Savaşa Karşı Hayat Konferansı Deklarasyonu: ‘Savaş politikalarının yıkıcı sonuçlarını yaşıyoruz’

Demokrasi İçin Birlik (DİB), 70 kurumla birlikte Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Savaşa Karşı Hayat” başlıklı konferans düzenledi. Çok sayısa siyasetçi, sivil toplum örgütü ve kurum temsilcisi konferansa katıldı.

Savaşa Karşı Hayat Konferansı: Savaş politikalarına karşı çıkmayı insanlık görevi olarak görüyoruz

18 Aralık 2022 Pazar
“Savaşa Karşı Hayat” konferansı deklarasyonunda “Kaynaklarımızı tüketen, barışçıl ve demokratik çözüm yollarını tıkayan savaş politikalarına karşı çıkmayı demokrasinin gereği ve insanlık görevi olarak görüyoruz” denildi.

Demokrasi İçin Birlik (DİB), 70 kurumla birlikte Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Savaşa Karşı Hayat” başlıklı konferans düzenledi. Çok sayısa siyasetçi, sivil toplum örgütü ve kurum temsilcisi konferansa katıldı. Konferans, savaş sonrası yıkımı konu alan sinevizyon gösterimi ile başladı.

‘Şiddet günlük yaşamdan çıkarılmalı’

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski Yargıcı, diplomat ve CHP eski milletvekili Rıza Türmen, konferansın açılış konuşmasını yaptı. Türkiye’nin bir şiddet sarmalı içerisinde olduğunu belirten Türmen, Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” söyleminin bu sarmalı tetiklediğini söyledi.

“Türk askerinin Suriye’de, Irak’ta ne işi var, başka bir ülkenin sınırları içerisinde meşru müdaafa nasıl olacak?” diye soran Türmen, barışın sağlanması için şiddetin günlük yaşamdan çıkarılması gerektiğini vurguladı. Barışın yaşam hakkının teyidi olduğunu kaydeden Türmen, barışın kendiliğinden gelmeyeceğini, inşası için çabanın harcanması gerektiğini ifade etti. Türmen, toplumdaki kutuplaştırmaya son verilmediği taktirde barışın mümkün olamayacağına işaret ederek, “Barış, insan haklarının ön koşuludur. Devletten barış hakkını istiyoruz, devletin şiddet sarmalını bırakmasını istiyoruz” dedi.

‘Güvenlik alanları genişledikçe demokrasiden uzaklaşılıyor’

Devletin kendi halkının yarısını “düşman” olarak gördüğü söyleyen Türmen, barışa en büyük tehdidin “güvenlik politikaları” olduğunu kaydetti. Güvenlik alanları genişledikçe demokrasiden uzaklaşıldığını ifade eden Türmen, “AKP-MHP güvenlikçi politikalarını Kürtlere, HDP’ye karşı kullanıyor ve buradan besleniyor. Bütün siyasal sistem güvenlik politikaları içinde hapsediliyor. Barış için mücadele ederken, güvenlik politikalarını teşhir etmek gerekiyor. Barış, demokrasi, insan hakları için mücadele etmek gerekiyor. O nedenle bunu bütün ülkeye yaymak ve bütün toplumun katıldığı bir sese çevirirsek o zaman başarıya ulaşmış olacağız” diye konuştu.

‘Savaş değil hayat, mermi değil ekmek’

Daha sonra konuşan Dr. Mert Büyükkarabacak, şunları ifade etti:

Savaşları kapitalist sermaye birikiminin nedenlerinden biri olarak görmek gerekiyor. Askeri sanayi kompleksleri önümüzdeki günlerde daha da önemli hale gelecek. Devletin silahlanma yoluyla talep yaratıyor olmasının sermaye açısından önemi büyük. Savaşları yapan devletlerdir, devletleri kuran savaşlardır. Devletin inşaası açısından savaşların önemi büyük. Savaşın sermaye yapıcı izini Türkiye siyasi tarihinde sürmek fazlasıyla mümkün. İttihat Terakki’nin milli iktisat politikası savaş ekonomisinin kendi hukuksal yapısını oluşturması; kamu yararı denerek gayri müslimlerin mallarına el koymanın savaş hukukunun parçası haline gelmesi sayesinde hayata geçebilmiştir. Milli gelirin dörtte biri büyüklüğünde olması beklenen 2023 bütçe harcamalarının yüzde 10’u savaş harcamalarına ayrılmış durumda. Bu rakam Türkiye’nin büyük bir savaş makinesi beslediğini açıkça ortaya koyuyor. Türkiye dünyanın en çok savunma/silahlanma harcaması yapan 16. ülkesi. Yoksul halkın kanından iliğinden çekilip alınan, ekmeğinden kesilen vergilerin üç lirasından biri doğrudan finansal sermayeye peşkeş çekilecek. Savaşa sosyal yardımların iki katı kaynak ayrılıyor. Türkiye 12. en büyük silah ihracatçısı. 2015 sonrası hayata geçirilen çökertme planı sadece Kürtlerin örgütlü gücünü hedeflemiyor, işçi sınıfına da yöneliyor. Ücret payındaki en büyük düşüş sendikal hakların sınırlandırıldığı 2016 OHAL döneminde başlıyor. Savaş değil hayat, mermi değil ekmek.

