Kod adı Çöl Fırtınası Harekatı olan (17 Ocak 1991-28 Şubat 1991) birinci Körfez Savaşı‘nın başladığı gün Hamburg’da 50 000 savaş karşıtı sokağa çıkmıştı. Türkiye‘li sol kesimlerden göçmenler olarak bizler de “Savaşa da Özal’a da hayır!” diyerek haftalarca sokaktaydık o dönem. Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana dünyanın şekli değişti, bir çok yerinde savaşlar ve ölümler artık olağan şeyler, ölümlere alıştık. Toz duman arasında savaşların ardı arkası kesilmiyor. Kimler, kimlere karşı, ne için savaşıyorlar soruları muğlak algıların süzgecinden geçerek ezber cevaplarla açıklanıyor.. Savaşlar, insanların günlük yaşamını etkilemiyor. Yaşamımızdan “uzak” olan savaşlarla ilgili ayakları yere basan bir strateji geliştirmekten aciziz. Kanımca bunun en önemli nedenlerinden birisi de toplumsal ilişkileri derinden belirleyen militarist formasyonların dinamikleri konusunda analfabetik olmamiz.. Almanya’da yaşayan Türkiye’li sol cevrelerde pek itibar görmeyen ve “soğuk savaş” sonrası rafa kaldırılmış olan antimilitarizm ya da savaş karşıtlığı aktüelliğini yitirmiş de-moda politik bir alan olarak var..
Gerek “haklı savaş, haksız savaş“ ikilemi çerçevesinde kabaca dönen tartışmalar, gerekse “kim haklı, kim haksız“ gibisinden sorulara verilen “vicdani” ya da “ahlaki“ cevaplar olsun, böylesi tartışmalar vulgerlesmis basit analizler ötesine gitmiyor. Ama mesele Israil-Filistin çatışması olduğunda karşımıza çıkan garip bir durum var: Sağcısından solcusuna, “antiemperyalist“lerden “inter-nasyonalist”lere, muhafazkarlardan nazilere kadar uzanan bir koalisyon ortaya çıkıyor. Dünyanın bir çok yerinde yaşanan savaşlar karşısında bir vurdumduymazlık varken, Israil-Hamas çatışması söz konusu olduğunda, daha dogrusu Israil Hamas’a karşı askeri operasyon başlattığında Avrupa’da hep aynı ritüeller tekrarlanıyor. Herkes birden Filistin’li oluyor.. Elbete bu “kendiliğinden” olusan koalisyonun içinde olan gruplar birlikte oturup bir etkinlik/yürüyüş düzenlemiyorlar, ama sokaklarda birlikte yan yan yürüyorlar, dolaylı/dolaysız temas ediyorlar. Örnegin aynı yürüyüşte olan “anti-emperyalist” bir grup “yaşasın uluslar-arası dayanışma“ diyerek Filistin’in bayrağını sallarken, hemen yanındaki kortejde başka bir grup Filistin ya da Hamas bayraklarıyla “Hamas Hamas Juden ins Gass” (Hamas Hamas, Yahudilere gaz) diye bağırıyor. Bu görüntüler Avrupa’nın birçok şehirlerinde var artık. Yahudi düşmanlığı yine hortladı.
Hiçbir zaman ne nazilere karşı, ne batılı neo-koloniyalistlere karşı, ne de Suriye’de ve Irak’ta kelle kesen cihadcılara karşı böylesine garip bir koalisyon sokaklarda oluşmuyor. Hamas gibi totaliter ve kendi halkına karşı sorumsuzca davranan bir örgütün çengeline takılarak sürüklenen bu koalisyonun, ne “kendisi için“, ne de “kendiliğinden“ olan bir özelliği var.. Bu koalisyonun ortaklarının çoğunluğu ne özne, ne de nesne olarak sokaktalar.. Avrupa sokaklarında garip bir rüzgar esiyor, duygulara hitap eden, manüpilatif, kafaları karıştıran, bazen de donduran görüntüler ortaya çıkıyor. “Filistin’e özgürlük!“ diyerek sokağa çıkan herkesin derdi Hamas’a sahip çıkmak değil elbet, ama Hamas’ın “ustaca” uyguladığı kısır-döngülü kör şiddetle ilgili bir iki cümle de sarfetmiyorlar. “Anti-emperyalist”lerden “inter-nasyonalistler”e, antisemit köktenci Müslümanlardan Nazilere kadar var olan bu koalisyon sadece Israil söz konusu olduğunda oluşuyor. Bunun nedenleri konusunda açık bir tartışma da yok. Bu koalisyonun sol kesimlerinden oluşan politik aktörleri bu garipliğin farkındalar muhakkak, ama bu garipliklerle ilgili şapkasını çıkarıp da “kimlerle birlikte sokaktayiz ?” diyen de pek yok. Bunun nedeni sağcısından solcusuna var olan gizli/açık antisemitizm.
