“Türkiye’yi yönetmek için militarizmle uzlaşırsınız” (Eren Keskin’le Söyleşi)

Ben, ordunun hiçbir zaman geri çekildiğine inanmıyorum. Militarizm, Türkiye’de her zaman yasama-yürütme-yargı kurumlarının belirleyici gücüdür. Hatta medyanın… Türkiye’yi yönetmek için militarizmle uzlaşırsınız. Baştan beri bir uzlaşma vardı; ama bu kadar iç içe geçme, (Erdoğan’ın) Cemaat’le ilişkisi bozulunca oldu.

Erene Keskin, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tahlil edebilen herkes gibi ben de bugün yaşadıklarımıza şaşırmıyorum” dedi.


Hukukçu, insan hakları savunucu ve yazar Eren Keskin, Kürt sorununa dair kötümserliğinin başlangıcını, “Ergenekon sanıklarının bırakıldığı gün” olarak işaretliyor. Keskin’e göre, ‘özür dilenerek’ yapılan bu tahliyelerin arkasında başka bir gerçek yatıyor: “Erdoğan iktidarını sürdürebilmek için Özel Harp Dairesi’yle, kontrgerillayla anlaşmaya vardı.”

Kürt sorunu, ifade ve düşünce özgürlüğü gibi alanlarda yıllarını vermiş bir hukukçu ve insan hakları savunucusu Eren Keskin. “Kürdistan” dediği için 6 ay hapis yatacak kadar da bedel ödemiş bir isim. Aynı zamanda Özgür Gündem’in eş genel yayın yönetmeni de olan Eren Keskin, Fatih Vural’ın sorularını cevapladı.

Eren Keskin’in Nokta dergisinde yer alan söyleşisi şöyle:

Kürt sorununa, Türkiye’deki en hâkim isimlerden birisiniz. Eren Keskin’in, Kürt sorununun çözümüne dair bugün nasıl bir ruh hali var?

Türkiye’de öyle bir devlet yapısı var ki ona teslim olmazsanız, istediğiniz kadar büyük bir oyla seçilip hükümet olun, sizi bir anda bitirebilir. O nedenle, 1990’ların bütün ağırlığını yaşamış bir insan hakları savunucusu olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tahlil edebilen herkes gibi ben de bugün yaşadıklarımıza şaşırmıyorum.

ŞAŞIRMAMAYI ÇOKTAN ÖĞRENDİM

O şaşkınlık duygusunu nerede kaybettiniz?

1990’larda da insanlar, Güneydoğu’da arabaların arkasına bağlanıp sürükleniyordu. O zaman hiç kimse söylediklerimize, hazırladığımız raporlara inanmıyordu. Bu nedenle sosyal medyanın ortaya çıkışını bir devrim olarak görüyorum. Sosyal medya sayesinde 90’larda anlatmak istediğimiz her şeyi bugün insanlara rahatlıkla ulaştırabiliyoruz.

Şaşırmamayı ne zaman öğrendim? O dönem, girdiğimiz otopsiler oluyordu. İnsanlara yapılan o işkenceleri, ölü gerilla bedenlerine tecavüzleri gördük. Onu gördüğünüz andan itibaren bu devletin yaptığı hiçbir şeye şaşırmazsınız!

Birçok arkadaşımız katledildi. Bunların başında büyüğümüz Vedat Aydın ve Musa Amca (Musa Anter) geliyor. Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları ve diğerlerini göz önünde bulundurunca devletin yaptığı hiçbir şeye şaşırmıyorum. Kendimi bildim bileli, bu mücadelenin içinde oldum olalı şaşırmıyorum.

KENDİNİ TEMİZE ÇIKARAN ‘GERÇEK DEVLET’ OLDU!

Çözüm sürecinde de bir karamsarlık payı var mıydı içinizde?

Her zaman! Ama kötümserliğimin en somutlaştığı gün, Ergenekon sanıklarının bırakıldığı gündü. Ben o gün bütün çevreme, “Erdoğan, Özel Harp Dairesi, Kotrgerilla’yla uzlaşmaya gitti. Artık çok kötü şeyler olacak” dedim. Yanılmadığımı da gördüm.

