29/02/2024
25 Şubat’ta, askeri üniformalı genç bir Amerikalı Washington’daki İsrail Büyükelçiliği’nin kapısına doğru yürüdü. Sosyal medyadan canlı yayın başlatarak kendini tanıttı: “Adım Aaron Bushnell. ABD Hava Kuvvetleri’nin muvazzaf askeriyim, artık soykırıma ortak olmayacağım. Şiddetli bir protesto eylemine girişmek üzereyim, ama Filistin’deki insanların sömürgecilerin ellerinde yaşadıklarına kıyasla hiç de şiddetli sayılmaz. Yönetici sınıfımızın normal olduğuna hükmettiği şey budur.”
Dehşet verici görüntülerde 25 yaşındaki Bushnell’in elçiliğin önünde durduğu, telefonunu bıraktığı, üstüne yanıcı bir sıvı dökerek kendini ateşe verdiği görülüyordu. Son sözü “Özgür Filistin” oldu.
Bushnell yere yığılırken trajediyi izleyen polis memurları olay yerine koştu. Elçiliğin güvenlik görevlisi silahını Bushnell’in alevler içindeki bedenine doğrulturken, elinde yangın söndürücü olan polis memurunun ona “Silaha değil, yangın söndürücüye ihtiyacımız var!” diye bağırdığı duyuldu. Bushnell acılar içinde “Özgür Filistin” diye bağırırken yere yığıldı. Aldığı yaralara yenik düştü, kısa süre sonra Washington’daki yerel bir hastanede hayatını kaybetti.
Bushnell Gazze’de yürütülen, kendi hükümetinin de suç ortağı olduğu dehşeti protesto ederek hayatını kaybeden bir ABD askeriydi. Yaklaşık dört yıl boyunca ABD Hava Kuvvetleri’nde görev yapmıştı. LinkedIn profilinde temel eğitimini “uçuş ve sınıf birincisi” olarak tamamladığı görülüyordu. Arkadaşları ve sevdikleri onu “neşe kaynağımız” diye tanımlıyordu. İnternetteki bir gönderide de “inanılmaz anlayışlı, sevecen ve şefkatli bir insan” olarak anılıyordu (Bushnell’in sosyal medya profilinde hâlâ Filistin bayrağı bulunuyor).
Bushnell’in ölümü Biden yönetiminin İsrail’i iliklerine kadar silahlandırmayı sürdürdüğü, milyonlarca dolar akıtarak İsrail’in Gazze’de işlediği savaş suçlarına diplomatik kılıf sağladığı, Birleşmiş Milletler’in ateşkes kararlarını veto ettiği bir dönemde gerçekleşti. ABD, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) fon sağlamayı durdurarak Filistinlileri açlığa mahkum etti, İsrail’in savaş suçlarını kendi savaş suçuyla pekiştirdi. Finansmanın durdurulması, sivilleri hedef alsa da yakında Refah’ı işgal edecek olması nedeniyle İsrail’in yine cezalandırılmayacağını taahhüt ediyordu. Artan soykırım ve etnik temizlik korkularına rağmen Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) adalet arayan Filistin halkının da topluca cezalandırılması anlamına geliyordu (ABD, geçen hafta UAD’nin İsrail işgaliyle ilgili oturumunda İsrail’i savunan az sayıdaki ülke arasındaydı).
Bushnell hayatını kaybederken Gazze’de ölen sivillerin sayısı otuz bini geçti, bunların neredeyse yarısı çocuk. İki milyon Filistinli yerinden edildi. İsrail, kuşatma altındaki Gazze Şeridi’ni gıda, su ve ilaçtan mahrum bırakarak binlerce Filistinliyi ağır ve kahredici bir ölüme mahkum ettiği için nüfusun yarısı açlıktan ölmenin eşiğinde.
Bushnell, Gazze’deki soykırımı protesto etmek için kendini ateşe veren ilk Amerikalı değildi. Geçen aralık ayında Georgia eyaletinin Atlanta kentindeki İsrail Konsolosluğu önünde, bir protestocu polisin “şiddetli bir siyasi protesto eylemi” diye tanımladığı biçimde kendini yakmıştı. Olay yerinde bulunan Filistin bayrağı protesto eyleminin bir parçasıydı.