‘Şiddet, her sonuçsuzlukta büyüyerek geri döndü’

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, “Fay Hatlarını Etkisizleştirmek” başlıklı sunum yaptı. “Savaşı güncel görünümleri üzerinden konuşuyoruz” diyen Genç, yıllar içindeki barış arayışların farklılıklarını, karakteristik taraflarını anlattı. Genç “Şiddet her sonuçsuzlukta büyüyerek geri döndü” dedi.

Savaş ve mülteciler

İHD İstanbul Şube Başkanı Gülistan Yoleri, savaş ve mülteciler sunumunda göçü yaratan nedenlerin tartışılması gerektiğini söyledi. “Sorunun ilave tedbirlerle çözüme kavuşturulamadığını görüyoruz” diyen Yoleri, BM’nin bile göç hareketinin artık kontrol edilemediğini söylediğine dikkat çekti. Yoleri şöyle devam etti:

Şimdi Suriye sınırını kapattılar, duvar örüyorlar. 500 insan öldürüldü. Van sınırında inanılmaz işkenceler yaşanıyor. Uluslararası yasalarla tanımlanmış geri gönderme yasağı diye bir hak var. Bir de geri itme diye bir uygulama. Bütün dünyada sınırların güçlendirildiğini, güvenlik uygulamalarının arttırıldığını görüyoruz. Yabancıların istenmediği, ayrımcılık içeren uygulamalar her yerde… Fakat uluslararası sözleşmelerde mültecilik temel bir hak olarak tanımlanır. Cenevre sözleşmesi bu konudaki temel düzenlemelerden biridir.

Deklarasyon yayınlandı

Konferans, sanatçı Julide Kural’ın, “Dünyamızı ülkemizi yıkıma uğratan savaşa karşı hayat” başlıklı deklarasyonun okunması ile son buldu. Deklarasyonda şu ifadelere yer verildi:

Dünyamızı ve ülkemizi saran savaş ve operasyonlar yıkıcı sonuçlar yaratıyor. Emperyalistler dünyanın egemenleri, bütün canlılara ait olan kaynakları ellerinde tutmak, yeniden paylaşmak amacıyla işgal operasyonlarından tatbikatlara, silahlanmaya, NATO ve karşısındaki ittifakları büyütmeye, yeni savaşların hazırlıklarına, dünyayı yeni bir büyük savaşa taşımaya ara vermeden devam ediyorlar. Küresel güçler arasında yaşanan güç kaymaları sonrasında daha da yükselen gerilimler, emekçiler ve ezilen halklar savaş karşıtı bir inisiyatif alamadığı sürece dünya üzerinde yaşamı yok edecek seviyede yıkıcı sonuçlar üretme potansiyeline sahip. Erkek egemen bakış açısına sahip sermaye iktidarları bombaya, savaşa, operasyona harcamak için ekmeğimizden, hayatımızdan çalıyorlar. Savaşlar dünyaya ve ülkemize yoksulluk, şiddet, göç ve ölüm getiriyor.

‘Savaş politikalarının yıkıcı sonuçlarını yaşıyoruz’