Özellikle hangi tahliyelerden sonra söylediniz bunu?

Veli Küçük’lerin, Levent Ersöz’lerin bırakıldığı zaman… Ergenekon davalarında haksızlıklar olabilir; ama o davada gerçekten katiller, insanlık suçluları da yargılanıyordu. Ama onlara “Size karşı yanlış yaptık” denilerek özür dilendi. Cemaat’le araları bozuldu diye, her suçu ona yıkarak, kendilerini temize çıkarmak istediler. Bence burada temize çıkan Erdoğan değil, gerçek devlet oldu!

CEMAATLE ARALARI BOZULUNCA ‘GERÇEK DEVLET’LE UZLAŞTILAR

Erdoğan, devletin kullanacağı bir aktördür sadece. Devlet kullanır ve bir gün biter. Bu devletin çok kemikleşmiş bir yapısı var. Ancak gerçek devletle uzlaşırsanız iktidar olabilirsiniz. Erdoğan bu uzlaşmaya vardı. Daha önce belki bu uzlaşma yoktu. Kendileri de bu kadar rahat değillerdi o yüzden. Cemaat’le araları bozulunca, devletle tam bir uzlaşmaya gittiler.

Erdoğan ve devlet arasındaki bağlantıya engel olan Cemaat miydi?

Bunu tam söyleyemem tabii; ama Erdoğan o zaman kendini çok daha güçlü hissediyordu. Çünkü bir güce dayanmak istiyor. O güç, Cemaat’ti. Onunla ilişkisi bozulunca da gerçek devletle uzlaştı.

“Gerçek devlet”ten tam olarak kastınız ne?

Militarist devletten bahsediyorum. Ben, ordunun hiçbir zaman geri çekildiğine inanmıyorum. Militarizm, Türkiye’de her zaman yasama-yürütme-yargı kurumlarının belirleyici gücüdür. Hatta medyanın… Türkiye’yi yönetmek için militarizmle uzlaşırsınız. Baştan beri bir uzlaşma vardı; ama bu kadar iç içe geçme, Cemaat’le ilişkisi bozulunca oldu.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR DEVRİMLE KURULMADI

“Ordu hiç geri çekilmedi” diyorsunuz yani. Peki, ne yaptı?

Türkiye’yi kuran, İttihatçı ideolojidir. Ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devrimle kurulduğuna hiçbir zaman inanmadım. Bir kopuş olduğuna inanmıyorum. Tam tersine, Ermeni soykırımını gerçekleştiren zihniyet yani İttihatçılar kurdu bu Cumhuriyet’i. Osmanlı Devleti’nin bütün mali borçlarını devralarak kuruldu Cumhuriyet. Bir devrim yalanı uyduruldu ve kırmızı çizgiler oluştu. Bu kırmızı çizgileri kabul etmeyen hiçbir parti, Türkiye’yi yönetemez. AK Parti ile CHP’nin Ermeni Soykırımı’na bakışları arasında hiç fark yoktur. Kürt sorununa bakış konusunda hiçbir farkları yoktur. Kıbrıs’taki askeri işgal konusunda hiçbir farkları yoktur. Erdoğan önceleri farklı görünse de şimdi çok net bir biçimde militer anlayışı temsil ediyor.

İTTİHATÇILIĞIN İSLAMCI KANADI AKP, TÜRKÇÜ KANADI CHP

Erdoğan ve AK Parti’nin İslamcı kökenini göz önüne alırsak, bu durum devletin kırmızı çizgilerine aykırı değil miydi?

Bir tarafta İslami görüş yanlıları, bir yanda Kemalistler… Hep bunların kapışmalarını izleriz. Bugün AK Parti ve CHP… Biz de aralarındaki kavganın gerçek olduğunu zannederiz. Oysa ikisi de devletin kırmızı çizgilerini savunurlar. İkisinin birbirine ihtiyacı vardır. Bu nedenle de gerçek devlet, aradan gerçek bir demokrasi çıkmasına izin vermez. AK Parti tabii ki İttihatçılığın tam bir temsilcisi değil; ama İttihatçılığın bir Türk-İslam sentezi olduğunu da unutmayalım. İslamcı tarafını AK Parti, Türk tarafını da Kemalistler, CHP oluşturuyor. İkisinin birbirine ihtiyacı var. Benim için Doğu Perinçek’in AİHM’deki davası çok önemli bir göstergeydi. Perinçek’e hem AK Partililer, hem de CHP’liler, bizzat duruşmasına giderek destek verdi. O nedenle aralarında bir fark yok, temel noktalar konusunda.

