorum ve sebebi ne olursa olsun hiçbir politik düşünce için insan öldürmek istemiyorum.

***

İnsan Hakları Haftasında vicdani ret hakkı hatırlatıldı

2015-12-16 14:24:59
İSTANBUL (DİHA) – Vicdani Ret Derneği üyeleri ve insan hakları savunucuları, İnsan Hakları Haftası’nda vicdani ret hakkını hatırlattı. Yapılan açıklamada, hükümetin sayıları her geçen gün artan vicdani retçilerin, vicdani ret haklarının anayasal olarak tanınması gerektiği vurgulandı.

Vicdani Ret Derneği (VR-DER), İHD İstanbul Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği, İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 318. Maddesi’nde düzenlenen, “Halkı askerlikten soğutma” suçuna ilişkin basın toplantısı düzenledi. İHD binasında düzenlenen toplantıda, “Vicdani ret bir insan hakkıdır, askere gitme” pankartı açıldı.

Toplantıda konuşan İHD Şube Yöneticisi Ahmet Demirsoy, hak ihlallerinin her geçen gün arttığına dikkat çekerek, Kürdistan’daki sokağa çıkma yasaklarının kabul edilemez olduğunu söyledi.

Ardından yapılan basın açıklamasını VR-DER Yönetim Kurulu Üyesi avukat Davut Erkan yaptı.

Anayasa’da, “Vatan hakkı her Türk’ün hakkı ve ödevidir” başlığı altında düzenlenen 72. Madde’ye vurgu yapan Erkan, “Buradan çok açıkça anlaşılacağı gibi var olan Anayasa, askerlik hizmetini zorunlu kılmamaktadır. Söz konusu hizmetle ilgili düzenlemeler kanuna bırakılmıştır. Vicdani ret hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde düzenlenen din ve vicdan özgürlüğünün korunması altındadır” dedi.

‘Vicdani ret insan hakkıdır’

Vicdani ret hakkının henüz anayasal bir hak olarak tanınmadığını ve hükümetin sayıları her geçen gün artan vicdani retçileri yok saydığını belirten Erkan, şöyle devam etti: “Hükümetin yapması gereken, vicdani ret hakkına yönelik yasal bir düzenleme yapmak ve bu insan hakkını anayasa kapsamına almaktır. Çünkü ‘savaş yerine barış’ demek de ölmeyi, öldürmeyi, kardeş kanı dökmeyi reddetmek de, vicdani ret de bir insan hakkıdır.”

Vicdani retçilerden 400’ü kadın

Toplantı sırasında Mirpenç Roda isimli bir genç vicdani reddi de açıkladı. Gencin mail yoluyla gönderdiği ve “Hiçbir politik güç için insan öldürme eğitimi almak istemiyorum ve sebebi ne olursa olsun hiçbir politik düşünce için insan öldürmek istemiyorum” ifadelerinin yer aldığı mektubunu VR-DER Eş Başkanı Merve Argun okudu.

Açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan VR-DER Yönetim Kurulu üyesi Avukat Davut Erkan, 1989’dan 2015’e kadar gelişen süreçte kayıtlara geçen bin vicdani retçi olduğunu, bu vicdani retçilerden 400’ünün kadın olduğu bilgisini paylaştı.

(ek/rk/öç)
http://www.bestanuce7.com/229615/insan-haklari-haftasinda-vicdani-ret-hakki-hatirlatildi&dil=tr

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org