Suriye: Gerçek savaş, savaş bittikten sonra başlıyor – Hediye Levent

Hayatta kalmakla yaşamak aynı şey değil. Savaşa dair ölenler, ölü sayısı konuşulur ya hep, geride kalanlar için “Ölen öldü, ben şimdi nasıl tutunacağım?” sorusu kalıyor.

Savaş sonrası gerçek savaş

23 Temmuz 2020
Neredeyse 10 yıldır savaşı konuşuyoruz. Suriye’yi, Irak’ı, hatta Mısır’dan Libya’ya kadar Türkiye’ye uzak ülkeleri şehir şehir, kasaba kasaba ezberledik. Neredeyse herkesin ne olduğuna, haklıya haksıza dair fikri var. Herkes az ya da çok yıllardır süren savaşta taraflardan birini destekliyor, başarısına sevinip yenilgisine üzülüyor. Neden?

Hâlâ, insanların hayatlarında ayak basmadıkları coğrafyalara dair ateşli yorumlar yapıp, savaşlara heyecanla taraf olmalarını anlamakta zorlananlardanım.

İlla ki birileri “Ama demokrasi, acılar içinde inleyen insanlara destek vermek, insan hakları vs. vs.” diyecektir. İlkesel olarak doğru da, pratikte demokrasi kimin umurunda? Mesela, Türkiye’nin “Demokrasiiiiiii, insan haklarıııı” diye başlayıp, “Sünni kardeşlerimiz” diye devam eden söylemleri artık bir şeyleri açıkça ortaya koymuyor mu?

Gerçi Türkiye’nin demokrasi, insan hakları gibi söylemlerle savaşmayı göze aldığı ülkelere dönüşmeye başlaması ayrıca ironik, üzücü, tehlikeli… Neyse, konumuz bu değil.

Ya da ABD’nin bölgeye dair her gelişmeye taraf olmasını sağlayan, bir çeşit “Açıl susam açıl” söylemi de demokrasi. Ki, pratiğini Irak’tan sonra Suriye ve Filistin dahil bütün coğrafyada gördük.

Veya Rusya mı demokrasi, insan hakları, bölgedeki halkların daha iyi yarınlara uyanabilmesi için bütün varlığını ortaya koyuyor? Yazarken bile zorlandım ki, en azından Rusya’nın henüz böyle bir iddiası yok. Ama bölgedeki etkisi arttıkça Rusya da kendine has, duyduğumuzda “Evet, bunu Rusya söylemiştir” diyeceğimiz bir söylem bulacaktır.

Velhasıl, bu bölgede devam eden veya yeni başlayan çatışmaları, savaşları konuşurken bu söylemlere sığınmak artık komik hale gelmeye başladı.

Savaşla demokrasi gelmez, savaşın yıkıntılarından insan hakları filan çıkmaz. Şimdilerde 30-40 yaşında olanların bile gözünün önünde yaşanan birçok örnek var.

Zaten biraz aklı başında, biraz da tecrübesi olan her diplomat, siyasetçi, asker savaşla/silahla demokratikleşmenin filan sağlanamayacağını; hatta her savaş sonrası demokrasi, insan hakları gibi talepler için hayatını ortaya koyanların bile bu talepleri askıya almak zorunda kalacaklarını bilir.

Mesela Suriye’yi savaşsız, silahsız kademeli olarak dönüştürmek, kurumlarını yeniden yapılanmaya; insan hakları, basın özgürlüğü gibi konularda kendini yenilemeye zorlamak gayet mümkündü. 2000’li yılların başından itibaren üzerindeki yaptırımlardan sıyrılmak için Türkiye ve Türkiye üzerinden AB ile yakınlaşmaya çalışan, Sovyet kampındaki duruşunu hızla esnetmeye girişen bir Suriye vardı.

Suriye örneği üzerinden devam edelim en iyisi. Peki bugün nasıl bir Suriye var?

Savaş sonrası gerçek savaşın başladığı bir Suriye var artık Türkiye’nin yanı başında. Ama bölge ülkeleri ve dünyanın geri kalanı da güvende sayılmaz pek.

İnsanlar yeni suç türlerinden, 50 dolar çalmak için girdikleri evlerde çocuklar dahil bütün aileyi doğrayan gençlerden bahsediyor.

Şam’ın göbeğindeki çocuk çetelerini konuşuyorlar. Birçoğunun annesi veya babası olduğu için yetimhanelere alınamayan çocuklar ki, yetimhanelerdekilerin durumunu tahmin etmek için görmeye bile gerek yok.

Çalışmayı, nasıl ayakta durulması gerektiğini bilmeyen kadınların dramını anlatıyorlar. Kimisi ikinci eş olmuş, kimisi pes edip fuhuşa meyletmiş.

Aile içi şiddet, normalde dikkat bile edilmeyecek tersliklerde yaşanan öfke patlamaları, tahammülsüzlük, parçalanan aile bağları… O kadar normal ki artık…

Uyuşturucu ve alkol kullanımında patlama var diyor birçok kişi. Kullanım yaşının çok düştüğünü söylüyor herkes.

Savaş başladığında 6-7 yaşında olanlar şimdi üniversite, askerlik, evlilik çağında. Kendilerinden ve birkaç yaş küçük kardeşlerinden, akrabalarından korkuyorlar.

Çalışmak, topluma entegre olmak, mümkün olabildiğince normalleşmek isteyenleri çok zor ve onlarca engel bekliyor.

Kendi çevremde bana en çok sorulan sorulardan biri, “Savaş bitti ama insanlar nasıl botlarla Akdeniz’de boğulmayı göze alarak yola çıkabiliyor?” Daha iyi bir hayat ümidiyle.

Gerçek savaş, savaş bittikten sonra başlıyor. Hayatta kalmakla yaşamak aynı şey değil. Savaşa dair ölenler, ölü sayısı konuşulur ya hep, geride kalanlar için “Ölen öldü, ben şimdi nasıl tutunacağım?” sorusu kalıyor.

Suriye’de savaş sonrası yeni bir nesil, psikolojik ve fiziksel açıdan harap durumda milyonlarca insan var. Aslında biz bunu, yani savaş sonrası başlayan gerçek savaşı ve her bir dalganın daha da karanlık ve şiddetli dalgaları getirişini Irak’tan biliyoruz.

Şehirler yeniden kurulur, kuruluyor da. Bu, savaşın bittiği anlamına gelmiyor.

Bir yerlerde yapılacak savaşlar için ateşli nutuklar atıldığında bunları akılda tutmak gerekiyor. Bir de harabelerini temizlemeye ve yeni bir hayat kurmaya girişen coğrafyalarda artık insani, ahlaki ve duygusal açıdan birçok eşiği atlamış milyonlarca gençten oluşan yeni nesillerin olduğu da unutulmamalı. Gerçi onlar her halükarda birkaç yıl içinde kendilerini hatırlatacaklar.

Kaynak: Evrensel

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org