ERDOĞAN, ORDU İÇİNDEKİ ERGENEKONCULARIN İSTEDİĞİ GİBİ DAVRANIYOR

“Devlet, Erdoğan’ı kullanıp atacak” dediniz. Buna göre, devlet şu anda Erdoğan’ı nasıl kullanıyor?

Devletin şu anda Erdoğan’ın sınır tanımazlığından, öfkesinden, şımarıklığından yararlandığını düşünüyorum. Çünkü böylece gerçek devlet temiz kalıyor ve bütün oklar Erdoğan’a yöneliyor. İnsan hakları savunucuları Levent Ersöz’ü çok iyi tanır. Şırnak’ta görev yaparken, “Burası Şırnak Cumhuriyeti. Burada benim sözüm geçer” diyerek, canları katledilen ailelerin hesap sormasının bile önüne geçiyordu. Böyle bir adamı özür dileyerek serbest bıraktı, Erdoğan Hükümeti’nin hakimleri.

Öyleyse Erdoğan’ı sınırlayabilecek yegane güç, devlet mi?

Bence öyle.

Erdoğan’a çizilen sınır ne?

Bunu bence hiçbirimiz bilemeyiz. Şu anda hâlâ işe yarıyor. Bu devlet yapısının bitiremeyeceği hiç kimse yok. Erdoğan şu anda, ordu içindeki Ergenekon zihniyetinin istediği gibi davranıyor. O yapının işine geliyor.

TOTALİTER DEVLET, HALKI TESLİM ALMIŞ

Erdoğan’a destek veren yüzde 40 gibi büyük bir seçmen yapısının varlığını neye bağlıyorsunuz, bu değişime rağmen?

Din gibi çok önemli bir referansı var. Birçok insan, İstanbul ve Ankara’dan bakarak değerlendirme yanlışına düşüyor. Anadolu’ya gittikçe İslamiyet’in gündelik hayat üzerinde ne kadar etkili olduğunu görüyoruz. Erdoğan, İslami referanslarla insanları bir arada tutuyor. Çok iyi bir hatip. İlginç de bir toplumsal yapımız var. Totaliter devlet, halkı teslim almış. Türkiye’de bir günde barış da olabilir! Barışı istemeyen devlet, eğer isterse halkı bir günde barışa ikna da edebilir.

AKP’YE OYUNU DA VERSE, HER EVİN BİR GERİLLASI VAR

Erdoğan’la Kürtler arasındaki bağlar ne zaman kopmaya başladı?

Bölgeye çok gidip gelen bir insanım. Barış sürecinde insanların ne kadar umutlandıklarını hep beraber gördük. Ne zaman ki Erdoğan’ın barış süreciyle ilgili tavrı değişti, Kürtler de oylarını geri çekmeye başladılar. PKK’nin yapısını doğru değerlendirmeden, gerçek bir sosyolojik analize gitmeden Kürtleri anlamanız mümkün değil. Bakın, AK Parti’ye de oyunu verse her evin bir gerillası vardır. Çocuğu olmasa yeğenidir. Siz bunu yok sayıp, “Barış süreci artık bitti” diye bombalar yağdırmaya başlarsanız, o insanlara dokunur! AKP’ye de oy verse, dağdaki insanlar için “Bizim çocuk” der, insanlar.

“Katilime oy vermem” mi diyorlar?

Evet. Kürdistan’da şu anda olan kesinlikle budur. AKP’ye tavrın sebebi de budur. Daha önce AK Parti’ye oy veren insanlarla da konuşuyorum bölgede. “Bize yalan söyledi” diyorlar, Erdoğan için. Kürtlerin AKP’ye oy verme nedeni, dindarlıkları ve barışa inanmalarıydı. Sadece dindarlık yetmez. HDP’ye dindar Kürtler de oy veriyor. Bu nedenle biricik bir parti değil, AKP. Bunu anlaması ve Kürtleri kaybetmesiyle birlikte gittikçe faşizanlaştı.

