‘Ekmek istiyorsak, barışı savunmalıyız’
Pazar, Nisan 5
Koronavirüs, Türkiye’de ekonomik krizi yeni bir boyuta taşıdı. Gazetemize konuşan ekonomistler Alp Altınörs ve Mustafa Sönmez ile HDP’li vekil Musa Piroğlu’na göre halkın bütçesi savaşa harcanıyor, bu da geriye yine kriz olarak dönüyor
Hüseyin Kalkan / Yadigar Aygün
Koronavirüs krizi üzerine açılan ekonomik paketler hükümetin halka çok cimri davrandığını, daha çok holdingleri gözettiğini gösterdi. Yoksullara vaat edilen kolonya ve maske bile ihtiyaç sahiplerine ulaşmazken, halka yardım etmek için inisiyatif alan belediyeler iktidarın gadrine uğradı. Tam koronavirüse karşı kampanya başlattıkları günlerde HDP’nin 8 belediyesine daha kayyum atandı. Halka yardım etmek için bağış kampanyası başlatan CHP’nin İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin hesapları bloke edildi.
Bu gelişmeleri nasıl yorumlamak gerektiğini uzmanlara sorduk. Alp Altınörs, iktidarın bu tutumunun sınıfsal bir tutum olduğunu, bu iktidarın hiçbir zaman halkı rahatlatacak bir adım atmayacağın söylüyor. Açıklanan paketlerin yoksullar için kozmetik tedbirler içerdiğini belirten ekonomist Mustafa Sönmez ise, “Erdoğan rejiminin bu konuda göz boyayan önlemlerle sorunu geçiştirmesi, Türkiye ekonomisinin kırılganlığının salgın sonrası iyice artmasıyla ilgili” diyor. HDP Milletvekili Musa Piroğlu halka cimri davranan Erdoğan hükümetinin, bu salgın günlerinde bile Suriye’ye asker gönderdiğini, Federe Kürdistan bölgesinin topraklarını bombaladığını vurguluyor.
‘İdeolojik tavır’
“Adını koymak lazım. Bu ideolojik bir tavır. AKP bir sermaye hükümeti, dolayısıyla sermayeyi kurtarmaya odaklanıyor” diyen Alp Altınörs, iktidarın işçileri, emekçileri kendine oy vermiş dahi olsa gözden çıkarmış olduğunu söylüyor ve bu durumu “Kapitalizmin bunalımı çok derin. Ya işçiyi kurtaracak ya zengini, bunun bir ara yolu yok ki. Kapitalistlerden yana bir hükümet, hiçbir zaman işcileri, emekçileri, köylüleri kurtaracak bir adım atmıyor” diye açıklıyor.
Altınörs’e göre, iktidar emekçi halkın hayatını kolaylaştıracak hiçbir adım atmıyor. Virüs kapma riskine rağmen emekçiler işe gitmek zorunda kalıyor. Altınörs, “Çalışmasa aç kalacak. Ücretli izine çıkarılmıyor. Kısa çalışma ödeneği diye bir şey getirdiler. O da maaşın yüzde 60’ı kadar, yüzde 40 kadar bir gelir kaybı oluyor. Temel ihtiyaçları bile karşılayamaz duruma geliyor” diyor.
Savaş ve sömürü
HDP Milletvekili Musa Piroğlu ise, bu iktidarın politikalarına ve iktidarın kendisine itiraz etmeden ne sağlık ne iş, ne de sosyal güvenceye kavuşmanın mümkün olmadığını söylüyor. Piroğlu, eleştirilerini şöyle sürdürüyor: “Türkiye halkları işçi sınıfı, yoksulları şunu kabul etmek zorunda: Savaş politikalarına itiraz etmeden, işçilere karşı yağma ve işsizlik sömürü politikalarına itiraz etmeden, bu ülkenin kaynaklarının rahatça yağmalandığı ekonomiye itiraz etmeden, bu iktidarın kendisine itiraz etmeden, ne sağlık, ne sosyal güvence, ne iş güvencesini, insani haklarını, demokratik hakları kazanma şansı yok.”