Hiçbir zaman ne nazilere karşı, ne batılı neo-koloniyalistlere karşı, ne de Suriye’de ve Irak’ta kelle kesen cihadcılara karşı böylesine garip bir koalisyon sokaklarda oluşmuyor. Hamas gibi totaliter ve kendi halkına karşı sorumsuzca davranan bir örgütün çengeline takılarak sürüklenen bu koalisyonun, ne “kendisi için“, ne de “kendiliğinden“ olan bir özelliği var.. Bu koalisyonun ortaklarının çoğunluğu ne özne, ne de nesne olarak sokaktalar.. Avrupa sokaklarında garip bir rüzgar esiyor, duygulara hitap eden, manüpilatif, kafaları karıştıran, bazen de donduran görüntüler ortaya çıkıyor. “Filistin’e özgürlük!“ diyerek sokağa çıkan herkesin derdi Hamas’a sahip çıkmak değil elbet, ama Hamas’ın “ustaca” uyguladığı kısır-döngülü kör şiddetle ilgili bir iki cümle de sarfetmiyorlar. “Anti-emperyalist”lerden “inter-nasyonalistler”e, antisemit köktenci Müslümanlardan Nazilere kadar var olan bu koalisyon sadece Israil söz konusu olduğunda oluşuyor. Bunun nedenleri konusunda açık bir tartışma da yok. Bu koalisyonun sol kesimlerinden oluşan politik aktörleri bu garipliğin farkındalar muhakkak, ama bu garipliklerle ilgili şapkasını çıkarıp da “kimlerle birlikte sokaktayiz ?” diyen de pek yok. Bunun nedeni sağcısından solcusuna var olan gizli/açık antisemitizm.
Anti-ırkçılık etiketiyle solculuk yapanlar da, mülteci haklarını savunan humanistler de, anarşistin de (elbette hepsi değil), özellikle de anti-emperyalist ve inter-nasyonalist etiketle hareket edenlerde bolca açıktan/gizliden antisemit eğilimler var. Bu eğilimler geçen hafta sonu yapılan sokak gösterilerinde antisemit parolalarda açığa çıktı, apaçık göründü. Elbette Filistin için sokağa çıkanların hepsi antisemit değil, ama konuyla ilgili sol taraftan yazılan yazılara, Filistin ile dayanışanların çağrılarına vs.. eleştirel bir bakış yetiyor bunların sokağa çıkma motiflerini anlamak için. Özellikle “vatan”cılar, “ulus“cular, “3. Dünyaci“ beyaz “anti-emperyalist”, siyah-beyaz “inter-nasyonalist”ler bir arda yürüyor, bunlara Salafist ve Neo-Nazi eglimleri icerisinde olan gencler katiliyor. Filistin-Israil çatışması konusunda izlenimlerim öteden beri böyle.
Almanya’da “radikal sol“ etiketiyle hareket eden Almanların Filistin/Hamas yanlısı olma nedenlerinde yatan en önemli faktör, eşitlikten, haktan, hukuktan ya da özgürlükten yana olma kaygılarıyla ilgili değil. Filistin yanında saf tutmalarının açıktan ilan etmedikleri nedeni Almanların kendi geçmişiyle ilgili, geçmişte işledikleri “günah“larla ilgili. “Radikal sol“un çoğu, “Alman olarak“ hareket ediyor ve Yahudilere karşı yaptıkları soykırımın yükünden kurtulmanın derdindeler.. Tarihsel sorumluluktan öte “Alman olarak“ “normal“leşmenin derdindeler. Dolayisiyla Filistin-Israil çatışması onlar için “kendini bulma“nın (kimliğini bulmanın), “normalleşme“nin bir aracı. Geçmişin “günah“larından arınmanın bir yolu olarak, Filistin ya da İsrail yanında saf tutuyorlar… Bazıları tarihsel “günah“larından dolayı “koşulsuz“ bir şekilde Israil yanlısı. Bunlar kendilerine Anti-Alman (anti-deutsch) diyorlar, inter-nasyonalist degil, anti-nasyonalist olarak hareket ediyorlar. En nihayetinde bunlar da “öz“ünde sıradan Almanlar, ama “etwas besser als die Nation”, en azindan “var olan ulustan biraz daha iyi olma“ dertleri . Anti-Almanlar’in teorik kaynagi olarak Frankfurt Okulu’nu adres olarak gösteriyorlar, W. T. Adorno en popüler esin kaynakları. Hanna Arent’e de sahip çıkıyorlar, ama Israil’in Filistin’e yönelik Aparheit Rejmi’ni görmezden geliyorlar. Politik programları “koşulsuz“ bir sekilde Israil Devleti’nin politikasını savunmak. Almanya’da Israil bayrağının sokaklarda görünür olması Anti-Deutsch’lar açısından antisemitizme karşı “zorunlu“ bir sorumluluk. Bunun için Israil bayraklarının taşındığı “Pro Israil“ mitingleri örgütlüyorlar.
