İnan Mayıs Aru hakkında Tavşanlı 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davaların görülmesine devam edildi.
İnan Mayıs Aru hakkında daha önce askere gitmediği için verilmiş bir ceza söz konusu olmasına rağmen 2017’de bir dava daha açılmıştı. GBT sonucunda tutulan tutanaklar nedeniyle açılan davalara daha sonra yeni iki dava daha eklendi. Birleştirilen davaların bugün görülen duruşmasına İnan Mayıs Aru, annesi Hayriye Aru ve babası Kâmil Aru’nun yanında Vicdani Ret Derneği eşbaşkanı avukat Gökhan Soysal da katıldı.
İnan Mayıs Aru ifadesine, istese yurt dışında yaşama şansı olduğunu ancak kaçak olmadığı için mahkeme önünde olduğunu vurgulayarak başladı. Vicdani retçi olduğundan dolayı hiçbir zaman askere gitmeyeceğini söyleyen Aru, mahkemeye ayrıca yazılı savunma dilekçesi sundu.
Daha sonra söz alan av. Gökhan Soysal da müvekkili hakkında zaten daha önce askere gitmediği için verilen bir ceza olduğunu, aynı konudan dolayı bir kişinin birden fazla kez suçlanamayacağını belirtti.
Vicdani reddin bir hak olduğunu, zorunlu askerliğin anayasaya aykırı olduğunu vurgulayan Soysal, İnan Mayıs Aru’nun beraatini istedi.
Mahkeme, askerlik şubesinden İnan Mayıs Aru’nun dosyasını isteyerek duruşmayı 6 şubat tarihine erteledi.
İnan Mayıs Aru’nun mahkemede okuduğu savunması:
Sayın Hâkim,
Şu an burada bakaya kalmak yani halk arasındaki tabiriyle asker kaçaklığı suçlamasıyla karşınızda bulunuyorum ancak bu suçlamayı pek çok nedenden ötürü kabul etmem söz konusu olamaz.
Asker kaçağı olmadığımı, bir vicdani retçi olduğumu daha önce nöbetçi hâkim karşısındaki ifademde de, ceza aldığım ve şu an Anayasa mahkemesi önündeki diğer davamda da açık ve net bir şekilde ifade etmiştim.
Ben Türkiye’nin de taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından da tanınan ve güvence altına alınan vicdani ret hakkını kullanan bir vicdani retçiyim. Mahkemenize sunduğumuz deliller dosyasında 2008 yılında açıkladığım vicdani ret deklarasyonumun metni ve video kaydının yanı sıra çeşitli gazeteler ve kitap çalışmaları için verdiğim röportajları ve zorunlu askerliğe neden karşı olduğumu tüm ayrıntılarıyla anlattığım ve Yeşil Düşünce Derneği tarafından basılan bir kitapta da yayınlanan bir makalemi bulabilirsiniz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda askerlik hizmeti üzerine hiçbir hüküm bulunmazken vicdan hürriyeti açık bir biçimde koruma altına alınmıştır ve yasaların anayasayla çelişmesi halinde anayasanın esas alınması hukukun gereğidir. Anayasa’da vatan hizmetine atıfta bulunulsa da bu görevin kapsamı tanımlanmamıştır. Vatan denilen kurgusal kavramı sorunlu bulsam ve kendimi bu dille ifade etmesem de kişinin içinde bulunduğu topluma faydalı olmasını toplumsal yaşamın gereği olarak elbette kabul ederim. Ancak adına askerlik hizmeti denilen profesyonel katillik mesleğinin topluma hizmetten öte, toplumu parçalamaya yarayan bir düzenek olduğunu söyleyebilirim. Benim askerliği reddetmem ve bu yöndeki antimilitarist çalışmalarım bile başlı başına bir toplum hizmeti sayılabilir.
Ancak bunlar tarafınızdan yeterli bulunmazsa şunları da eklemek isterim. Ben bir çevirmen, şair, yazar, ekolojist ve bahçıvanım ve gerek yazıp çizdiklerimle gerekse de permakültür, doğal tarım ve yaban hayat bilgisi konusundaki toplumsal çalışmalarımla hiçbir maddi karşılık beklemeksizin zaten içinde
bulunduğum topluma ziyadesiyle hizmet ettiğimi düşünüyorum.
Son 1,5 yıldır işlerim ve uğraşlarım gereği yurtdışında bulunduğum için mahkemenizin çağrısına icabet edemedim ancak bugün burada oluşum bile kaçak olmadığımın kanıtı olmaya yeterli sayılmalıdır. Bir yere kaçmak isteseydim zaten ülkeye dönmez ve mahkeme karşısına da çıkmazdım, hakkımda bir dava olduğunu bildiğim halde geldim çünkü kaçmak için herhangi bir nedenim yok, hiçbir suç işlemiş değilim. Vicdani duruşum ve etik ilkelerim gereği askere gitmiyorum ve bunun bir suç olarak bana isnat edilmiş olmasını dahi benliğime ve ilkelerime bir saldırı addediyorum. Ölme ve öldürme eğitimi almayı, şiddet kültürü üzerine bir var oluş inşa etmeyi, emir altına girerek karşınızdakinin kararlarını sorgulama hakkınız
olmaksızın iradenizi bütünüyle bir başkasına teslim etmeyi reddetmek bir suç değil vicdanı ve aklı olan herkesin alması gereken bir tavırdır.
Kaldı ki ben aynı suç isnadıyla daha önce de yargılandım ve aldığım kesinleşmiş ceza kararını da Anayasa Mahkemesi’ne taşıdım ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götürmeye kararlıyım. Ancak söz konusu suçtan hâlihazırda bir kez yargılanmış ve ceza almışken aynı suçla bir kez daha yargılanıyor olmama da hiçbir anlam veremiyorum. Bakaya kalmak olarak geçen bir suçu insan kaç kere işleyebilir?
Ben bakaya kaldıysam ve askerlik zorunluysa kolluk kuvvetlerinin beni zorla askere götürmesi gerekmez miydi?
Biliyoruz ki 2008’de Avrupa Uyum Yasalarıyla yapılan mevzuat değişikliğiyle zorla askere götürülme
uygulaması kaldırıldı ancak yasada bizim durumumuz muğlâk bırakıldı. Şu an burada suç isnadıyla karşınıza gelmemin sebebi benim bir suç işlemiş olmam değil yasadaki yetersizliktir.
Askerlik yükümlülüğü birden fazla kez söz konusu olan bir yükümlülük olmadığına göre bir kişi de birden fazla kez bakaya kalamaz. Bakaya kalmaktan ceza almış bir kişi askere gitmediği halde kişiyi aynı suçlamayla tekrar yargılamaya kalkmak hukuka ve vicdana sığmaz zira bu durum kişinin sonsuza dek yargılanmasının ve cezalandırılmasının önünü açar. Bu mahkemeden ne karar çıkarsa çıksın benim askerlikle ilgili tutumum ve etik duruşum değişmeyecektir ve bu durumda hakkımda açılacak yeni davalarla fiilen bir sivil ölüme mahkûm edilmiş olacağım. Oysa benim yargılanmamdan önce devlet bu konuda yasal mevzuattaki eksikleri gidermekle yükümlüdür.
Mahkemenizin huzurunda üzerime atılı olan bakaya kalmak suçunu işlemediğimi ve vicdani tutumum ve etik duruşum gereği zorunlu askerlik hizmetini hiçbir koşulda kabul etmeyeceğimi tekrar beyan ederek beratımı talep ediyorum.
Saygılarımla,
İnan Aru