PYD’NİN GÜÇLENMESİ, DEVLETİ RAHATSIZ ETTİ

Haziran ayında, AKP tek başına iktidar olamadığı andan itibaren Güneydoğu bir anda karıştı. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

Bunun sadece Türkiye ile ilgili olduğunu düşünmüyorum. Kürt sorunu, Ortadoğu’da dört ülkeyi ilgilendiriyor. Bunun Suriye parçasında, çok güçlenen ve meşrulaşan bir Kürt hareketi var. ABD’nin artık açıkça “Müttefikim” dediği bir PYD’den ve onun silahlı kolu YPG, YPJ’den bahsediyoruz. Bu durum, devleti çok rahatsız etti. Çünkü Türkiye’deki yapının da güçlenmesine bir neden olabilir diye bakıyorlar. İkincisi, AKP, Kürdistan’da büyük oy kaybetti. Devlet her zaman Kürtleri gözden çıkartmıştı da, Erdoğan da bu nedenlerle Kürtleri gözden çıkardı. Böylece onun gerçek yapısı ortaya çıktı.

ERDOĞAN EMPERYAL BİR ‘ILIMLI İSLAM’ PROJESİDİR

“Erdoğan’ı tanıyamamışız” doğru bir ifade mi?

Bence değil! Çok fazla kredi açıldı, Erdoğan’a. “Milli Görüş gömleğini çıkardık” derken de doğruyu söylemedi. HDP’ye ‘bir proje’ diyen Erdoğan’ın kendisi bir projeydi! Bu sadece Türkiye’de oluşturulmuş bir proje de değil. Emperyal güçlerin de ‘Ilımlı İslam Projesi’ adı altında seçtiği bir adamdı ve bu proje çöktü. Bu çöküşte Erdoğan’ın kişiliği de etkili oldu. Dizginlenemeyen bir yapısı olduğu anlaşıldı.

AVRUPA, SUÇ ORTAĞI

Batı bunu ne zaman anladı?

Erdoğan, Avrupa’yı, Türkiye’nin demokratikleştiğine inandırmıştı. Buna, Avrupa’da davet edildiğimiz çok sayıda programda tanık oluyorduk. Bir noktadan sonra insan hakları savunucusu olarak bizi çağırmamaya başladılar. Çağırdıklarında da “Hayır, siz yanılıyorsunuz. Türkiye artık demokratikleşti. Türkiye’de işkence yok, düşünce suçu yok” deyip, bize inanmadıklarını söylüyorlardı, Batılı meslektaşlarımız.

Bu noktada Avrupa’yı çok suçluyorum. Türkiye’yle birçok anlaşmaya imza attılar; ama hiçbir zaman demokratik bir baskı uygulamadılar. Suç ortaklığı yaptılar! Daha önce nasıl militarizmle suç ortaklığı yaptılarsa Erdoğan devletiyle de çok açık bir uzlaşma içinde oldular.

Erdoğan’la Batı’nın arasını açan, Suriye’deki politikalarının emperyalistlerle çelişmesidir. Erdoğan’a tavırları bundan ötürü. Diğerleri göstermelik. Devletlerin birbiriyle çıkar ilişkisi var. Ezilen her zaman aradaki muhalifler olur. O nedenle devletlerin tepkilerini güvenilir ve inandırıcı bulmuyorum. En fazla, bir açıklama yapıyorlar.

MİLLİ BİRLİK TARTIŞMALARI ANTİDEMOKRATİK

HDP’nin yüzde 13’lük bir oy alması, Kürt sorununun çözümüne dair bize ne vaat ediyor?

Bence HDP çok genç. Çok yeni şeyler söylüyor. Kendisini ifade etmemiş birçok insanın aidiyet kurabileceği bir parti oldu, HDP. Ben, milli birlik üzerinden yapılan her tartışmanın anti-demokratik olduğu kanısındayım.

Nasıl?

