Nükleer savaş tehlikesi
8 Eylül 2017 11:34
Nükleer silahların ABD emperyalizminin nihaî ezici savaş gücü olarak depolanması, ABD’ye rağmen güçlenmek isteyen bütün devletleri nükleer silah geliştirmeye zorlayan temel etkendir. Kapitalist dünyada askeri güç dengelerinin nihaî olarak nükleer güç üzerinden belirlenmesi, imkanı olan bütün devletleri nükleer silahlanmaya teşvik etmektedir.
2. Dünya Savaşı’nın son günlerinde, 6-9 Ağustos 1945’te, teslim olması kaçınılmaz olan Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atılarak 200 bini aşkın insanın katli, dünya tarihinin en büyük vahşetlerinden birisidir. Bu, aynı zamanda, bugüne kadar atom bombalarının savaşlarda kullanımının yegane örneğidir. Japonya’ya atılan atom bombalarının esas hedefi, Hitler Faşizmini yenme onurunu neredeyse tek başına taşıyan Sovyetler Birliği’ydi. Soğuk Savaş’ın ilk eyleminin Hiroşima-Nagazaki olduğu, haklı olarak öne sürülür. Atom bombası, dünya devriminin hızını kesti, dünya askeri dengesini geçici olarak emperyalizm lehine döndürdü. 1949’a kadar ABD’de etkin bir savaş lobisi, Sovyetler’e atom bombası atılması için çalıştı.
Ne var ki, Sovyetler Birliği de 1949’da atom bombasını imal etti. Böylece ABD-SSCB nükleer dengesi oluştu. Sovyetler Birliği, ilkesel olarak “nükleer silahları ilk kullanan olmama” tavrına sahipti. Atom silahı, “emperyalizmin tehdidini önlemek için” üretiliyordu. SSCB, ABD’ye defalarca, nükleer füzelerin karşılıklı yok edilmesi teklifi sunmuştur.
ABD-Batı Avrupa emperyalizmi ile Sovyet-Çin sosyalist bloğu arasında ilk savaş Kore’de patlak verdi. Maalesef Adnan Menderes iktidarı eliyle ülkemiz de bu savaşta taraf yapıldı. Anadolu’dan toplanan yoksul halk çocukları, Kore’ye Amerikan çıkarları için ölüme yollandı. 1950’de başlayan sıcak savaş, 1953’te imzalanan ateşkesle durdu. Bu savaşla, Kore’nin ikiye bölünmesi kalıcılaştı. Kore yarımadasında halen barış anlaşması imzalanmamıştır, resmen savaş hali sürmektedir. Güney Kore’de otoriter, zorba neoliberal yönetimler, Kuzey Kore’de ise içe kapanmacı, milliyetçi, otoriter kolektivist yönetimler bâki kalmıştır. Kuzey Kore’deki rejim, Çin’deki devlet kapitalizminin bir türevidir. Esasen de Çin himayesi altındadır.
Kuzey Kore’de devletin resmi ideolojisi, Juçe Felsefesi’dir. Kim-İl-Sung’un geliştirdiği bu felsefe, iradeye ve özgüce büyük bir vurgu yapan, iradeyle her şeyin başarılabileceğini öngören idealist bir felsefedir. Bugün Kuzey Kore’nin sınırlı ekonomik gücünün çok ötesine taşan askeri gücü, bu felsefenin pratiğe geçirilişinin ürünüdür.
İşte Soğuk Savaş’ın 70. yıldönümünde, dünya döndü dolaştı, yeniden Kore üzerinden bir savaşın eşiğine geldi. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin nükleer silah geliştirmesi ABD tarafından savaş sebebi sayılıyor. Trump yönetimi Çin’le hesaplaşmasını Kuzey Kore üzerinden yürütüyor. Japon emperyalizmi bu krizden yararlanarak yeniden ordu kurmanın hazırlıklarını yapıyor. Ankara, tıpkı 1950’lerde olduğu gibi, K. Kore’ye karşı, ABD’nin yanında konumlanıyor. İnsanlık, Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana ilk kez yakın nükleer savaş tehlikesiyle karşı karşıya.
Nükleer silahların ABD emperyalizminin nihaî ezici savaş gücü olarak depolanması, ABD’ye rağmen güçlenmek isteyen bütün devletleri nükleer silah geliştirmeye zorlayan temel etkendir. Kapitalist dünyada askeri güç dengelerinin nihaî olarak nükleer güç üzerinden belirlenmesi, imkanı olan bütün devletleri nükleer silahlanmaya teşvik etmektedir.
Dünyada, bilinen nükleer başlıkların sayısı 15 bine yakındır. ABD’nin 6.800, Rusya’nın 7.000, Fransa’nın 300, Çin’in 270, İngiltere’nin 215, Hindistan ve Pakistan’ın 130’ar, İsrail’in 80 nükleer füzesi var. (Kaynak: SIPRI) Bu gerçeğe gözlerini yumarak bütün dünyanın Kuzey Kore’nin 10-20 nükleer başlığına öfkelenmesi son derece iki yüzlücedir.
Nükleer silah sahibi ülkeler, dünya barışının önündeki en büyük tehdittirler. Ne var ki, bu ülkelerin sayısı azalmayacak, sürekli artacaktır. Örneğin Türkiye’de, Erdoğan ve Bahçeli’nin nükleer enerji santrali sevdasının temelinde de nükleer silah geliştirme projesi yatmaktadır. Zira nükleer santrallerde uranyum zenginleştirmek, nükleer silaha giden yolun ilk basamağıdır. İran ise nükleer silah programını şimdilik (görünürde) durdurdu.
İnsanlığın geleceği için topyekün nükleer silahsızlanma şarttır. Nükleer silahlar da, nükleer enerji santralleri de koşulsuz yok edilmelidir. Kapitalizmin on yıldır aşılamayan küresel bunalımı, dünyamızı üçüncü emperyalist paylaşım savaşına doğru iterken, Albert Einstein’ın ünlü sözünü hep akılda tutmak gerekiyor: “3. Dünya Savaşı’nın hangi silahlarla yapılacağını bilemem. Ama dördüncüsünün taş ve sopayla yapılacağı kesindir”.
Kaynak: Gazete Karınca