30 Ağustos 2015
Son bir ay içerisinde hemen her gün gelen acı haberlerle sarsıldık ve maalesef durum hiç ama hiç de iç açıcı değil. Bu ülkenin sürekli olarak olağanüstü dönemlerden geçtiğini ve her defasında ölümler üzerinden biraz daha tuhaf bir hâl aldığını izlemek insanı kahrediyor. Öylesine gariplikler içerisinde yaşıyoruz ki, yaşadıklarımız üzerinden biraz daha olan biteni normalleştirmeye ve biraz daha fazla içinden çıkılmaz bir hâle dönüştürüyoruz. Şiddetin altında inim inim inlememize ve gençlerimizi toprağa vermemize rağmen yaşananlardan bir türlü ders almıyoruz. Hattâ cenazelerin başında daha önce olmadığı kadar öfke kusmaya ve ölenler üzerinden ayrışmaya da devam ediyoruz. Son otuz yıldır sürekli olarak kardeşlik masalı anlatılan ülkemizde her nedense gerçek pek de söylendiği gibi gerçekleşmiyor. Ölümü kutsayan bir coğrafyada yaşamın değeri de giderek yok olmaya mahkûm hâle geliyor. Kan, gözyaşı ve ölümler arttıkça öfke de büyüyor ve her şehit cenazesinde aynı görüntüler defalarca zihinlerimize kazınıyor. Gerçekten yaşayacak ve yapacak çok şeyi olan gencecik çocuklarımızı toprağa veriyoruz ve daha iyi yaşamamızı sağlaması gerekenler, bu en acı anlarda bile acılarımıza saygı göstermiyorlar. “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları altında al bayrağımız biraz daha fazla gökyüzüne yükseliyor. Ancak ne yazık ki insanlarımız ölmeye devam ediyor. Şehitlerimizin ölümsüzlüğünü ama ölen insanlarımızın aramızda bir daha olamayacakları duygusu içerisinde kalarak ateşin düştüğü evlerdeki insanlarımızı düşünmek zorundayız. Maalesef ülkemizde ölümler üzerinden bile anlaşamayan ve birbirinden gittikçe uzaklaşan bir insan topluluğu hâline ge(tiri)ldik. Kişisel ikballeri uğruna, vatan evlatlarının kanlarının dökülmesine göz yumanlar, vatanın sadece bir toprak parçası ve şehitlik mertebesinin de en yüce makamlardan birisi olduğunu söyleyerek işin içerisinden sıyrılamazlar. Umudu ve yaşama dair ne varsa ölüm üzerinden kaybedenlerin ülkesinde vatan uğrunda ölme fikri de erozyona uğrar.
Süper Lig karşılaşmalarında gördüğümüz görüntülerle futbolun toplumsal yaşamın bir minyatürü olduğu gerçeğini bir kez daha iliklerimize kadar hissettik. Sahaya şehitler ölmez yazısını oluşturacak ya da şehitlerin fotoğraflarının basılı olduğu şekilde çıkan takımlar geçtiğimiz haftanın en önemli görüntülerini oluşturdular. Benzer şekilde tribünlerde açılan “Şehitler ölmez vatan bölünmez” pankartları ve futbolcuların asker selamı vermeleri de yaşananların farklı açılardan yansıtıyordu. Soyunma odasında verilen asker selamını Trabzonsporlu futbolculardan anlamlı sevinç şeklinde veren gazetelere şunu hatırlatmak zorundayım: 1993 yılında PKK terörünün yükselişe geçmesi ile birlikte olan bitenlerin militarist şekilde futbol sayfalarına nasıl yansıtıldığına dair örnekleri hep birlikte yaşadık. “Şehitlerimiz için kazanın, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” gibi ifadelerle futbol soslu milliyetçilik yapma arzunuza defalarca şahit olduk. Ardından futbol sahalarında sık sık “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganları atılır oldu. İstiklal marşımızın her karşılaşma öncesinde okunması uygulaması da yine bu dönemde başladı. Aradan yirmi üç yıl geçti, ülkemizde pek çok şey değişti ancak her nedense bir ölümleri kutsama anlayışı bir de futbol üzerinden milliyetçi hezeyanlar yaratma anlayışı bir türlü değişmedi. Tabii bir de bu durumun farkında olan siyasiler de hiç değişmediler, her defasında bizlere aynı masalları anlatmaya devam ettiler. Trabzonsporlu Yusuf Erdoğan’ın “Kardeşi kardeşe katlettirenler utansın” cümlesi son derece önemli bir ifade, böylesi yürekten gelen cümleler kadar bu durumun yaşanmasına neden olanların da ortaya çıkartılmasına ihtiyacımız var. Bunun yanı sıra kardeşliğin ötesine geçip birarada nasıl yaşayabileceğimizi ve şiddetsiz, barış dolu bir ülkeyi nasıl hayata geçireceğimizi de hep birlikte hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da göstermek zorundayız.
[email protected]
http://www.taraf.com.tr/yazarlar/sehitler-olmez-vatan-bolunmez/