Öksüz ve Yetim: Barış – Ayşe Hür

Türkiye’yi çeşitli nedenlerle içerde ve dışarda sıcak savaşın içine çekmek isteyenlere karşı etkin ve içeriği sağlam bir barış cephesi kurulmazsa sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum.

2 Ara 2024
Televizyonlarda, sosyal medyada artık sadece savaştan bahsediliyor. “III.dünya savaşı kapıda, F16, F35 alalım, tank yapalım, roket ve uçak gemisi yapalım, hatta atom bombası yapalım” deniyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da barış cephesi çok zayıf.
“Her Türk asker doğar” beyin yıkaması ile sürekli militarizm ikliminde yaşatılan ülkemizde barışseverler alaya alınmakla kalmamış, kovuşturulmuştur da. Örneğin Dünya Barış Konseyi’nin 1949’da kurulmasını takiben 14 Temmuz 1950’de İstanbul’da Behice Boran’ın başkanlığı,

Adnan Cemgil’in genel sekreterliğinde kurulan Türk Barışseverler Cemiyeti amacını “şerefli ve sağlam bir barışın kurulması için kanunlarımızın çerçevesi içinde gerekli faaliyet ve neşriyatta bulunmak” olarak belirttiği halde, 25 Temmuz 1950’de Türkiye’nin Kore Savaşı’na asker gönderme kararını protesto etmek amacıyla, TBMM Başkanlığına bir telgraf çekip, ayrıca görüşlerini bir bildiri ile kamuoyuna açıklayınca olanlar olmuştu. 29 Temmuz 1950’de dernek kurucuları tutuklanmış ve Barışseverler Cemiyetinin faaliyetine son verilmişti.

Altı ay sonra, 30 Aralık 1950’de Ankara Garnizon Komutanlığı’na bağlı askeri mahkemenin verdiği kararda “Dernek tüzüğünde siyasetle ilgilenilmeyeceği belirtilmesine karşın, siyasal amaçla Türkiye’nin ABD ile dostluğunun bozulmaya ve halkın hükümete olan güveninin sarsılmaya çalışıldığı” belirtilerek kurucular 15’er yıl hapse mahkum edilmişlerdi. Neyse ki bu büyük suç(!), barış zamanı işlendiği için ceza 3 yıl 9 aya düşürülecek, temyiz üzerine Askeri Yargıtay cezayı bozaca, ancak ikinci yargılamada yöneticilere 1 yıl üçer ay ceza verilecekti.

Türkiyeli barış eylemcilerinin uluslararası eylemliliği ise 1966’da Russell Mahkemesi’ne katılarak oldu. Nedir bu mahkeme derseniz, İngiliz filozofu ve matematikçisi Bertrand Russell’ın ifadesiyle “ABD’nin Vietnam’da işlediği savaş suçlarını belirlemek, insanoğlunun bu korkunç suçların tanıklığını üstlenmesini sağlamak ve insanlığı Vietnam’da adaletin safında birleştirmek”amacıyla Eylül 1966’da yaptığı çağrı ile 13-15 Kasım 1966 tarihlerinde Londra’da toplanan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi ya da kısa adıyla “Russell Mahkemesi”nin Russell tarafından belirlenen, mesleklerinde dünya çapında üne sahip 15 bilim insanı, hukukçu, edebiyatçı, siyasetçi, sendikacı, gazeteci üyesi arasında Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar da vardı. Yeni eklenen üyelerle 21 kişiye çıkan mahkeme heyeti çalışmalarına 2 Mayıs 1967 günü Stockholm’de yaptığı ilk oturumla başlamış, Aybar bu oturumda Vietnam’a giderek inceleme yapacak ve delil koplayacak heyetin başkanlığına seçilmişti. Mahkeme dünya çapında giderek ünlenmiş, 20 Kasım 1967’de yapılan ikinci oturumunu artık herkes ilgiyle izler olmuştu. (Bu oturumda Mahkeme Başkanı Jean Paul Sartre,“soykırım” suçu üzerine bir bildiri sunmuş, “Birinci Dünya Savaşı sırasındaki “Ermeni öldürüşlerini” “soykırım örneği” olarak anınca Aybar bu bildiriye itiraz etmişti. Bu konuyu ilerde ele alırız.)

Mahkeme ABD hükümetlerinin uluslararası hukuka göre Vietnam’a karşı soykırım suçu; Laos’a karşı saldırı suçu işlediğine, Tayland ve Japonya hükümetlerinin ABD’nin işlediği saldırı suçlarına ortaklık ettiğine karar vererek ABD ve suç ortaklarını tarih önünde mahkum etti.

Diğer ilkeli “yerli” hamle, 18 Nisan 1977’de İstanbul’da “adil ve kalıcı bir barışın gerçekleşme koşullarının araştırılması, geliştirilmesi, savunulması ve tanıtılması” için kurulan Barış Derneği idi. 3 Nisan 1977’de İstanbul Barosu’nda yapılan, bilim insanları, yazarlar, hukukçular, aydınlar ve sanatçılardan oluşan 100 kişinin katıldığı konferansta alınan kararla kurulan derneğin başkanlığına emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem seçildi. Derneğin adı 1980’de adı Barış Komitesi Derneği olarak değiştirildi.
Dernek, BM kararları ve Helsinki Nihai Senedi’ne saygı uyarınca nükleer silahların yasaklanmasını savundu, Türkiye’nin NATO’dan çıkması için faaliyette bulundu. 1979 Dünya Barış Konseyi’ne üye kabul edildi ve 12 Eylül 1980 darbesiyle kapatıldı. Dernek hakkındaki soruşturma, 12 Ekim 1980’de İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’nın verdiği emir ile başladı. Soruşturma gerekçesi olarak derneğin bir bültenindeki yazılar gösterilmişti. Ancak soruşturma devam ederken, kapsamı genişletildi ve derneğin kuruluşundan itibaren soruşturulmasına karar verildi.

