Savaşın nedeni kimlikler değil, kimlikleri kutuplaştıran savaştır – İdil Tuncer Kılavuz(Röportaj)

İç savaşları çıkartan ve durduran etkenleri inceleyen Dr. İdil Tuncer Kılavuz: İkinci Dünya Savaşı sonrası devletlerarası savaşlardan dört kat fazla içsavaş olmuş, bu savaşlarda dört kat fazla insan ölmüştür. Bu savaşların bitirilmesi çok önemli.

İç savaşlar ulusal elitlerin siyasi hesaplarından beslenir

İç savaşları çıkartan ve durduran etkenleri inceleyen Dr. İdil Tuncer Kılavuz: İkinci Dünya Savaşı sonrası devletlerarası savaşlardan dört kat fazla içsavaş olmuş, bu savaşlarda dört kat fazla insan ölmüştür. Bu savaşların bitirilmesi çok önemli.

06.02.2015 00:40
CEM ERCİYES [email protected]
Dr. İdil Tuncer Kılavuz, Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi. Geçtiğimiz günlerde İngiliz Routledge yayınevi tarafından yayımlanan kitabında Tacikistan’daki içsavaşı, bu ülkeyi Özbekistan’la kaşılaştırarak inceliyor. Sovyetler’in dağılmasından sonra yaşanıp bitti sandığımız bu savaş günümüzde hâlâ süren gerilim ve çatışmalar için önemli bir rehber gibi. İdil Tuncer Kılavuz, bütün iç savaş literatürünü tarayıp, iki ülkede yaptığı görüşmelerle zenginleştirdiği kitabında gerilimin çatışmaya, çatışmanın savaşa nasıl dönüştüğünü ve dönüşmediğini ortaya koyuyor.

Tacikistan’daki içsavaşı anlatır mısınız? Nasıl oldu kimler savaşıyordu?
Tacikistan’da 1992-1997 arası beş yıl süren bir içsavaş yaşandı. Tahminler 60-100 bin arasında değişiyor, bu kadar insan öldü. 700 bin insan evinden, yerinden oldu. Bu içsavaş Birleşik Tacikistan Muhalefeti ve komünist hükümeti destekleyenler arasında yaşandı. Muhalefetin içinde İslami Diriliş Partisi, Rastokhez isimli Tacik milliyetçisi parti, Tacikistan Demokratik Partisi ve Lali Badahşan isimli Badahşanlıların haklarını savunan bir parti vardı.

İslami parti İslamın toplum içindeki rolünün artırılmasını istiyordu fakat İslami bir devlet kurmayı yakın gelecekte amaçlamadıklarını söylüyorlardı, diğer muhalif partiler gibi ekonomik, siyasi reformlar parlamenter demokrasi istiyorlardı, milliyetçi söylemleri de vardı.

Savaş Tacikler arasında oldu büyük oranda, azınlıklar da katıldılar, özellikle Özbekler ve daha çok hükümetin yanında yer aldılar.

Çalışmanız karşılaştırmalı bir çalışma. Tacikistan’la Özbekistan’ı karşılaştırıyorsunuz. Neden Özbekistan?
Şimdi ben bu çalışmada Tacikistan’la Özbekistan’ı karşılaştırdım çünkü bir sürü faktör Özbekistan’da da olmasına rağmen orada bu türlü bir iç savaş yaşanmadı. Her iki ülkede de bölgesel kimlikler, İslami bağlılıklar yüksek. İkisi de Sovyetler Birliği’nin parçasıydı, Sovyet kurumları, politikaları her iki ülkede de çok benzer şekilde uygulanmış. Ekonomik durum açısından iki ülke arasında büyük bir farklılık yok, her ikisi de kırsal nüfusun fazla olduğu ülkeler.

