Suriye’de fiilen işgal durumu: Türkiye’den Çobanbey (El Rai)’e tıp fakültesi – Fehim Taştekin

Türkmen kasabası Çobanbey’e tıp fakültesi açılması Türkiye’nin Suriye’ye kazık çaktığının bir başka işareti. Karar ulusal ve uluslararası hukuk açısından sorunlu.

Suriye kasabasına tıp fakültesi: Türkiye abartıyor mu?

Şub 12, 2021
Türkiye’nin istihbarat düzeyinde Şam’la temasını alenileştirmesinin ardından Suriye siyasetinde değişim olacağına dair beklentilerin ne kadar boş olduğunu gösteren yeni adımlar geliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 5 Şubat’ta Suriye’nin kuzeyinde sınırın dibindeki Çobanbey (El Rai) beldesinde tıp fakültesi ve sağlık hizmetleri meslek yüksekokulu kurulmasına karar verdi. “Çobanbey Tıp Fakültesi” ve “Çobanbey Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu” İstanbul’daki Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlı olarak hizmet sunacak. Bu adım, Türk ordusunun kontrol altında tuttuğu Suriye toprakları üzerinde Türkiye’nin otoritesini perçinlemeye dönük girişimlerdeki ısrarı gösteriyor.

Erdoğan, Astana platformunda altına imza attığı bütün ortak açıklamalarda, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne bağlılık taahhüdünde bulundu. Ancak Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile kontrol edilen bölgelerdeki çok boyutlu yapılanma Türkiye’nin asla buralardan çekilmeyeceği izlenimini güçlendiriyor.

Suriye’deki tartışmalı son eğitim hamlesiyle ilgili beyanatlar da fetihçi bir anlayışı ve buram buram Osmanlı özlemini yansıtıyor.

Erdoğan’ın Resmi Gazete’de yayımlanan kararının hemen ardından Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl yeni projeyi “mukaddes bir adım” olarak överken “Büyük Türkiye”den bahsedip ülkenin sınırlarını “kürre-i arz” (yerküre) olarak tanımladı. Rektör, Osmanlı’nın modern tıbba geçişini simgeleyen Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’nin kurucusu Sultan Abdülhamid’in mirasını kıtalara yaymaya çalıştıklarını anlattı. 1903’te açılan Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’nin binasını bugün 2015’te kurulmuş olan Sağlık Bilimleri Üniversitesi kullanıyor. Suriye’deki tıp fakültesinin bu okula bağlanmasında da simgesellik var.

Erdöl yakın zamanda Somali, Sudan, Özbekistan ve Filipinler’in Bangsamoro bölgesinde fakülte ile yüksekokullar açtıkları bilgisini de paylaşıyor. Ancak bu okullar hükümetler arası ikili anlaşmalar çerçevesinde yürütülmüş projeler. Suriye’de fiilen işgal durumu devam ederken projelerle ilgili Şam’la ne bir işbirliği ne de onay söz konusu.

Nitekim Suriye yönetimi sert bir açıklama ile kararı yok saydığını duyurdu. Suriye Dışişleri Bakanlığı bu adımı “uluslararası hukuk ve BM Şartı’nın açık ihlali”, “terör örgütlerine destek için atılan adımların devamı”, “Türk rejiminin Suriye toprakları üzerindeki kontrolünü genişletmeyi amaçlayan tehlikeli bir eylem” ve “işgalin pekiştirilmesi” olarak niteledi.

İç hukuk açısından da karar tartışmalı. Erdoğan’ın kararı, yurtdışında akademik birimlerin açılmasıyla ilgili Yükseköğretim Kanunu’nun ek 39’ncu maddesine dayandırılıyor. Fakat basitçe bir yetkilendirmeye yönelik bu düzenlemenin yabancı ülke topraklarda tek taraflı eğitim birimi kurmakla bir ilgisi yok. Egemen bir ülkenin topraklarında okul açmak ikili anlaşmaları, bu anlaşmalar da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) onayını gerektiriyor. 2013’te açılan Türk-Alman Üniversitesi bunun son örneği.

Konunun hukuki boyutu TBMM’de gündeme getirildi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Tülay Hatimoğulları verdiği önergede, “Türkiye iktidarı, Suriye’de attığı bu adımla çözümsüzlüğü derinleştirecektir. Suriye’de ve bölgede kalıcı çözüm, ancak barış politikası izlenerek ve Suriye’nin iç siyasetine müdahale etmeksizin sağlanabilir” deyip şu soruları yöneltti: “Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın (kararı reddeden) açıklamasına rağmen hangi yetki ya da anlaşmaya dayanarak Suriye’de fakülte ve yüksekokul kurma kararı alınabilmektedir? Suriye’de fakülte ve yüksekokul kurma kararı ile Türkiye, Suriye’de kalıcı olma niyetini mi ortaya koymaktadır?”