Ayrılma hakkı her zaman olmalı ve bunu savunabilmeli bir parti ya da kişi. Bir parti bağımsız Kürdistan’ı savunabilir. HDP bu anlamda yoluna bir Kürt partisi olarak da devam edebilirdi. Ama şu anlamda başarılı oldu: Türkler, Kürtler, Ermeniler birbinden çok kopmuştu. Özellikle azınlıklar politika yapamıyordu. İlk kez politika yapabiliyorlar. Trans bireyler ilk kez kendilerini ait hissederek, milletvekili adayı olabiliyorlar. HDP açtı bu alanı. Artık sosyal medya var. Yeni yetişen gençler, devletin eski, katı kurallarıyla yetişmiyorlar. Devletin verdiğinin dışında bir dünya olduğunu görerek büyüyorlar. O dünyaya hizmet edebiliyor HDP.

HDP, SOLCULAR İÇİN GEZİ’NİN BİR İZDÜŞÜMÜ

Bu dünyanın inşasında Gezi’nin payı var mı?

Büyük payı var. Gezi’de birlikte nefes almayı öğrendi insanlar. Taksim ilk defa o kadar güzel oldu. Bu güzelliği bir yerde devam ettirmek istediler ve o, HDP oldu.

Öyleyse HDP, Gezi’nin izdüşümü mü?

Solcular açısından bence öyle. Kürtler açısından tabii ki değil. Her zaman bir partileri vardı. Selahattin Demirtaş’ı çok yakından tanıyorum. Gerçekten demokrat bir insandır. Kırmızı çizgileri olmayan, her şeyi konuşabileceğiniz çok iyi bir hatiptir. Erdoğan’ı hiç sevmediğim halde, çok iyi bir hatip olduğunu kabul ediyorum. Selahattin, ondan çok daha iyi bir hatip olarak geldi. Erdoğan’ın bunu da kaldıramadığını düşünüyorum.

Demirtaş, Türkiye için büyük bir şans. Ayrıca İnsan Hakları Derneği’nden (İHD) geliyor. İHD, her zaman bir okul oldu. Biz birey olarak özgürleşmeyi İHD’de öğrendik. Türkiye’de korkunç bir Erdoğan nefreti var. Bu nefreti barındıranlar da en güvenilir insan olarak Selahattin Demirtaş’ı gördüler.

YARGI HİÇBİR ZAMAN BU KADAR FÜTURSUZ DAVRANMADI

Sadece “Kürdistan” dediğiniz için, 6 ay hapis yatmış bir insansınız. 14-15 yaşındaki çocukların, Cumhurbaşkanı’na hakaretten hapse atıldığı, gazetecilere aynı nedenle en çok sayıda davanın açıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu baskı ve tahammülsüzlük dönemini bir hukukçu olarak nasıl okuyorsunuz?

Türkiye’de hukuk sistemi her zaman çok bağımlıydı. Eskiden militarizme bağımlıydı. Genelkurmay savcıları çağırıp tavsiyede bulunurdu. Şimdi bağımlı olduğu merkezler çoğaldı. AKP’ye bağlı bir yargıçlar grubu var birçok yerde etkinler. Bu kadar fütursuzca soruşturmaların ve tutuklamaların olduğu başka bir dönem gerçekten görmedim. Devletin çok ağır baskılarını yaşadık. Kontrgerilla cinayetleri, gözaltında kayıplar, “Kürdistan” dediğimiz için cezaevine atılmamız, tehditler vs. O zaman bile bu kadar rahat ve fütursuz davranamıyorlardı. Şimdi “Cumhurbaşkanı’na hakaret” diye bir suç çıktı. Eskiden bu maddenin işletildiğini hiç görmedim. Erdoğan gerçek bir Cumhurbaşkanı değil ki! Sizde o havayı yaratmıyor.

Nasıl bir hava yaratıyor?

Dizginlenemeyen bir güç! Dünyanın sadece kendi varlığı etrafında döndüğünü düşünen ve işlediği suçlar ortaya çıkmasın diye her türlü kötülüğü yapabilecek olan bir güçten söz ediyoruz.

HAKİMLER VE SAVCILAR GÜÇ NEREDEYSE ORAYA DAYANIR

AKP’nin yargı dizaynı nasıl gerçekleşti?