İçsavaşlar neden oluyor?
İçsavaşları açıklama gayreti içinde olan birçok çalışmada çeşitli faktörler içsavaş yaşanmasına yol açan faktörler olarak gösterilir. Siyasetin dışında bırakılmak, baskılar, ekonomik eşitsizlikler, zayıf devletlerin bu tür çatışmaları kolaylaştırıcı etkisi olduğu söylenir. Bazıları da kaynaklar, ele geçirilmesi, satışı kolay kaynaklar var mı yok mu, ya da ülkedeki siyasal istikrarsızlık gibi faktörleri sayar nedenler arasında. Tacikistan özelinde yapılan çalışmalar genelde bu savaşı bir klanlar arası silahlı mücadele olarak görmüş ya da yine ülkedeki bölgesel gruplar arasındaki siyasal ve ekonomik eşitsizlikleri vurgulayan çalışmalar var, ekonomik faktörleri neden olarak gösteren çalışmalar var. Yüksek işsizlik oranları, düşük milli gelir vs. Fakat dediğim gibi karşılaştırmalı bir çalışma yaptığınızda bütün bu faktörlerin Özbekistan için de geçerli olduğunu görüyorsunuz ve o zaman bunlar neden Tacikistan’da olup Özbekistan’da olmadığını açıklamıyor.

Peki siz nasıl açıklıyorsunuz, neden bir ülkede 100 bin kişi öldü de diğeri meselelerini barışla çözdü.
Benim açıklamam kısaca şöyle özetlenebilir. Yapısal faktörler, süreçle ilgili faktörler ve güven ağlarıyla ilgi faktörler elitlerin güç dağılımı konusundaki algılamalarını etkileyerek savaşın çıkmasına olumsuz katkı yapıyor. Bu üç faktöre bakarak iç savaşın nedenlerini anlayabiliriz.

İç savaşlar daha siyasal alanla ilgili, iktidar mücadeleleriyle alakalı. Güç algılamalarıyla ilgili. Ne istiyorlar, bunu savaşmadan elde etmek mümkün mü, elde edemiyorsam savaşa girersem elde etme şansım nedir gibi rasyonel değerlendirmelerle karar verilen bir süreç aslında. Kazanma şansları nedir, savaşın maliyeti ne olur, savaşı kazanma ihtimalimiz nedir, anlaşmayı kabul edersek ne faydası ve maliyeti olur, bunlar rasyonel olarak değerlendiriliyor. Savaşmak mı daha yararlı olacaktır kendileri için yoksa var olan durumu kabul etmek mi, savaşmadan başka şekilde müzakerelerle vs. isteklerini elde etmek mümkün müdür, bunun değerlendirmesini yaparak savaşa karar veriliyor.

Tacikistan örneğinde de konuştuğunuzda insanlar bunu size söylüyor, bu bir hâkimiyet savaşıydı diye. Devleti kim kontrol edecek, kim ne kadar kontrol edecek.

Tacikistan ve Özbekistan’a baktığımızda her iki ülkede de Sovyetler’in benzer bölgesel politikaları uygulanmış olsa bile, bazı farklılıklar vardı ve bu farklılıklar yeni elit yapılarının oluşmasına neden oldu. Tacikistan’da bir bölge elitinin ülke politikasında daha hâkim durumda olduğunu görüyoruz. 1946’dan 1991’de Sovyetler Birliği yıkılana kadar Tacikistan’daki bütün Komünist Partisi Birinci Sekreterleri- ki yönetim hiyerarşisindeki en önemli kişidir- hep bir bölgeden, Hocend’den. Ama Özbekistan’da iktidarın özellikle üç bölge arasında paylaşıldığını görüyoruz. Tacikistan’da diğer bölgelerden olanlara da pozisyon verilmiş fakat hem partide hem de hükümette daha zayıf durumdalar. Özbekistan’da Taşkent, Semerkant, Fergana bölgeleri hemen hemen eşit gibi. Dolayısıyla Tacikistan’da yönetici konumundakiler kendilerini çok güçlü görüyordu, “asla iktidardan düşmeyiz” gibi bir algıları vardı. Özbekistan’da kendini bu kadar emin bu kadar iktidardan gitmez gören bir grup yok. Bu birinci fark.

Kerimov başa geçtiği zaman, sonradan olacağı kadar güçlü değil aslında ve atanmasına Özbekistan içinde yardımcı olanların desteğine hala ihtiyacı var. Bunlar arasında dengeli bir politika izlemeye, onların da beklentilerini karşılamaya ihtiyacı var iktidarda kalabilmek için.