23 Şubat 1982 tarihinde dernek yöneticilerinin tutuklanmasına karar verildi. Bu kararın ardından dernek başkanı Mahmut Dikerdem, İstanbul Barosu başkanı Orhan Adli Apaydın, Türk Tabipleri Birliği başkanı Erdal Atabek ile birlikte 44 kişi gece yarısı yapılan operasyon ile evlerinden alınarak cezaevine gönderildi. Sorgulama sonrasında 44 kişiden 25’i tutuklanırken geri kalanlar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. 1926 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun 141 ve 142. maddeleri uyarınca 17 Mayıs 1982’de Türkiye Barış Derneği davası başladı.

Tutuklular 1982 yılı sonunda serbest bırakılsa da dava 21 Nisan 1991’e kadar sürdü, sonunda tüm “sanıklar” beraat etti ancak dava sürerken yargılananlar Alman politikacılarca 1984 Nobel Barış Ödülü’ne, Washington Post gazetesi tarafından Kennedy Ödülü’ne aday gösterildiler.
Bunlar olurken, TSK tarafından 1983’te Kuzey Irak’a düzenlenen Sıcak Takip Operasyonu’nu, 25 Mayıs 1987’de Sınır Ötesi Operasyon izledi. 1991’deki Süpürge Harekâtı’nı 1992 Sızma Operasyonu izledi. 1995’te Çelik Harekâtı, 1996’da Atmaca Harekatı ile Tokat Operasyonu, 1997’de Çekiç Harekâtı ile Şafak Harekatı; 1998’de Murat Operasyonu, 1999’da Yarasa Operasyonu ile Sandviç Operasyonu’na barış cephesinden bir sorgulama, bir eleştiri, bir itiraz gelmedi. Adeta ölü toprağı serpilmişti barış yanlılarının üzerine.

Türkiyeli barış yanlıları, ABD’nin Irak’ı 2003’te işgal etmesinin ardından, savaş karşıtı hareketin Vietnam Savaşı’na yönelik olarak Russell Mahkemesi’nden esinlenerek düzenlenen Irak Dünya Mahkemesi (World Tribunal on Iraq/WTI) ile kendilerine geldiler.
Dünya çapında organize edilen bu girişimin amacı, savaş ve işgale ilişkin gerçekleri ortaya koymak, işgalin sessizce unutulmasını engellemek, işlenen suç ve ihlallerin yanı sıra, çekilen acıların, susturulan seslerin ve direnişlerin kayda geçirilmesi olarak tanımlanmıştı.
Mahkemenin 24-27 Haziran 2004’te İstanbul’da yapılan oturumuna dair gözlemleri Açık Radyo arşivindeki şu yazıdan okuyabilirsiniz:
https://apacikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/mukemmel-firtina-irak-dunya-mahkemesi-istanbul
Ancak bunun arkası gelmedi. Aralık 2008’deki Güneş Harekâtı ile 2015’teki Şehit Yalçın Harekatı sessizce izlendi ancak 11 Ocak 2016’da 1128 imzalı Barış İçin Akademisyenler Bildirisi yayımlandı. Takip eden hafta içerisinde imzacı akademisyen sayısı 2212’ye ulaştı. Derhal soruşturmalar, ihraçlar, yargılamalar ve elbette hapis cezaları verilmeye başladı.

Elbette bu itiraz askeri operasyonları etkilemedi. Aynı yılın Ağustos ayında Fırat Kalkanı Operasyonu yapıldı. Bunun tamamlayıcısı olarak sunulan 8 Ekim 2017’deki İdlib Harekatı’nı 2018’de Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı izledi. Bu son harekatlar hala sürüyor.
Türkiye’nin Kürt Meselesi’ni askeri yöntemlerle “halletme” yönteminin yaklaşık 3 trilyon dolarlık bir harcamaya neden olduğunu şu zincirde anlatmıştım. https://x.com/HurAyse/status/1532033757376561152 Dış ve iç tehdit paranoyası, askeri harcamalar, sınırötesi harekatlar Türkiye toplumunu sürekli savaş ikliminde tutuyor. Bu bir sonuç değil aynı zamanda siyaset etme biçimi, iktidarda kalma yöntemi. Sosyal bilimlerde “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” diye bir kavram vardır. Beklenti Etkisi, Pigmalion Etkisi diye de bilinen bu etkiyi belki de en edebi şekilde Rus edebiyatının büyük ustası Anton Çehov şöyle anlatmıştır: “Hikaye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde ‘duvarda bir tüfek asılı’ diyorsanız 2. veya 3. bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse o silah orada asılı olmamalıdır.”

Kararlı bir anti militarist olarak toplumu uyarmak istiyorum. Gidişat hiç iyi değil. Türkiye’yi çeşitli nedenlerle içerde ve dışarda sıcak savaşın içine çekmek isteyenlere karşı etkin ve içeriği sağlam bir barış cephesi kurulmazsa sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum.
Kaynak: Ayşe Hür

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org