‘Toplumsal baskı artıyor’
Öte yandan, ekonomist Mustafa Sönmez, iktidarın kamuoyunun ağır baskısı altında olduğu, bu baskı daha da artarsa halktan yana bazı adımlar atamak zorunda kalacağını belirtiyor. Sönmez, şöyle devam ediyor: “Kamuoyunda sosyal yardım sağlanması konusunda giderek artan bir basınç var. İşyerleri kapanıp işsiz sayısı çığ gibi artarken rejimin, sosyal destek talebine kayıtsız kalması zor. Eninde sonunda yönetim, Türkiye ekonomisinin dış finansörler karşısındaki görünümünü daha da bozmak pahasına sosyal desteği sağlamak için para basmaktan kaçamayacak gibi.”
Savaş ve ekmek
Alp Altınörs, iktidarın yayılmacı bir politika izleyerek ekonomik krizi aşmaya çalıştığını, yayılmacılığın da askeri harcamaları artırdığını söylüyor. Altınörs’e göre Suriye’den sonra Libya’ya da asker gönderilmesi bu politikanın bir gereği. Altınörs, şunları ekliyor: “İktidar sahipleri, Libya’da bir şey elde edersek bu krizi orada aşarız diye düşünüyorlar. Libya petrol zengini bir ülke, dünyanın başta gelen petrol üreticilerinden. Trablus’taki hükümet ile bir-iki antlaşma yaptılar. Bu krizi böyle aşacaklarını düşünüyorlar. Yani Osmanlıcı bir yaklaşım. Osmanlı’nın topraklarına, Kuzeye değil, ama güneye doğru yayılma çabası içinde iktidar.” Altınörs, yayılmacı siyaset uğruna harcanan paraların şimdi ‘Evde kal’ denilen yoksul insanlara aktarılması gereken paralar olduğunu söylüyor: “Bunun için büyük paralar harcanıyor. Bu paraların Türkiye’de hangi yaralara merhem olacağını hepimiz biliyoruz. Bu paralar ‘evde kal’ denilen insanlara yardım için kullanılabilirdi. Halka yardım için dönüp yine halktan para toplanmazdı.”
İktidarın Kürt halkının talepleri karşısında her bölgede konumlandığını belirten Altınörs, bu tutumun Türkiye’ye ekonomik kriz olarak geri döndüğünü söylüyor. Altınörs, şu çarpıcı sözlerle ekonomik krizi özetliyor: “Kürtlere karşı bu savaş krizi ağırlaştırıyor. Bu anlamda eğer ekmek istiyorsak barışı savunmak zorundayız. Açlığı, yoksulluğu ortada kaldırmak istiyorsak barışı savunmak zorundayız. Barış akademisyenleri barış istedikleri için gadre uğradı, barış isteyenler her zaman baskı altında ama barış olmadan ekmek de olmuyor.”
‘Ekmek parası mermiye’
Musa Piroğlu da krizin nedenleri konusunda benzer tespitlerde bulunuyor. Devlet bütçesi denen şeyin kimsenin tekelinde olmadığını söyleyen Piroğlu, bütçenin doğrudan halkın parası olduğunu, devletin halka bu zor durumlarda bu parayı harcaması gerekirken, bağış kampanyası adı altında halktan para toplamaya kalkıştığını belirtiyor. Piroğlu, şunları ekliyor: “Ancak iktidar Suriye’deki savaşı devam ettiriyor. Suriye’deki savaşın ne anlama geldiğini onların doğrudan açıklamalarıyla dinliyoruz. Bir kurşunun, bir obüs mermisinin kaç para ettiğini bu hükümetin ortakları söylediler. Oradaki paralar IŞİD’çilere, Libya’daki cihatçılara aktarılıyor. Halk can derdiyle uğraşırken, tüm dünya ülkelerindeki hükümet yetkilileri halklarının can derdiyle uğraşırken BM dünya çapında ateşkes çağrıları yaparken Türk hükümeti yeni yeni öğreniyoruz ki Suriye’ye hala asker gönderiyor. Hala zırhlı birlikler, hala hava savunma sistemleri gönderiyor. Türkiye Libya’da hala savaşı kışkırtmak için elinden geleni yapıyor.”