Bu dönemde Özbek lider dengeli bir politika devam ettirirken Tacikistan’da kendini güçlü hisseden hükümet, muhaliflere karşı toptan bir baskı, dışlama politikası içine giriyor, hem parti içi hem de parti dışı muhalefete karşı. Bu da aslında orada muhalefeti hükümet karşısında birleştirici bir etki yapıyor. Görevden almalar, görevden alınanların da muhalefete geçmesine neden oluyor. Ülkede geniş katılımlı gösteriler başlıyor. Muhalefet birleşiyor, giderek gücünü artırıyor. Seçimlerde fena olmayan bir oy alıyor, geniş kitleleri gösterilerine katabiliyorlar. Bu güçlerine dayanarak daha fazla yer istiyorlar siyasette, mesela hükümet üyelerinin yüzde 30’unu istiyorlar. Bunu almakta başarılı olamıyorlar. Yani güçleri oranında siyasette yer bulamıyorlar. Tamamen dışlanıyorlar. Bu da hoşnutsuzluk yaratıyor. Hükümet kendini güçlü görüyor ama muhalefet de siyasetten dışlanamayacak kadar gücü olduğuna inanıyor. Ve şu noktaya geliyorlar, eğer savaşırlarsa bir şansları olabilir. Onun dışında eğer bu yapılmazsa hükümetin onları kesinlikle siyasete ortak etmeyeceğini düşünüyorlar. Hükümette şöyle düşünüyor, bunları ben savaş durumunda yenerim, bir şey vermek zorunda değilim. Muhalefetin artan gücünü göremiyorlar.

Olaylar Özbekistan’da nasıl gelişiyor?
Tacikistan’da bunlar olurken Özbekistan’da Kerimov’un kendi durumu açısından daha akılcı bir politika izlediğini söyleyebiliriz. Gücünü konsolide edene kadar hem parti içinde hem de dışındaki muhalefete yönelik başlangıçta baskıcı bir politikası yok. Kendi yanına çekiyor hatta çekebildiklerini. Bu durum Özbekistan’da muhalefetin bölünmüş kalmasına yol açıyor. Böylece Kerimov gücünü yavaş yavaş konsolide ediyor. Tabii bu Tacikistan’da muhalefetin birleşmesi, Özbekistan’da birleşememesi konusunda muhalefet içi faktörler de önemli. Daha sonraki dönemde Kerimov güçlenince teker teker bölünmüş muhalifleri etkisizleştiriyor.

Yani yapısal faktörler kadar elitlerin davranışları, siyasal faktörler, ağ yapıları, bunların bir amaç için harekete geçirilmesi de önemli.

Ağ yapıları derken ne tür ilişkilerden söz ediyorsunuz?
Öncelikle bölgesel Tacikistan için. Ama bu tek faktör değildi. Bu ne İslami, ne etnik ne de bölgesel bir savaştı aslında. Bütün bu faktörler mobilizasyon amaçlı araçsal olarak fayda sağladı taraflara. Bölgesel kimliklerin güçlü olması, ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun kırsal bölgelerde yaşaması, hem halk arasında hem de siyasiler arasında bölgesel kimliklerin güçlü olması bu faktörün güçlü bir mobilize edici etkisi olmasını getirdi. Savaş sırasında bu bölgesel kimlikler daha önemli oldu. Tacikistan’da yukarıdan aşağıya bu ağ yapılarının savaşın her iki tarafınca aktive edildiğini harekete geçirildiğini görüyoruz. Bu ağlar yukarıdan köylere kadar harekete geçiriliyor. Daha önce var olan ilişkiler, bağlantılar bu amaç için harekete geçiriliyor, destek sağlamak amacıyla.

