Vicdani retçi deyince bazı insanların aklına korkaklar geliyor, bazılarının aklına ise vatan hainleri. Bazılarının aklına silahtan, savaştan bihaber olan savaş politikasını kavrayamayan insanlar geliyor. İnanır mısınız bilemem ama bazıları da zengin olduğumuzu düşünüyor. Bazılarının akıllarına da “iyi tamam savaş olsun ama ben gitmeyeyim” diyen insanlar geliyor.
Vicdani retçiler savaşın ne olduğunu bildiği için veyahut savaşı kendi görmese de savaşın ne olacağını bilebildiği için vicdani retçi oluyorlar. En azından Türkiye için bunu söyleyebileceğimiz kesin.
Vicdani retçilerin genelde moral değerleri militarizm, savaş, milliyetçilik, erkeklik, homofobi karşıtı olmalarından geliyor Türkiye’de. Hepsi birbirine bağlı kötülükler, ahlaksızlıklar bunlar. Bunun böyle olması garip değil. Vatandaşı olduğumuz devletin kurucu efsaneleri savaşlardan yükseliyor sonuçta. Efsane dediğime bakmayın bir kısrak başı gibi uzanmamızdan öncesini kastetmiyorum. 100 yıl geçti geçmedi üzerinden. İçinde bulunduğumuz topraklarda efsaneler kanla yazılıyor. Her efsane gibi büyük bir tehlike atlatılsa da dört tarafımız ne hikmetse her zaman düşmanlarla çevrili oluyor! Anlatılanlardan sonu mutlu bitenler ise masallar oluyor hep.
Şu zamanlarda olduğu gibi Tayfun Gönül ve O’ndan sonra Vedat Zencir’in vicdani retlerini açıkladıkları zamanlarda da Kürdistan’da savaş vardı. O günden beri eline birtakım insanların zorla silah tutuşturmasına karşı çıkan insanlar, Kürdistan’daki savaşa da karşı çıkıyor. Vicdani Ret Derneği’nin sitesinden vicdani ret açıklamalarını okursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bu karşı çıkış ise kuru bir karşı çıkıştan ibaret değil. Vicdani retçiler eleştirdiği zorunlu askerliği taşıyıcı kurumların faaliyetlerine karşı çıkarken hapis cezasıyla tehdit edildikleri Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesindeki “halkı askerlikten soğutma suçu”nu işlemediklerini mesela hiçbir zaman savunmamışlardır.
Savaşı görmeyen bir vicdani ret hareketi etkisiz olmaktan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. Ve üstelik savaşlar sadece birkaç yılı kapsayan katliamlar değil. Kendini ayakta tutan söylemler savaş zamanında iyiden iyiye görünür olsa da silahlı çatışmaların olmadığı dönemlerde kendini kuruyor. Yoksa Gezi Ayaklanması sırasında yaşadığı yerde kalekol yapımına karşı barış isterken jandarmalar tarafından öldürülen Medeni Yıldırım’ın resminin neden yine aynı zamanda ama farklı yerlerde öldürülen gencecik yaştaki arkadaşlarımızın resimleri arasında olmasını anlatmak zorunda kalmazdık kendini bilmezlere. Kimden gelirse gelsin milliyetçiliğe karşı çıkmazsak bu gibi acı durumlarla birçok kez daha karşılaşacağımız maalesef gerçek.
Sadece milliyetçilik söylemleri değil erkeklik halleri de eleştirilmek zorunda. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki haftada 6 kadın erkekler tarafından öldürülmeye, translar katledilmeye intihara sürüklenmeye devam edildikçe Türkiye’de vicdani ret hareketi istediğimiz etkinliğe ulaşamamış demektir. Savaş maalesef istisna değildir.
Çözüm süreci askıya alınmadan önce biz Vicdani Ret Derneği olarak bunun bilinciyle hareket ediyorduk. Örneğin akademisyen Esra Gedik’in konuğumuz olduğu bir gün “Oğlunu Silahlı Çatışmada Kaybeden Asker Annelerinin Askerlik ve Vicdani Ret Algısı”nı konuştuk ama maalesef katılım istediğimiz gibi olmadı. Ancak silahlı çatışmalar tekrar başlayınca herkes milliyetçiliğin kendisini kurduğu kavram olan “şehit” cenazelerinden, annelerin gözyaşlarından konuşmaya 2,5 yıl sonra kaldığı yerden devam etti. Kimin söylediğini hatırlamıyorum savaşta ilk önce çocuklar ve gerçekler ölür. Bunun için sözümüzü daha iyi duyurmak için sadece savaşta değil silahların konuşmadığı zamanda da doğru olandan, ahlaklı olandan yana olmamız gerekir.
Sosyal medyada, öldürülen gerillaların boyunlarına ip bağlanıp sürüklenmesini, öldürülen gerilla kadınsa bu aşağılıklığın çırılçıplak halde yapılmasını izlemeye devam mı edeceğiz? Devleti yönetenlerin çıkarları için gencecik insanların ölümlerine yol açmalarını engellemek için, tam da o politikaları insanların iyice gözüne sokmak için vicdani retlerimizi açıklamaya devam edeceğiz. Şimdiye kadar savaş politikaları devreye girince tek bir kişinin dahi bir karşı çıkışı birçok şeyi değiştirmiştir. Biz pek fark etmesek de susup oturmamızı isteyenler bunun farkında. Alper Sapan’ın vicdani ret açıklamasında söylediği gibi, gelin militarizm yaşamlarımızı yok etmeden, biz militarizmi yok edelim.
*Gökhan Soysal: Vicdani Ret Derneği Eş Başkanı