Selamlar,
Yarın Vicdani Ret günü, dün birgun gazetesinden Onur aradı, konuşurken aklıma birşey gelmedi ama dilimin ucuna gelen unuttuğum bir şeyi hatırladım bugünde imkan buldum yazayım dedim.
Vicdani Ret bir insan hakkıdır ve bu hakkı devletten ve milletten isteyecek değiliz, asıl devletin ve milletin temel görevi bu hakkı korumak kollamaktır, gasp etmek değil, düşman muamelesi yapmak, işgalci gibi davranmak değil. İstisnalar genelin aynasıdır, kimse bana istisna da diyemez. Ne zaman asker firarisi kaçağı gibi adi bir olguyu yapıştırmaktan vazgeçecekler bana ve diğer benim gibi olanlara onu bilemem ama ben askerlik maskerlik yapmam, kimseyi öldürmem, ama “vicdanı” ret eden vicdansızlar beni anlamazlar. Başlarına paralel, balyoz, israil, suriye, 17 aralık, 28 şubat, 12 eylül, gibi şeyler gelince 4 parmaklarını birleştirip Rabiya işareti yaparlarken de anlamazlar beni! Beşinci parmağın dört parmak uğruna başının eğdirilmesine hayır diyorum.
——
Sivil Ölümü en şiddetli biçimde yaşamaya başladığım son 1 yılı anlatamam gerçekten de, böylesine bir nefret ortamında, yaşamak çok zor, benim gibiler için ve hasetçi, kibirli, kıskanç, insanoğlu,
düşene tekme üstüne tekme vurmaya devam ediyor, komşusuyla, ev sahibiyle, elektirk su doğalgaz firmalarıyla, meydanlarıyla, sokaklarıyla zulm etmeye devam ediyorlar, güçleri bana ve benim
gibilere yetiyor.
Geçen gün Ali İsmail Korkmaz’ın davası Kayseri de yapıldı, yüzlerce kişi hemen bizim evin yanından sloganlar atarak, çeşitli bayrak flamalarla geçtiler, Ali İsmail Korkmaz yaşıyor diye uyandırdılar
beni, perdeyi açıp pencereden bakamadım bile, sadece gafifce perdenin kenarından incecik baktım onlara, bırakın yanlarına gitmeyi bir kenara, neden çünkü mahalleli balkona çıkmış, görmesinler beni,
eğlence bulmuş gibi bakıyorlardı, kimisi çapulcular bunlar diyor, kimisi gülüyor, kimisi kötü zanlarla bakıyordu, bazısıda onlara katılıyordu, uzaktan uzaktan ve bense içimden kimsenin askeri olmam, Ali İsmail Korkmazları öldürmem diyebildim ancak, mahallelinin beni gördüğü olmasın meraklı çok, neme lazım, ama o geçip giden kalabalığın benden haberi yok diye canım yandı, keşke geçerken beni de evden alsalardı, son altı ayda 3 kez çıkabildim dışarı, polisler kapıcıdan komşulardan haber bekliyor, görürlerse söyleyecekler, gerçi o güzel kalabalığın arasına katılsam gelip polis alırdı sonra asker falan filan neyse, ben 2002 yılında erzurum oltuda askerliği ret edince ölmüşüm. 32 yaşındayım, ama içim 20 yaşında gibi bu 32 yaşındaki kocaman adamdan korkuyorum onu sevmiyorum artık aram bozuk. pskolojim de böyle. yaşamayınca ne yaşı olsun dimi. “zanlara gelmişim” ben.
—
Umur Talu 2 şubat 2014 günü benden habertürk’te bahsetmiş teşekkür ediyorum ona. Ve askerlikten dolayı başına gelmiş gelecek olan yaptırımlar konusunda umarım birşey olmaz diye dua ediyorum.
http://www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu/918641-filmi-seversin-de-otekinden-niye-nefret-edersin
Pekiyi, mesela neden Necip Fazıl’ın yanında da yer alamıyorsunuz, yer alamıyoruz?
Neden bir Necip Fazıl ve diğer vicdani retçiler de bizim için önemli olamıyor?
Necip Fazıl Kısakürek’e tapan bir iktidar ve asgari yüzde 50 millet devrinde bile, iktidarın başlangıcında askere alınıp canına okunan, böcek gibi görülen, dini inancından ötürü aşağılanan Necip Fazıl Kocaoğlu, 12 yıldır devletin ve TSK’nın azılı düşmanı gibi görülüyor, beş kez hapsediliyor, işkence ve eziyete maruz kalıyor; bir süredir firarda, kimliksiz, parasız, aç ama onuruyla ayakta durmaya çalışarak, “birkaç iyi insan” desteğiyle yaşamaya çabalıyor.
“Benden daha önemli şeyler var. Bir ayağa kalkmadım, ona yanarım. Nasıl bir şeymiş bu askerlik. Ele geçirmişler, nefes aldırmıyorlar” diyor.
Başkaları bir yana, karısı başörtülü diye bir astsubayın küçük kızıyla birlikte kış gecesi “askeri tesis”ten kovulduğu, inancından ötürü vicdani retçi Necip Fazıl’ın bile “hain” sayılabildiği bir muhafazakâr devir!
“Her Türk’ü asker doğurmakta” kararlı…
Ama “her askeri teferruat saymakta” da inatçı militer-demokrasi!
——–
sevgiler
vrnfk