İnsanları savaşa nasıl katıyor?
Kimi isteyerek, kimi de zorla katıldı savaşa. Bir sürü genç erkeğin zorla silah altına alındığına dair anlatılanlar var. Sonra savaşta ölen akrabalarının intikamını almak için katılanlar da var. Hapishanelerden insanların çıkarılıp silah altına alındığı örnekler mevcut. Destek vermeyen insanların cezalandırıldığını söyleyenler, kimilerinin bu nedenle öldürüldüğünü söyleyen örnekler var. Bu da insanlar arasında korkuya yol açıyor, zorla desteklemelerine neden oluyor. Hayatta kalabilmek için desteklemek zorunda kalmış insanlar var. Bir sürü söylentilerin, provokasyonun olduğu bir durum yaratılıyor. İnsanlar karşı grubu tehdit olarak görmeye başlıyorlar bu ortamda. Böylece bölgesel kimlikler üzerinden yürüyen bir hal alıyor savaş. Savaşan taraflar bu şekilde insanları kendi taraflarına çekip mobilize ediyor.

Bölgesel kimliklerin kutuplaşması savaşla olan bir şeydi. Savaşın nedeni değildi. Bunu başka içsavaşlarda da görüyoruz. Mesela Bosna konusunda yapılan çalışmalarda da savaşın kimlikleri kutuplaştırıcı etkisini söyleyen çalışmalar var. Savaşın nedeni kimlikler değil. Suriye için de bu tür açıklamalar yapılıyor. Savaşın kimlikleri kutuplaştırıcı etkisi üzerine. İnsanların diğer kimlik gruplarını tehlikeli görmeye başladığı süreç savaşın başlamasından sonra olan bir şey.

Bugün yaşanan içsavaşlarla başka benzerlikleri var mı Tacikistan’ın? O konuda ne söyleyebilirsiniz. Mesela Suriye’de, Ukrayna’da olanlar?
Suriye’de de bölgesel, siyasi, ideolojik grupların yönetimi ele geçirmek için yürüttüğü bir savaş var. Yine Tacikistan’daki gibi içinde İslamcıların olduğu, diğer kesimlerden de muhaliflerin bulunduğu gruplar yönetime karşı savaşıyor. Ama Tacikistan’daki gibi birleşik değil orada muhalefet. Bu önemli bir fark. Suriye’de de savaşta, var olan ağlara dayanarak, etnik, bölgesel, vs. bu tür bağların benzer şekilde harekete geçirildiğini görüyoruz. Ama Tacikistan daha ülke içi grupların savaştığı bir içsavaştı. Suriye’de Suriye’den olmayan bir çok savaşçının olduğu söyleniyor. Bir de Sünni- Şii ayrımı bu kadar keskin değildi Tacikistan’da. Sünni-İslami gruplarla İsmaili olan Badahşanlılar muhalefette bir arada hareket etmişti hükümete karşı. Tacikistan’da bir de bu kadar radikal değildi İslami muhalefet. Suriye’de daha uluslararası daha radikal İslamcı gruplar var muhalif gruplar arasında.

Bir de Tacikistan içsavaşının bitmesinde uluslararası aktörlerin önemli etkisi olmuştu. Rusya, İran, Birleşmiş Milletler o zaman barış için baskı yapmıştı her iki tarafa da. Suriye örneğinde böyle bir birlik, işbirliği yok bu aktörler arasında. Tam tersine, farklı taraflara destek verir durumda. Aslında bütün bunlar savaşın sona ermesini güçleştiren faktörler Suriye’de. Tacikistan’da bir barış olabilmişti beş yıl savaşın ardından.

Uluslararası aktörler arasındaki farklı yaklaşım, uyuşmazlık Ukrayna’da da var. O daha ayrılıkçılık üzerinden okunabilecek bir yöne doğru gitti. Ülkeden ayrılıp Rusya’yla birleşmek isteyen gruplar var ve Rusya burada direkt müdahil. Yine bölgesel ayrımların, farklılıkların güçlü olduğu bir ülke.

