Şiddeti reddedip sivil direnişi savunan “en bilge mülteci” sessizce çekip gitti – Fehim Taştekin

Suriye’de mücadele yöntemi olarak şiddeti reddeden çizgisiyle “Arap Gandi” olarak da anılan dünyaca tanınmış alim ve fikir adamı Cevdet Said 30 Ocak’ta 91 yaşında İstanbul’da bir sığınmacı olarak yaşamını yitirdi.

En ‘bilge mülteci’ sessizce çekip gitti

Suriyeli Çerkes alim Cevdet Said bir sığınmacı olarak İstanbul’da öldü. Türkiye’de Said’i “en bilge mülteci” diye kucaklayanlar cenazesinde yoktu. Şiddeti reddedip sivil direnişi savunan çizgisiyle kimseyi memnun edemedi. Kimileri ona “Arap Gandi” diyordu.

Şubat 3, 2022
Suriye’de mücadele yöntemi olarak şiddeti reddeden çizgisiyle “Arap Gandi” olarak da anılan dünyaca tanınmış alim ve fikir adamı Cevdet Said 30 Ocak’ta 91 yaşında İstanbul’da bir sığınmacı olarak yaşamını yitirdi.

2005’de Esad yönetimine karşı muhalif grupların hazırladığı Şam Deklarasyonu’nun imzacıları arasında yer alan Cevdet Said 2012’de kendi köyü Bir Acem’de kardeşi Muhammed Said’i yitirdiği Nusra Cephesi ile hükümet güçleri arasındaki çatışmalar üzerine sınırdan Türkiye’ye geçtikten sonra İstanbul’a yerleşmişti.

Hükümet ve kamu kurumlarının himayesi ya da yardımını reddeden Cevdet Said önemli ölçüde ailesi, kısmen de Kafkas Vakfı etrafındaki Çerkeslerin yardımıyla yaşamını sürdürdü. Geçen yaz eşini İstanbul’da toprağa gömmüştü. Kimi çevrelerde “Arap Gandi” yakıştırması yapılsa da Arap değil Golan Tepeleri’ndeki Kuneytra’nın Bir Acem köyünde doğmuş bir Çerkes (Adige) idi.

Kafkasya’nın kadim halklarından Adıgelerin Abzeh kabilesinin Tsey sülalesine mensup bir ailenin çocuğuydu. Ataları 1864’te Kafkasya’dan sürüldükten sonra Osmanlı tarafından önce Balkanlara daha sonra Golan’a yerleştirilmişti.

Cezayirli düşünür Malik bin Nebi’den etkilenmiş olan Tsey Cevdet Said, Habil-Kabil karşıtlığından hareketle İslam düşüncesini barışçıl, pasifist direnç, insan hakları ve demokratik değerler çerçevesinde idealize ederken Çerkes kültürünün etkilerini taşıyordu.

Türkiye’nin demokrasi tecrübesine ve barışı temin eden Avrupa Birliği projesine atıflar yapıyor, İslam’ın yeniden yorumlanması gerektiğini söylüyordu. Ne var ki neredeyse 60 yıldır şiddetin her türüne karşı geliştirdiği tez ve ona uygun yaşam biçimiyle ne hitap ettiği İslamcı kesimler ne de kendi halkı Çerkesler arasında tam olarak anlaşılabildi. Konferans, seminer ve söyleşilerinde en fazla yakındığı konu Müslümanların şiddeti dışlayan, sivil itaatsizliği tercih eden ve demokrasiyi önceleyen fikirler üzerine kafa yormamalarıydı.

2011’de Suriye’de yönetime karşı barışçıl gösterilere destek vermiş, hatta Horan bölgesinde muhaliflerin bir toplantısına katılarak “Sakın bu işi silahlı mücadeleye çevirmeyin” uyarısını yapmıştı. Olaylar aksi yönde geliştiğinde de silaha sarılanları şiddetle eleştirmişti.

İslamcı grupların, rejimin hapishanelerinde yatmış bir alimden beklediği tutum bu değildi. “Meşru müdafaa için silah kaçınılmazdı” diyenler için Cevdet Said artık bir hayal kırıklığı idi. Fakat Said özünde 1950’lerin sonundan itibaren şiddeti bir yöntem olarak dışlamış bir düşünürdü.

Türkiye’ye sığındığında İslamcı gruplar ve medya, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının silahlı isyanı destekleyen politikasına malzeme olsun diye Said’in mülteci halinden “Esad’ın zulmünden kaçan alim” portresi çıkarmaya çalıştı. Bir televizyon röportajında “Rejimden mi yoksa muhaliflerden mi yanasınız?” sorusuyla sıkıştırılan Said yıllarca hapis yattığını ama şiddeti araçsallaştıran Esad yönetimine de muhaliflere de karşı çıktığını belirtip silahla demokrasi ve barışın sağlanamayacağını vurguluyordu.

