Yeni dönem, yeni asker-sivil ilişkileri – Sezin Öney

Herkes, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ilişkisini merak ediyor. Ben ise, Erdoğan gibi güçlü ve çetin bir mizacı olduğu söylenen, tıpkı Erdoğan gibi diğer bir “karizmatik” (karizmanın bakanın gözünde olduğunu yine anımsatarak) ama perde arkasındaki güçlü lider Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ınkini…

7 Kasım 2015 00:00
Şimdi, AKP’nin yine “en güçlü olduğu” yeni bir döneme giriyoruz. Bu dönemin diğerlerinden farkı, AKP’nin kendisine zarar verebilecek, siyaseten önünde engel teşkil edebilecekleri dönüştürmeyi veya devreden çıkarmayı, her şeyin önüne koyacağı bir zaman olması.

2011-15 dönemi Büyük Millet Meclisi’nin bu seferki ile en büyük farkı da bu “AKP ile uyumlu hâle getirme” çabası olacak. Sadece TBMM’de temsil edilen partiler ve dışındaki tüm güçlü aktörler (örneğin PKK, örneğin yerelde nüfuzlu ‘kanaat önderleri’, gruplar) değil, aynı zamanda seçim kanunları başta olmak üzere tüm yasal düzenin, koca bir siyasi sistemin AKP odaklı olarak modifiye edilmesi amaçlanacak. Bu da, AKP’nin “rasyonel aktör” olarak siyasi yaşamına ebedi gençlik pınarının sihrini dokundurma, iktidar hayatını sonsuz kılmak için doğal yöneliminden kaynaklanacak.

Elbette, bu yönde daha önce de, kanuni ve siyasi çabalar vardı; yerel seçim sonuçlarını oldukça etkileyen 6360 sayılı, 2012 tarihli “Büyükşehir Yasası” olarak anılan kanun değişikliği, oldukça tartışılan ama askıda kalan “dar bölge/ daratılmış bölge” ile seçim sisteminde ciddi değişikliklere gidilmesi yolundaki çabalar gibi.

Ancak, AKP daha önce ciddi manada bir yenilgi tatmadığı için, “nasılsa kazanacağı” yönündeki kanaati güçlüydü. Şimdi ise, Haziran seçimlerinden bu yana adeta “ibret nişanı” gibi taşıdığı bir yara izi var ve bu yaraya neden olduğunu düşündüklerini hiç affetmeyecek.

AKP ile uzlaşanın yeni sisteme eklemlendiği, uzlaşmayan veya uzlaşamayanın da, sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağı mesajının verildiği bir yeni dönem başlıyor. “Bükemediğin bileği öpeceksin”: tabii, yeni dönem, bahsettiğimden çok daha dekoratif cümlelerle süslenecek. “Yeni Anayasa” zaten tek başına büyülü, hülyalar uyandıran bir kavram. Ne zamandır beklenen sevgili gibi bir şey…

Ya uyum sağla veya uyum sağla…

Peki, Türkiye’nin uluslararası itibarı, Türkiye’nin insan hakları siciline yönelik beklentiler, ya Türkiye’den uluslararası demokrasi beklentisi?

Dünya devletleri, hükümetleri, eğer ki Türkiye ile “çalışabiliyor” ve kendi çıkarlarına uygun işbirlikleri yapabiliyorlarsa, “demokrasi”, “insan hakları”, “bireysel özgürlükler”, teferruat olarak algılanabiliyor; sadece Türkiye’nin “özel bir ülke” olduğu ve dünyanın, sırtını dönmeyeceği sanıldı. Ancak, mesela Çin’in, Britanya’da gördüğü itibarı gözönüne alınca; Çinli, Komünist Parti’ye muhalif düşen sanatçı Ai Weiwei’ye, Britanya vizesi bile verilmemesi gibi örnekler, Türkiye için de neden geçerli olmasın?

Bu dönemde, Türkiye tarihinin sürprizlerinden birinin, sivil-asker ilişkilerinin yeniden odak noktasına dönüşmesi olacağını düşünüyorum.

Ağustos başında Yüksek Askerî Şûra’nın gerçekleşmesi esnasında bir AKP hükümeti işbaşındaydı. Yaz boyu, siyasetin en önemli dönüm noktasının YAŞ olduğunu yazdım, dile getirdim durdum. Hattâ, ordu ile siviller arasında kurulan yeni diyalog dönemini, “asker-sivil koalisyonu” olarak nitelendirdim. Burada kastım, AKP hükümeti ile Genelkurmay Başkanlığı’nın kol kola girip, çok iyi anlaştığı ve her şeye beraber karar verdiği değildi. Ancak, YAŞ kararlarının AKP’li bir hükümet “komutasında” verilmesinin çok sembolik olduğu ve orduyla işbirliğinde yeni bir döneme girildiğiydi.

Yaz boyu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki imaja vurgu yaptığını gördük: birincisi, “Başkomutan” sıfatını ön plana çıkararak, ordu, askerlere çok ihtimam gösterdiği bir ilişki yürütme, ötekisi de, “muhtarlarla buluşmalar” gibi koreografisi çok ince işlenmiş “halkın içinden biri, halkın ta kendisi” algısını geliştirme. Böylelikle, Erdoğan bir yandan “devlet adamı” imgesini pekiştirirken; öte yandan da, “halk adamı” imajını ön plana çıkardı. Hem “devlet” hem de “halk” ile özdeşleşme; ikisi de, Türkiye toplumunda “kutsal” kabul ediliyor ve “saldırı altında ve korunması gereken” güdüsünü harekete geçiriyor.

Herkes, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ilişkisini merak ediyor. Ben ise, Erdoğan gibi güçlü ve çetin bir mizacı olduğu söylenen, tıpkı Erdoğan gibi diğer bir “karizmatik” (karizmanın bakanın gözünde olduğunu yine anımsatarak) ama perde arkasındaki güçlü lider Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ınkini…

Kastım “asla asker müdahalesi olur mu” değil; olmamalı: ama iki çetin cevizin iş ilişkisi ilginç olan, asker-sivil ilişkilerinin Türkiye tarihindeki yeni hâlleri…

Bu ilişki, diyalog ve nabız, Ankara’nın asıl muamma ve kilidi.

[email protected]

http://www.taraf.com.tr/yeni-donem-yeni-asker-sivil-iliskileri/

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org