İçsavaşlar iç nedenlerden çıkıyor ve iç dinamikler etkili bitişlerinde daha çok. Ama uluslararası aktörlerin rolü de çok önemli. O başta bahsettiğimiz rasyonel değerlendirmeyi yaparken taraflar alabilecekleri ülke dışı destekleri de, uluslararası destekleri de değerlendiriyorlar. Bu da bir faktör savaş kararını etkileyen. Tacikistan’da uluslararası aktörler savaşın sona ermesini desteklemişlerdi, bunun olumlu etkisi oldu sonuçta varılan anlaşmaya. Bu iki savaşta uluslararası güçler arasında bir anlaşma yok nasıl bir şekilde barışın olacağına dair. Baktığınız zaman İkinci Dünya Savaşı sonrası devletler arası savaşlardan dört kat fazla içsavaş olmuş, bu savaşlarda devletlerarası savaşlarda ölenlerin yaklaşık dört katı kadar insan ölmüş ve bu içsavaşlar devletlerarası savaşlardan ortalama olarak dört kat daha uzun sürmüş. Ve görüyoruz en büyük zararı da sıradan insanlar görüyor. Bu savaşların bitirilmesi çok önemli.

Peki iç dengeleri hesaba katarsak Suriye ve Ukrayna’daki çatışmaların savaşa dönüşeceğini öngörmek mümkün müydü? Bu çatışmalar biter mi?
Bir ülkede iç savaş çıkacağını önceden öngörmek çok zor. Yapılan çalışmalardan bildiğimiz şeyler var. Bazı faktörler bir ülkeyi içsavaş bakımından daha riskli hale getiriyor. Fakirlik, ekonomik gelişmişlik düzeyinin düşük olması, siyasal istikrarsızlık, zayıf bir devlet gibi faktörler ülkeleri daha riskli hale getiriyor içsavaş bakımından. Fakat bu faktörlerde benzer olan bazı ülkelerde savaş çıkarken diğerlerinde çıkmıyor. Bu farklılıkları anlamak gerekiyor neden böyle olduğunu. Bunu anlamak için de ülke içi dinamikleri çok iyi bilmek gerekiyor. Tarafları savaşa gitmeye ikna eden faktörler, güç algılamaları, nasıl değerlendiriyorlar savaşırlarsa ya da savaşmazlarsa maliyet ve faydaların neler olacağını. Ne kadar güçlüler, kaynakları, destekleri ne kadar. Güç dağılımını, bunun üzerinden tarafların algılarının nasıl olduğunu bilmek gerekir.

Dünya başka iç savaşlara da gebe mi, ne dersiniz? Uluslararası siyasetçiler hangi unsurlara dikkat ederek savaşı tahmin edebilir?
İç savaşları sonlandırma konusunda da bazı savaşlar anlaşmayla bitiyor, bazıları devam ediyor. Eğer iç savaşlar müzakere edilmiş mutabakatlarla sona ermezse uzayarak devam ediyorlar. Her iki tarafın da karşılıklı kabul edeceği bir anlaşmaya varamazlarsa müzakereler başarılı olamaz. Anlaşmaya varılması, savaşan tarafların savaşmaya devam etmektense müzakerelere gitmenin kendilerine daha fazla yararlı olacağına karar vermeleriyle mümkün olur. Dediğimiz gibi savaşa ya da anlaşmaya karar vermek bir fayda zarar değerlendirmesinden sonra yapılır. Taraflar rasyonel olarak eğer savaşa devam edersek bunun bize maliyeti ne olur, eğer anlaşmaya oturursak bunun bize faydası ne olur diye hesaplarlar. Kazanma şansımız nedir, bunu maliyeti nedir, savaşmanın ya da anlaşmaya varmanın getirileri nelerdir. Anlaşmaya varılması, savaşan tarafların savaşmaya devam etmektense müzakerelere gitmenin kendilerine daha fazla yararlı olacağına karar vermeleriyle mümkün olur. Savaş alanındaki güç dengesi, savaşı bitirmek konusunda dış baskılar bu değerlendirmelerde göz önüne alınır. Her iki taraf da savaşı kazanamayacaklarından, karşı tarafı yenemeyeceklerinden endişe etmesi durumunda barış ihtimali artabilir.

Power, Networks and Violent Conflict in Central Asia
Comparison of Tajikistan and Uzbekistan
İdil Tunçer Kılavuz
Routledge
2014, 162 sayfa, 85£.

http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/ic-savaslar-ulusal-elitlerin-siyasi-hesaplarindan-beslenir-415129

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org