Diğer taraftan “koşulsuz“ bir şekilde Filistin’in/Hamas’ın yanında olan “anti-emperyalist“ Almanların çıkış noktası da aslında aynı tarihi nedenler. Onlar da “tarihin yükü“nden kurtulmanın bir yolu olarak (Holocaust’dan kurtulmanın bir yolu olarak) çatışmanın bir tarafında saf tutuyorlar.. Elbette açıktan bunu ifade etmiyorlar naziler gibi. “Ezilenlerin yanında olma“ gibi “ahlaki bir yaklaşım“ı temel alarak hareket ettiklerini dillendirseler de, Hamas gibi totaliter bir örgütün çengeline takılarak körü körüne “ezilenlerin yanında“ olmayı bir sorun olarak görmüyorlar. En nihayetinde onlar da Anti-Almanlar gibi Israil-Filistin çatışmasını kendi tarihinden arınmanın aracı olarak bir projeksiyon yüzeyi (Projektionsfläche) olarak kullanıyorlar. Bunu yaparken fütursuzca Israil Devleti’ni Hitler rejmiyle kıyaslayan sakat yanları var.
Israil’in Hamas’a karşı “özsavunma“sını savunan (sözde) “Anti-Almanlar“ madalyonun bir yüzü olarak Israil‘in Apartheit rejminin bir parçası durumundalar. Hamas’ın Israil’e yönelik füze politikasını destekleyenler (“Israil yeryüzünden silinsin!“ diyenler) de çözümün değil, sorunun bir parçasi. Kısacası Filistin/Hamas tarafinda gözüken/saf tutan “anti-emperyalistler“ de, Israil yanlısı “Anti-Almanlar“ da, en nihayetinde Israil Devleti’nin Filistin’lilere yönelik hegemonyasını pekiştiren, kısır-döngülü şiddet politikaların dolaylı birer parçaları. Kabaca ifade etmek gerekirse, her iki taraf da bir madalyonun iki yüzü olarak asıl dertleri “kendi” kimlikleri.
Her iki tarafın da duruşlarında sakatlıklar var, her iki taraf da çatışan taraflardan birinin “esir”i. Üçüncü bir yol arayışı “radikal sol”cu Almanların gündeminde neredeyse yok. Filistin/Hamas yanlılarının, Israil’i, Hitler rejimiyle kıyaslaması, Netanyahu’nun Hitler’le kıyaslanması gibisinden sakat eğilimler, Filstin yanlılarının ne kadar tarih bilincinden yoksun olduklarının açık bir ifadesi. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’dan, solcusuna, cihadcılardan inter-nasyonalistlere kadar herkesin yaptığı kıyaslama sakatlıkları burada da bolca yapılıyor. Yakın tarihte olan ve endüstriyel bir şekilde uygulanan Yahudi Soykırımı’nın eşi benzeri yok. Buna rağmen Israil’in Filistin’lilere yönelik yaptığı sivil katilamlarla ilgili “Israil Holacaust” kavramını kullanmak neye hizmet eder ki? Bu sakat basitleştirmeyi eleştirmek gerekiyor.
Burada durumlar “al birini vur ötekine!“ misali devam ederken, bizim gönlümüz – politik olarak cılız da olsa var olan- Israil’deki barış hareketlerinin yanında, orduya katılmayı reddeden “vicdani retçiler“in yanında. Filistin tarafında bölgede görünürde ele tutulur yapıcı bir hareket yok ya da ben bilmiyorum. Bunun nedeni sadece Israil’in Apartjeit Rejimi olmasa gerek, Hamas’in Gazze’deki totaliter hegemonyası, kendi halkını bir şekilde kalkan olarak “esir almış“ olmasıyla ilgili kanımca.
Mesele çok boyutlu ve karmaşık, çözüm olacaksa muhakkak tarafların anlaştığı bir çözüm olacak, buradaki gösterilerin kimseye bir faydası yok.
Vicdani Retçi ve Antimilitarist birisi olarak olanlar karşısında öfkeliyim ama yukarıdaki nedenlerden dolayı sokağa çıkp kimseyi desteklemek de içimden gelmiyor.
Yanlışta doğru yoktur.
Gürsel Yıldırım
Hamburg, 22.07.14