Güdülen yeni Osmanlıcı yayılmacı politikaların sonucunda ülkemizin Suriye, Libya, Akdeniz ve Afganistan’da savaş politikalarının parçası ve uygulayıcısı haline gelmesinin yıkıcı sonuçlarını yaşıyoruz. Yoksulluğun önlenmesi, halkın ulaşamadığı eğitim, sağlık, barınma gibi kamusal hizmetlerin sağlanması en yakıcı toplumsal ihtiyaçken, kaynaklarımız, bombaya, mermiye, sınır ötesi operasyonlara, işgallere harcanıyor. Çocuklarını okula aç göndermek zorunda kalan insanlara mermi ve roket fiyatlarından dem vuruluyor pişkince. Savaş, ekolojik yıkım, çocuklara, kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik şiddet demek. Ayrımcılık, militarizmin, milliyetçiliğin, ırkçılığın yükselerek toplumu zehirlemesi, milyonlarca insanın yerinden yurdundan olması demek. Engelsiz yaşamı kurmak kamusal-toplumsal görevken engellileri artırmak demek. Savaş demokratik hak ve özgürlüklerin tümden yok edilmesi, faşizmin kurumsallaşmasına meşruiyet sağlanması, demokratikleşme olanaklarının boğulması, halkın ve muhalefetin sesinin yok edilmesi, grevlerin yasaklanması, işçilerin hak arama yollarının tıkanması demek. İktidar ayakta kalabilmek için ülkemizi yıkıma sürüklüyor. Halkın değişim ve dönüşüm umudu, savaş politikalarının altında ezilmek isteniyor.

‘İnsanlık görevi olarak görüyoruz’

Bizler ‘Savaşa Karşı Hayat’ diyenler, kaynaklarımızı tüketen, barışçıl ve demokratik çözüm yollarını tıkayan bu savaş politikalarına karşı çıkmayı demokrasinin gereği ve insanlık görevi olarak görüyoruz. Savaştan beslenenlerin dillerine doladığı ‘ulusal çıkar’, ‘milli dava’ gibi söylemlerin ardında tekellerin, sermayenin çıkarları olduğunu biliyoruz. Savaşa karşı hayat derken, eşit yurttaşlığın, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, emekçi haklarının, doğanın haklarının sağlandığı kaynakların adil bölüşüldüğü, halkın yönetimde söz ve karar sahibi olduğu ve denetleyebildiği, barış içinde bir hayattan söz ediyoruz.

‘Sınır ötesi operasyonlara acilen son verilmelidir’

Sınır ötesi operasyonlara acilen son verilmelidir. Türkiye askeri varlığını başka ülkelerden çekmeli, dışarda ve içerde barış birlikte yaşama ve uyum politikaları hayata geçirilmelidir. Savaş ve güvenlik harcamalarına, otoriterleşmeye ayrılan bütçe, halkın eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi acil ihtiyaçlarına aktarılmadır. Kürt sorununun; yerel demokrasi, anadilinde yaşam, eşit yurttaşlık gibi evrensel hakların hayata geçirilmesiyle barışçıl ve demokratik bir çözüme ulaştırılmasını talep ediyoruz.

‘İran halkının özgürlük mücadelesini destekliyoruz’

Bir halkın özgürlüğünün diğerlerine karşı tehdit değil ortak özgürlüğümüzün inşasının güvencesi olarak görüleceği bir bölge, bir dünya için yola çıkıyoruz. Ukrayna, Suriye, Irak başta olmak üzere bütün savaş ve çatışmaların bir an önce sona erdirilmesini talep ediyoruz. Ermenistan’dan Yunanistan’a, Suriye’ye, Irak’a bütün komşu halklara barış ve dayanışma mesajlarımızı gönderiyoruz. Halkların uluslararası dayanışmasının savaş seçeneği karşısında yaşamın en büyük gücü olduğuna inanıyoruz. İran halkının özgürlük mücadelesini destekliyoruz, idamların bir an önce durdurulmasını talep ediyoruz. Ege bir barış denizi olmalıdır. İsrail’in Filistin halkına karşı sürdürdüğü baskı zulüm ve işgal politikalarına son verilmelidir. Bütün dünyadaki savaş karşıtı güçlerle birlikte olduğumuzu beyan ediyoruz.

‘Güçleri birleştirmeye çağırıyoruz’

Bütün demokrasi güçlerini, iktidarın faşizmi kurumlaştırma sürecini savaş politikalarını derinleştirerek ilerletmesi, demokrasi güçlerini savaş aracıyla parçalaması ve etkisizleştirmesi politikasını boşa çıkarmak için savaşa karşı uyanık olmaya ve güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz.”

Geri Kabul Anlaşması iptal edilmeli

18 Aralık Uluslararası Göçmenler günü vesilesiyle ilan ediyoruz ki, herkes zulüm karşısında başka ülkelerden sığınma talebinde bulunma ve sığınma olanağından yararlanma, yani iltica hakkına sahiptir. Mültecilerin üçüncü ülkeye geçmelerinde güvenli yollar açılmalı; AB ile Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. AB’nin mültecileri sınırları dışında tutma ve Türkiye’yi kiralık bir ‘mülteci depo’su olarak görme yaklaşımı değişmelidir.

Kaynak: Gazete Karınca

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org