Kendini ateşe vermek, savaşın dehşetine karşı bizi uyarırken insanları şok etmeyi ve harekete geçirmeyi amaçlayan radikal bir protesto eylemidir. Bu protestonun ABD’deki savaş karşıtı eylemlerde köklü bir geleneği vardır. 1970’te George Winne Jr adında Kaliforniyalı genç bir adam Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için San Diego’da kendini ateşe verdikten sonra öldü. Ölürken annesinden Başkan Richard Nixon’a eyleminin nedenini yazmasını istedi. Annesi mektubunda şöyle yazmıştı: “Oğlumuz George Jr. 10 Mayıs’ta UCSD kampüsünde kendini ateşe verdi. Ölmeden önce bize, dünyanın ve bu ülkenin içinde bulunduğu içler acısı duruma insanların dikkatini çekmek için aklına gelen en çarpıcı yolu seçtiğini söyledi.”
1991 yılının başında, Amherst’te (Massachusetts) barış eylemcisi ve öğretmen Gregory Levey, ilk Irak Savaşı’nı protesto etmek için kendini ateşe verdi. Raymond Moules da üç gün sonra Springfield’da (Virginia) aynısını yaptı.
Bu şiddetli taktiğin, 1963’te ABD’nin Vietnam savaşını protesto etmek için Saygon’da kendini yakan Budist rahip Thich Quang Duc’tan 2010’da Sidi Bu Zeyd kasabasında kendini ateşe vererek Arap Baharı’nın kıvılcımını yakan Tunuslu sokak satıcısı Muhammed Bouazizi’ye kadar uzanan uluslararası emsalleri de var.
Kendini ateşe vermek, aklı başında olan kimsenin hafife alacağı bir taktik değildir. Bu eylem, seçilmiş yetkililere mektup yazıp telefon etmekten protestolara katılmaya veya sivil itaatsizlik eylemlerine girişmeye kadar hiçbir taktiğin geçen ekim ayından beri Gazze’de izlediğimiz dehşetin sona ermesini hızlandıramayacağı hissinden, çaresizlikten doğmuştur. Bushnell’in eylemi şiddetliydi, ancak aramızdaki birçok kişi soykırımı sosyal medya platformlarından canlı izlemenin, Demokrat Parti de dahil olmak üzere az sayıda seçilmiş yetkilinin böylesine korkunç bir şiddete son verilmesini talep etme cesaretini gösterdiğine tanık olmanın yarattığı umutsuzluk, öfke ve ıstırabı elbette paylaşıyordur.
Bushnell Gazze’dekiler yaşayabilsin diye öldü. Birçok Amerikalının İsrail’in Gazze’yi işgaline, apartheid uygulamasına, kuşatmasına ve Filistin halkına onyıllardır uyguladığı baskıya karşı olduğunu hatırlatmak için, özgür bir Filistin için öldü. Onun ölümü bir eylem çağrısı olarak görülmelidir, Gazze’de ABD halkının parası ve kamu görevlilerinin onayıyla yürütülen, bitmek bilmeyen zulmü durdurmak için elimizden gelen her şeyi yapmamız, bir daha kimsenin böylesine tüyler ürpertici protestolarda kendi canına kıymak zorunda hissetmemesini sağlamamız için ısrarcı bir itirazdır.
Aaron ölümünden kısa bir süre önce şu mesajı paylaşmıştı: “Birçoğumuz kendimize sorup duruyoruz: Kölelik döneminde hayatta olsaydım ne yapardım? Ya da Jim Crow yasaları altında? Peki, ya apartheid? Ülkem soykırım yapıyor olsaydı ne yapardım? Aslına bakarsanız, soykırım yapıyorsunuz. Hem de şu anda.”
*Bu yazı, Cüneyt Bender tarafından Seraj Assi’nin Jacobin‘de yayımlanan makalesinden çevrilmiştir.
Kaynak: Vesaire