Daha önce Cemaat eliyle de bir yargı kontrolü vardı. Bu bir güçler savaşı. Erdoğan ilk başta militaristlerle bir güç kavgasına girdi. Cemaat’le ilişkilerinin bozulmasından sonra da yargıda yangından mal kaçırırır gibi her yere insan yerleştirdi. Hakimlerin, Türkiye’de en okumayan kesim olduklarını düşünüyorum. Okumak için zamanları da yok. Onlar her zaman devletin hakimidirler. Bağımsız bir yargıç, savcı olabileceğine asla inanmıyorum. Hep devlete dayanırlar ve hep bir korkuları vardır. İşlerini kaybetmekten korkarlar. Burada sadece Sacit Kayasu’yu saygıyla anmak gerekiyor. 12 Eylül’le ilgili soruşturma açtı diye avukatlık bile yaptırtmadılar. Savcılar ve yargıçlar bu kadar bağımlı olunca, AKP’nin de kendisine bağlı yargıçlar bulması zor olmadı. Güç neredeyse, yargıçlar ve savcılar ona yaslanırlar.

Yargının bu bağlılığı, Erdoğan’a mı, devlete mi?

Her ikisine de! Çünkü şu anda devletin Erdoğan olduğunu düşünüyorlar. Hukukçular güç analizi yapmazlar. Şu anda Erdoğan’ı bir güç olarak görüyorlar ve ona bağlılar.

HUKUK DEVLETİNDE SULH CEZA’NIN BÖYLE YETKİLERİ OLMAZ

Sulh Ceza Mahkemeleri?

Bunlar özellikle kurulmuş mahkemeler. Büyük görevler verildi. Eskiden Sulh Ceza dediğimiz mahkeme, en küçük suçlara bakardı. Ama şimdi sorgusuz, sualsiz işler yapıyor. Bunun bir hukuk devletinde olması mümkün değil. Türkiye hiçbir zaman bir hukuk devleti olmadı; ama bu kadar da fütursuzca davranmadılar. Örneğin, İpek Medya’ya el konulması inanılmaz bir şey. Bu hangi demokraside olabilir? Ki ben aynı zamanda Özgür Gündem gazetesinin eş-genel yayın yönetmeniyim. Bizim gazetemizdir, bu coğrafyada en büyük baskıyı gören. Bugün medyanın geneline yapılan da inanılmaz bir baskıdır.

SONA DOĞRU YAKLAŞIYOR

Ergenekon’un şu anda aktif olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, düşünüyorum. Bugün Kürdistan’da, 90’larda gördüğümüz sahnelerin çok benzerlerini görüyoruz. Veli Küçük’ler boş durmaz! Şu anda bölgede onlara çok ihtiyaçları var! Özel Harekat, tamamen bu yapıdır. Erdoğan, bu yapıyla uzlaştı ve onları yardıma çağırdı. Onlara açık çek verdi, iktidarını koruyabilmek için. Tek yol, bu! Türkiye’de şu anda olan budur. Erdoğan, Özel Harp Devleti’yle anlaşmıştır. İkisi de birbirini temize çekerek varlıklarını devam ettiriyorlar.

Yine de Türkiye’de Erdoğan’ın düşüşünün önüne artık hiçbir şey geçemez. Bu mümkün değil! Emperyal güçlerle sıkıntıların olduğu son derece net. Şu anda Ortadoğu’da, Erdoğan’ın bütün projeleri iflas etmiş durumda. Türkiye’deki varlığını, Ortadoğu’dan bağımsız düşünemeyiz.

Bir öngörünüz var mı?

Sonunda kaçacağını ya da yargılanacağını düşünüyorum. Çok büyük suçlar işledi çünkü. “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten bir davam daha olacak belki; ama düşünce ve ifade özgürlüğüne dayanarak bunu söylüyorum. Sona doğru yaklaşıyor.
(NOKTA)

http://dayanisma.net/gezi/2015/11/03/eren-keskin-ozel-harp-dairesiyle-anlasan-erdogan-devletin-kullanacagi-bir-aktordur-sadece/

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org