15 Mayıs Dünya Vicdani Ret Günü, Fosil Yakıtlardan Kurtulma Günü ve Ordunun Biyosfer Üzerindeki Etkisi
Beş kıtadan 13 ülkede kurulan Fosil Yakıttan Kurtul İnisiyatifi 4-15 Mayıs arasında her ülkede fosil yakıt projelerinin en yoğun olduğu yerlerde yapacağı eylemlilikle Kömürden Kurtul kampanyası başlatıyor. Türkiye’de de 15 Mayıs’ta Aliağa’da dünyayla eşzamanlı olarak bir eylem gerçekleştirilecek. Aliağa hâlihazırdaki bir termik santralle zehir solurken şu an dört santral daha planlanıyor. Tüm Türkiye’de mevcut 21 santralin yanına 80 santral daha yapılması planlanıyor ve şu an dünyada kömür kullanımında 15. sırada olan ülke, bu projeler gerçekleşirse 1. sıraya çıkacak.
15 Mayıs aynı zamanda tüm dünyada Uluslararası Vicdani Ret Günü olarak kutlanıyor. Türkiye’de de yıllardır antimilitaristler bu günde çeşitli eylemler, etkinlikler, kampanyalar düzenliyor.
Bu iki gündemin çakışması vesilesiyle fosil yakıtlarla askeri-sanayi yapının ilişkisine de yakından bir göz atabiliriz. Kömürden petrole fosil yakıtların kullanımı yüzyıllardır aslında en çok askeri mekanizmanın işlerliği için sürdürülmekte. Kömürün en yoğun kullanımı demir-çelik endüstrisinde gerçekleşiyor ve bu da tarih boyunca kılıçlardan, toplara, tanklardan uçaklara savaş sanayinin ham maddesini oluşturuyor. Petrol ve türevlerininse açık ara en büyük tüketicisi askeri araçlar; savaş gemileri, jetler, tanklar vs.
Sırf Amerikan Savunma Bakanlığı’nın iki günlük petrol tüketimi, Türkiye’nin endüstrisi, savunması, bireysel ihtiyacıyla günlük petrol tüketimine denk düşüyor. Tüm dünyada savaş sanayi için kullanılan petrolse Japonya’nın tüm ihtiyaçları için kullandığı petrol miktarına denk. Yani tüm dünyada en büyük fosil yakıt tüketicisi ve biyosferdeki kirliliğin en büyük sorumlusu ordular. Ancak buna rağmen ne tuhaftır ki 1997’de yapılan Kyoto sözleşmesinden bir şekilde Pentagon muaf tutuluyor. Yani tek başına sera gazı salımında en büyük aktörlerden birisi olan Amerikan Savunma Bakanlığı hiçbir ulusal ya da uluslararası kuruma karbon salım değerlerini rapor etmek zorunda değil.
Türkiye’de işler farklı mı peki? Haliyle memlekette bu konuda pek fazla veriye ulaşılamıyor. Ancak Türkiye’nin en yüksek kapasiteli (1320 KW) termik santrallerinden birine Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun (OYAK) sahip olduğunu (İSKEN-Sugözü santrali) ve aynı bölgeye kurulması planlanan 625 MW gücünde ikinci bir santralle askeriyenin Türkiye’deki en büyük kömür tüketicisi olacağı gerçeği apaçık önümüzde duruyor.
Yine Amerika’daki verilere dönecek olursak – ki aslında bunlar da en az bizdeki kadar sıkı korunuyor, Amerikan ordusuna dair ulaşılabilecek en zor istatistikî verilerin başında ordunun petrol ve enerji tüketimi geliyor – Savuma Bakanlığı’nın doğrudan fosil yakıt tüketimi ülke genelindeki tüketimin yüzde 20’sini oluşturuyor ve askeri araçların üretimi için kullanılan miktar da hesaba katıldığında bu rakam yüzde 45’e çıkıyor. Amerikan ordusu bu yüksek maliyetleri kısmak adına 2011’den itibaren sözümona daha sürdürülebilir olan sıvılaştırılmış kömür bazlı yakıtlara tamamen geçmeye başladı. Yani petrolün yerini bir başka ve daha ucuz fosil yakıt, kömür alıyor.
Tabii konumuz şimdilik bununla sınırlı olduğu için bunlar işin sadece fosil yakıt tüketim boyutu. Yoksa bu fosil yakıtların kullanımından, kimyasal silahlardan, yüksek tesirli bombaların yarattığı tahribattan kaynaklı genel ekolojik yıkımı düşündüğümüzde de askeriye biyosferin en büyük düşmanı diyebiliriz. Ellerindeki tüm kana rağmen diğer bütün sanayi sektörleri yanlarında pek masum kalır. Eldeki yetersiz verilere bile bakıldığında sırf orduların lağvedilmesi ve savaşların son bulması, küresel ısınmadaki vahim tabloyu değiştirmeye, karbon salımını ciddi oranda düşürmeye yetecektir.
Ordular dağılsın, gezegen nefes alsın!