MİT’in, TSK’nın ağır silâhlarına neden ihtiyacı olabilir?.. – Prof. Mustafa Erdoğan

Asıl görevi ‘’millî güvenlik istihbaratı oluşturmak’’, oluşturduğu istihbaratı ilgili makamlara iletmek ve ‘’istihbarata karşı koymak’’ olan bir kurumun, TSK’nın ağır silâhlarına neden ihtiyacı olabilir?..

Türkiye istihbarat devleti

24 Ocak 2021
Hatırlanacağı üzere, AKP iktidarı 2014 Mayısı’nda çıkardığı bir yasayla Millî İstihbarat Teşkilâtı’nı yeniden düzenlemişti. O münasebetle yazdığım bir yazıda şöyle demiştim:
‘’AKP sayesinde güvenlik ve istihbarat odaklı yeni bir devlet anlayışına geçmek üzereyiz. Düşününüz ki, bütün vatandaşları hem MİT’in gözetimi altına koyan hem de onları bu teşkilâta istihbarat sağlamakla görevli kılan, MİT’e terör örgütleriyle hiçbir siyasî ve hukukî denetime tabi olmayacak şekilde irtibat kurma yetkisi veren, bu teşkilâtın karanlık işler yapacak elemanlarını -hatta bu işlerde kendisine yardımcı olan özel kişileri de- sorumluluktan kurtaran, görmekte olduğu davaların niteliği gerekli kılsa bile mahkemelerin MİT’ten bilgi-belge-kayıt isteyebilmesinin önünü kapatan, yayın ve basım yasağı yoluyla teşkilâtın gizli-kapaklı işlerini kamunun bilgisinin dışına çıkaran… Kısaca her bakımdan lâyüs’el bir istihbarat teşkilâtı kuran bir kanunla karşı karşıyayız.’’
Öyle anlaşılıyor, Türkiye’nin muktedirlerine bu bile yetmemiş olacak ki, şimdi de yönetmelik değişikliği yapılarak MİT silahlandırılıyor.
Geçen hafta konuyu gündeme getiren CHP Milletvekili Y. Mansur Kılınç, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı bir yönetmelik değişikliğiyle, ‘’önleyici hizmet olan istihbarat faaliyetlerinin operasyonel düzeye çekildiğini, MİT Başkanına hem dış politikada hem de iç güvenlikte MİT yasasında olmayan görev ve yetkilerin verilmeye çalışıldığını’’ söylemiş. Ayrıca, aynı yönetmelikle ‘’Silahlı Kuvvetler, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı arasında ağır silahlar dahil her türlü taşınır mal devrine’’ imkân tanınmış. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak hepimizi ilgilendiren bu kadar hayatî bir meselenin sadece bir milletvekilinin dikkatini çekmiş olması ne kadar da acı bir durum!.. Böylesine vahim bir durum karşısında ‘’millet adına’’ ayağa kalkıp sesini yükseltme ihtiyacı duymayan bir muhalefetin, özellikle de TBMM’de temsil edilen muhalefet partilerinin ‘’milleti’’ sahiden temsil ettiği söylenebilir mi?.. Böyle bir muhalefetin demokrasi ve insan haklarıyla ilgili diğer iddia ve vaatlerine nasıl güvenebiliriz?…
Gerçi muhalefet partilerinin bu pasif tutumu şaşırtıcı değil. Öyle ya, 25 Ekim tarihli yazımda belirttiğim gibi, partisinin il başkanına yöneltilen ‘’FETÖ’CÜLÜK’’ isnadının doğru olup olmadığını MİT müsteşarına soran bir muhalefet liderinden ve ondan pek de farkı olmayan benzerlerinden böyle bir meselede inisiyatif almaları beklenebilir mi?..
Şimdi, en başta, asıl görevi ‘’millî güvenlik istihbaratı oluşturmak’’, oluşturduğu istihbaratı ilgili makamlara iletmek (MİT Kanunu, m. 4/a) ve ‘’istihbarata karşı koymak’’ (m. 4/g) olan bir kurumun, sayın milletvekilinin de işaret ettiği gibi, TSK’nın ağır silâhlarına neden ihtiyacı olabilir?.. Evet, MİT toplumsal olaylara mı müdahale etmeyi veya yurt dışında askerî operasyonlar mı yapmayı planlamaktadır?…
Yönetmelikte ‘’demokratik eylemler(in), terör ile aynı cümlede ve aynı anlama gelecek şekilde kullanılmış’’ olduğu da bildirildiğine göre; demek ki, gündelik hayatlarımız üzerindeki aralıksız gözetiminin menfî etkileri bir yana; demokratik siyaset şansını ortadan kaldırma potansiyeli de taşıyan ve düşünce hayatı ile birlikte genel kamusal tartışmayı dar bir cendereye sıkıştırmayı amaçlayan, hatta başta fikirler olmak üzere her türlü farklılığı suç (terör) olarak gören bir zihniyetin ürünü olan vahim bir düzenleme ile karşı karşıyayız.
Aslında, kuruluş kanununa dikkatle bakarsanız, MİT’in zaten bir kısmı kendi aslî işleviyle ilgili olmayan pek çok görev ve yetkilerle donatılmış olduğunu ve elinin –sivil, kamusal ve siyasal fark etmeksizin- her yere uzandığını, kısaca adeta devlet içinde devlet konumunda olduğunu görebilirsiniz. Üstelik, doğrudan doğruya Cumhurbaşkanına bağlı olduğu ve Cumhurbaşkanı da TBMM’ye karşı sorumlu olmadığı için, MİT etkili bir siyasî denetime tâbi değildir; hukukî denetimi ise zaten söz konusu bile olamaz.
Sözün kısası, eğer bir gün yeniden –mütevazi ölçülerde de olsa- demokratik rejime dönebilirse, demokratik aktörelerin en başta Türkiye’yi bu ‘’istihbarat devleti’’ görüntüsünden kurtarmaları gerekiyor.

Kaynak: Diyalog Gazetesi

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org