Kriz uzun sürecek
Ekonomik krize rağmen askeri operasyonlara para aktarılmasını akıl dışı bir durum olarak niteleyen Mustafa Sönmez, işsizliğe ve sosyal korumaya dikkat çekerek şunları söylüyor. “Bir taraftan 4 milyon işsiz var, 2 milyon daha işsiz oluşacak. 6,5 milyona çıkacak işsiz sayısı, bunların hepsinin sosyal korumaya ihtiyacı var. Buna herhangi bir tedbir getirmiyor. Bunun yerine bağış gibi uyduruk yollara gidiliyor. Hâlbuki bütçeden özellikle asker, polis, diyanet harcamalarından kısıntı yapılarak belirli bir kaynak buraya aktarılması gerekir. Bu mümkündür.”
Sönmez, iktidarın bu krizi bir iki ay içinde aşılacak bir kriz gibi gördüğünü, oysa krizin 2021 yılına uzayacak bir problem olduğunu ekliyor.
Sonuçta, konuştuğumuz her üç isim, ülke kaynaklarının yoksul kesime aktarılması gerektiğini vurguluyor. Ancak iktidarın salgına rağmen halkın ihtiyaçlarını görmezden gelerek hala savaşa para aktarmaya devam ettiğini, bunun Türkiye’ye kriz olarak geri döndüğünü belirtiyor.
Savaş lobisi kazanıyor
Salgına karşı mücadelede harcanması gereken paranın savaşa aktarıldığını iktidar sahiplerinin itiraf ettiğini belirten HDP Milletvekili Musa Piroğlu, Türkiye halklarına şu mesajı veriyor: “Türkiye halkları, çalışanlar şunu anlamak zorunda; kendilerini salgınla yüz yüze bırakan, kendilerini salgınla sağlıksız koşullarda ölüm ve işsizlik kıskacı altında baskı ile yöneten bu iktidar buradan gelen parayı olduğu gibi savaşa aktarmaya ve savaş baronlarını beslemeye devam ediyor. Savaştan Erdoğan’ın dünürü Ethem Sancak, damadı Selçuk Bayraktar zengin oluyor. Bunlar bu ülkede bu savaşın yeni baronlarıdır. Bunlar gibi bir dizi insan daha bu savaşı fırsat bilip zenginliğine zenginlik katıyor.”
En tehlikeli kesim
Ekonomist Alp Altınörs de savaşın Türkiye’de bir savaş lobisi oluştuğuna dikkat çekerek krize rağmen savaşın sürdürülmesinin nedenleri üzerinde duruyor: “Askeri sanayi kompleksi çok tehlikeli bir olaydır. Özellikle özel sektörün eline geçtiği anda burjuvazinin bu kesimi savaş kışkırtıcı bir lobiye dönüşür. Bunlar sürekli savaş ister. İşte Baykar, BMC, özel sektörün elindeki savaş sanayi Türkiye için çok büyük bir tehlikedir. Buna son vermek lazım. Çünkü bunlar sıkılan her mermiden kar eder. Atılan her bombadan kar eder. Burjuvazinin en tehlikeli kesimini oluştururlar.”
Bütçe savaşa akıyor
Türkiye’de her geçen yıl savunma ve güvenliğe harcanan paralar artıyor. Türkiye’de savunma ve güveliğe ayrılan bütçe sağlığa ayrılan bütçeden kat kat daha fazla. 2016 yılından 2020 yılına kadar savunma ve güvenliğe harcanan bütçe 5 kat artmışken sağlığa ayrılan bütçe ise 2 kat arttı. Ayrıca, örtülü ödenekten savaş sanayine ne kadar para aktarıldığı ise bilinmiyor. (Bu tablodaki rakamlar bütçe verilerinden derlenmiştir.)
Kaynak: Yeni Yaşam