Başka bir röportajında benzer sorular üzerine “Muhalifler silahla mücadele ediyor. Silah pisliktir. Ellerine hiç silah almamaları gerekirdi. Kurşun atanlara gül atmalıydılar. Ben olsam karımı, çocuklarımı öldürseler bile öyle yapardım. Devrim peşinde koşanlar iktidara gelince firavunlaşacaklar” diyordu. “Suudi Arabistan firavunlaştı, Katar, BAE de öyle. İran da firavunlaştı, tıpkı Osmanlı gibi. Osmanlı da Firavun yönetimiydi; silahla geldi, silahla yönetti ve silahla gitti” diye ekliyordu. “Halkın silahtan başka çaresi kalmadı” diye itiraz eden muhabire şöyle çıkışıyordu: “Siz Türkler silahtan başka bir şey bilmiyorsunuz.”

1980’lerden itibaren 12 kitabı Türkçeye çevrilmiş olan Said, Türkiye’ye yerleştikten sonra ilk zamanlar büyük bir ilgiyle karşılandı; farklı şehirde belediyeler ve sivil örgütlerin düzenlediği 100’e yakın konferans ve seminere katıldı. Said’in yakınında bulunmuş ve etkinliklerinde ona eşlik etmiş kişilerin Al-Monitor’la paylaştığı bilgilere göre özellikle Suriye konusunda istediğini alamayanlar ondan uzaklaştı, davetler giderek azaldı ve bir nevi yalnızlığa itildi. Ailesi Ahıskalı olan ve fetvalarıyla iktidarı kurtaran ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman adını anmaya bile tenezzül etmeden Said’i “zalimin ekmeğine yağ sürmekle” suçladı.

AKP’nin Suriye siyasetinin baş mimarı eski Dışişleri Bakanı Ahmed Davutoğlu başbakanlığı dönemde Cevdet Said’i ziyaret etmek için haber gönderdi. Fakat mazeret bildirmeksizin ziyaret sözünü tutmadı. Yalnız Davutoğlu sağken yanına gitmediği Said’in 31 Ocak’taki cenazesine katılan tek parti lideriydi. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen gibi birkaç isim bir kenara iktidar kanadından cenazeye katılan olmadı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın gibi Saray’dan birkaç isim tweet mesajıyla yetindi. İslamcı aydınların yakından tanıdığı bir düşünür olmasına karşın cenazesi hak ettiği ilgiyi görmedi. Medya ve siyaset izdihamından uzak mütevazı bir cenaze töreniyle uğurlandı.

Yine yakın çevresinden insanların Al-Monitor’a verdiği bilgilere göre ailesi, Said’i İstanbul-Beykoz’daki mezarlıkta eşinin yanına defnetmeyi düşünürken Ankara’dan iki bürokratın girişimiyle Fatih Camii haziresine gömülmesi yönünde bir arayış başladı. Mezarlık kapsamında olmayan hazirede defin için Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor. Bu konuda aracılar AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş ile görüştü. Kurtulmuş kendisinin yapabileceği bir şey olmadığını belirtip Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’a yönlendirdi. Fakat Saray’dan olumlu ya da olumsuz hiçbir yanıt alınamadı. Bu tutum Cevdet Said’in hükümet kanadında yol açtığı memnuniyetsizliğin bir ifadesi olarak yorumlandı. Said nihayetinde Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Geçen yıl Fatih Camii haziresine defnedilen son kişi Said’in El Ezher Üniversitesi’nden okul arkadaşı Muhammed Emin Saraç idi.

AKP döneminde “iktidar uleması” sıfatını kazanan El Ezher mezunu arkadaşları ve değer verdiği isimler Said’i ziyaretten kaçındı. Said hayattayken devlet katından ziyaretine gelen yegâne kişi eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez idi. Ancak Cevdet Said, Görmez’in ihtiyaç halinde araması için bıraktığı telefonu hiç çaldırmadı.

Said’i yakından tanıyanların ortak gözlemi şu: Türkiye’de resmi kurumlar ya da nüfuz sahibi şahısların yardımlarını ya da değerli hediyelerini kabul etmedi; konferans için davet edildiği şehirlerde konforla ağırlanmayı ya da lüks lokantalarda yemek yemeği reddetti. Minnetsiz, sade ve son derece mütevazı yaşayarak veda etti. Kuneytra’da kendi köyünde iki inek, birkaç arı kovanı ve hurdalık bisikletiyle yaşamını sürdürdüğü günlerindeki gibi.

Çerkes diasporasındaki hissiyata gelince; bütün Müslümanlara yaptığı tavsiyelerin dışında Çerkeslere özel olarak seslenmemiş olması biraz burukluk bıraktı. Sonuçta Çerkes olup da dünya çapında tanınmış yegane alimdi.

Anadili Çerkesçeyi çok iyi konuşuyor, geleneksel kalpağını başından eksik etmiyor, aile ortamında Çerkes kültürünü yaşatıyor ve özellikle Çerkes konuklarını “harem selamlık” gibi uygulamaların olmadığı Kafkas geleneğine göre ağırlıyordu. Yine de Çerkesliğini Müslüman kimliğinin gerisinde tutuyordu. Asimilasyon gibi Çerkeslerin etnik-kültürel varoluş sorunlarına dair tavsiye isteyenleri çok okumaya ve düşünmeye davet ediyordu. Türkiye’de Çerkeslerin organize ettiği konferans ve söyleşilerde Arapça yerine Çerkesçe konuşması katılımcıları en fazla memnun eden şeydi.

Kaynak: Al-Monitor

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org