Vicdani retçi Barış Bilen Atal, Vicdani Ret Derneği aracılığıyla kendisine askere gitmediği için kesilen idari para cezasını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Bu bireysel başvuruyla birlikte mahkeme önünde karar verilmek için beklediği bilinen vicdani ret başvurularının sayısı da 17 oldu.
Başvuruyu değerlendiren Vicdani Ret Derneği avukatlarından Gökhan Soysal, ilk başvurunun üzerinden 4 yıl geçtiğini belirterek bu sürenin artık makul bir süre olmaktan çıktığını vurguladı. Artık Anayasa Mahkemesi’nden vicdani ret hakkıyla ilgili olumlu veya olumsuz bir haber gelmesi gerektiğini söyleyen Soysal’a göre hakim militarist kültür yüzünden mahkeme, olumlu bir karar sonrası üzerinde oluşacak baskıdan çekindiği için karar açıklamıyor.
Bu konuda 0lumsuz bir karar verilmesi için yine Soysal’a göre pek mümkün olmamakla birlikte mahkemenin, özellikle OHAL koşullarında iyiden iyiye artan militarizmin de etkisiyle hukuken açıklanamayacak bahanelerle olumsuz bir karar da verebilir. Ancak o zaman İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru yapacaklarını belirten Soysal bu ihtimalde Anayasa Mahkemesi’nin etkili bir iç hukuk yolu olmadığı açığa çıkacaktır dedi. Bu durumda İHAM’a başvuru yapabilmek için yıllarca beklemek yerine Soysal, iç hukuk yolları etkisiz olduğu gerekçesiyle İHAM’a doğrudan da başvuru yapılabileceğini belirtti.
Hukuki Destek Vermeye Devam Edeceğiz
Güncel durumda idari para cezalarına karşı sulh ceza hakimliklerine yapılan itirazlar reddedilmekte, kararların kesinleşmesinin ardından vicdani retçiler tarafından Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılmaktadır. Bu durum kendisine sorulan Soysal, Vicdani Ret Derneği olarak haklarında idari para cezası kesilen veya askerlik şubesine yaptıkları vicdani ret başvuruları reddedilen herkese hukuki destek vermeye devam edeceklerini sözlerini ekledi.
Sadece özgürce yaşayabilmek için değil, yaşatmak için vicdani ret!
17. bireysel başvurunun sahibi Barış Bilen Atal ise “cinsiyetçilik, erklik başta olmak üzere türcülük, ırkçılık, milliyetçilik ve eril şiddet etrafına işlenen militer anlayışa karşı çıkıp, kendisine dayatılan militarist tahakkümu vicdanen reddeden bir birey olarak Anayasal haklarımı kullandığım için idarî yaptırımlara maruz kalmam ve kovuşturmaya tâbi tutulma ihtimalinin, öldürmek için eğitim almayı istemeyip yaşatmayı arzularken içine düştüğüm bu durumun, ne hukuk ne de mantık bağlamında bir yeri yok.” diyerek neden vicdani ret başvurusu yaptığını açıkladı.
Devamla Barış Bilen Atal sözlerine şunları ekledi: “Hiç bir şekilde içerisinde bulunmak istemediğim toplumsal cinsiyet rollerinin baskı uygulanarak, zorbalıkla bana dayatılması bir yana içerisinde yaşadığım, nefes aldığım Dünya’yı yok etmesine tahammül edemiyorum. Her ne kadar vicdani retçi olduğumu, hiçbir koşulda askerlik yapmayacağımı üzerine basa basa tekrar etsem de “asker kaçağı” olarak addedilmek, bunun üzerine her tutulan tutanağın içerisinde “uygulamada ele geçirilmek” gibi söylemlere maruz kalmak saçmalık. Ne kaçıyorum ne de ele geçiriliyorum.