Ayrıca kararla ilgili bir yerindelik sorunu var. Bu okulların savaş koşullarının bitmediği, şehir, nüfus ve altyapı bakımından yetersiz yerlerde kurulması, mantığın sınırlarını zorluyor. Yetişmiş kadro ve altyapı gerektiren tıp fakültesi için Çobanbey gibi küçük bir beldenin seçilmesi ölçüsüz bir karar. Çobanbey sığınmacılarla kalabalıklaşsa da nüfusu 2004’teki sayımda 4 bin 609 idi. Bu topraklar yeniden Suriye devletinin kontrolüne geçtiğinde bu okulların geleceği ve mezunların diplomalarının geçerliliği hiçbir şekilde garanti değil.

Bazı Suriyeli Türkmenler sevinçlerini sosyal medyaya taşısa da Çobanbey’le sınır komşusu olan Kilis başta olmak üzere Türkiye’de tıp fakültesi bekleyen kentler bunu kendilerine yapılmış bir haksızlık olarak görüyor. Eleştiriler karşısında izahat getirme gereği duyan AK Parti Kilis İl Başkanı Murat Karataş, Kilis’te tıp fakültesi kurulması için çalışmaların sürdüğünü ama “bir takım odakların” bunu engellendiğini öne sürdü.

Suriye’de ilk olarak 2018’de Cerablus Meslek Yüksekokulu ile başlangıç yapan Türkiye, Ekim 2019’da El Bab’da İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Azez’de İslami İlimler Fakültesi, Afrin’de Eğitim Fakültesi kurmuştu. Bu dört okul da Gaziantep Üniversitesi’ne bağlı. Öğrenciler yıllık okul ücreti olarak El Bab’da 940 TL, Azez ve Afrin’de 860 TL ödüyor. Eğitim kadroları ve imkânları çok sınırlı. Bu fakültelerde bir dekana eğitim kadrosu olarak birkaç akademisyen ve araştırma görevlisi eşlik ediyor.
Azez’de 71, Bab’da 119, Cerablus’ta 428 öğrenci eğitim görüyor. Afrin’deki fakültede geçen yıl dört bölüm için toplam 160 kontenjan açılmıştı. Öğrenciler Afrin, Cerablus, El Bab ve Azez’de eşzamanlı düzenlenen Yabancı Öğrenci Seçme sınavıyla okullara alınıyor. Geçen yılki sınavlara 3 bin öğrenci katıldı.

Eğitim, Türkleştirme seferberliğinin önemli ama sadece bir halkası. İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devlet organları beş yıldır Suriye topraklarında paralel kurumlar inşa etmeye devam ediyor. Sağlık Bakanlığı Çobanbey, Azez, El Bab, Marea ve Cerablus’ta beş hastaneyi hizmete soktu. Diyanet’in tadilat işlerine el attığı cami sayısı 467. Türk emniyet birimlerinin eğittiği polislerle çok sayıda karakol açıldı.

Sivil örgütler de devlet kurumlarıyla birlikte alana giriyor. Bülbülzade Vakfı ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın girişimiyle 28 Ocak’ta Afrin’de açılan Anadolu Kültür Merkezi bunun son örneği.

Geçen haziranda yine kritik bir kararla bu bölgelerde Türk Lirası tedavüle sokuldu. Ödemelere ve para transferlerine aracılık eden Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) 12 yerde şube açtı.

Kamu ve hizmet binalarına muhaliflerin benimsediği bayrakla birlikte Türk bayrağı asılıyor. Tabelalar Türkçe ve Arapça olarak iki dilde yaygınlaşırken cadde ve park isimleri ünlü Türklerin adlarıyla değiştiriliyor.

Hükümet bütün bu adımları kardeş Suriye halkının yaralarını sarmak olarak sunuyor. Faaliyetler bir iyilik hareketi olarak medyada işleniyor.

El Bab, Azez, Cerablus, Çobanbey, Afrin, Tel Abyad (Grê Sîpî) ve Rasulayn’ı (Serekaniye) kapsayan, duruma göre ileride İdlib’i de içerecek olan bu yapılanma, muhalif gruplarla oluşturulan Suriye Milli Ordusu, emniyet teşkilatı, Antep merkezli alternatif Suriye hükümeti ve bölgede her geçen gün artan Türk askeri tahkimatı ile birlikte düşünüldüğünde şu senaryoyu ciddiye almak gerekiyor: Önce “paralel devlet” oluşumu, ardından ilhak girişimi.

Kaynak: Al-Monitor

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org