Vicdani retçi olarak toplum içerisinde her an kriminalize edilme endişesiyle, ne sokakta huzurlu bir şekilde yürüyebiliyor ne de bulunduğum şehrin dışına seyahat edebilme özgürlüğünü üzerimde baskı olmaksızın yaşayabiliyorum. Toplum içinde, çok kolay bir şekilde “suçlu”, “şüpheli”, “tehlikeli”, “tehdit oluşturan” gibi yaftaların yapıştırılması ile yaşamam beklenemez. Hiçbir suç işlemememe rağmen, mahkûm edildiğim bu sivil ölüm ve mahrumiyet hâlinin ortadan kaldırılması, sosyal devletin bir yükümlülüğüdür.
Sulh Ceza Hakimliğine karşı itirazlarıma verilen cevaplar ise bütünüyle düzmece ve anlamsız. Hali hazırda var olan hukuk yasalarını örneklemelerle de dile getirmeme rağmen karşılığında kendi yasalarından bir haberleri yokmuş gibi yanıtlar: “…itiraz eden her ne kadar Anayasanın 2, 24, 25, 90 maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşme’sinin 9. Maddesi ve Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 18. Maddesi uyarınca sahip olduğu din ve vicdan özgürlüğü temelinde zorunlu askerlik hizmetini reddettiğinden ve buna bağlı olarak yoklama yaptırmamasına/askeri birliğe teslim olmama yönündeki davranışlarının, din ve vicdan hürriyeti kapsamında değerlendirilmesini talep etmiş ise de, söz konusu talebe ilişkin yasada herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşıldığından…”
Düşünce, vicdan, dini inanç, kanaat hürriyetine değinen diğer maddeleri geçelim diyelim Anayasanın 90. Maddesi açıktır ki “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”. Yasada bulunan hali hazırdaki bu düzenleme nasıl oluyor da “düzenleme bulunmuyor” denilerek geri çeviriliyor. “Ayrıca” bir düzenlemeden bahsediyor ise bunun belirtilmesi gerekir, kaldı ki “ayırca” bir düzenlemenin olmayışı bireye yapılan bu baskıyı hükümsüz kılmasının yanında bu “ayrıca” bir düzenlemenin – o kadar dosyaya ve Türkiye’nin adeletsizliğini kanıtlar nitelikte AİHM’nin kararlarına rağmen – bu zamana kadar yapılmamış olması da devletin suçudur.
Sulh Ceza Hakimliği’nin kesin kararının açıklandığı tebligatında ise itirazlarımın içerisinde yazıya döktüğüm herhangi bir şeye küçük bir karşılık dahi yok. Üzerime addedilen idarî yaptırımlara karşı başvuru yollarımın tüketildiğine dair Anayasa Mahkemesine dosyamı sunmuş bulunuyorum. Ama şunu da açıkça göz önüne sermeyi de es geçmemek gerekir, tüketilecek bir başvuru yolu bile yoktu ortada!
Sistem/iktidar kendi varlığının teminatı için söz söyleme hakkı veriyor. Hak istendiğinde kendi yasasındaki bağlamları kaydırıyor, uzatıyor çekiştiriyor. Sistem kendine dair bir olumsuz olay yaşadığında tanıklar susturulana, tanıklar yok edilene, tanıklar yok olana kadar hukuksal işlemi sürüncemeye alıyor. Bu baskı ve şiddet kültürünü her geçen gün daha fazla yaşıyoruz. Sesimizi yükselttikçe boğazımızdaki el daha da daralıyor. Ancak kendimiz gibi buna maruz kalanları gördükçe, birbirimize tanık oldukça, ağzımızı kapatsalar elimizi bağlasalar bile birbirimizin gözlerinin içlerine bakarak katlanabiliyor ve duruşumuzu bozmadan dayanışarak devam edebiliyoruz.”
Son olarak vicdani retçi Barış Atal “Sadece özgürce yaşayabilmek için değil, yaşatmak için vicdani ret!” diyerek sözlerini bitirdi.