Önce “savaşa hayır!” demek lazım – Hüsnü Öndül

Savaş var ve bu savaşın ekonomik temelleri ve maliyetleri var. Kimse sormuyor hükümete ve iktisatçılara ekonomi politikalarını değerlendirirken.

Devletin savaş harcamaları üzerine

20 Nisan 2023
Ecevit Hükümeti Sayın Kemal Derviş’e Türkiye ekonomisini emanet ettiğinde bir gerçeği öğrenmiş olduk kamuoyu olarak. O günlerde basına da yansımıştı. Devletin hesaplarında şeffaflık yokmuş. Açıklanan borçlardan ve bütçe açıklarından çok daha büyük miktarlarda harcamalardan ve şeffaf olmayan hesaplardan, alacaklardan/ borçlardan bahsedilmeye başlanmıştı.

Şimdilerde tekrar konuşuluyor ya…Yüzlerce milyar dolarlardan bahsediliyor, hesabı verilemeyen…Ben şahsen yolsuzluk, usulsüzlüklerin olduğunu, olabileceğini kabul ediyorum. Şeffaflık yok, demokrasi yok, hukukun üstünlüğü ilkesi rafa kaldırılmış, denetim mekanizmaları çalışmıyor, Sayıştay işlevsiz kılınmış. Tamam, bunlar var.

Bir de ekonomiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının “Ben ekonomistim” iddiası ve faiz/enflasyon üzerine kurduğu denklem var. Bu konularla ilgili fikir yürütenlerin ve siyasi partilerin atladığı bir realiteye işaret etmek istiyorum. O da şudur: Uygulanan ekonomi politikalar savaş olgusu, realitesi teğet geçilerek değerlendiriliyor.

Savaş var ve bu savaşın ekonomik temelleri ve maliyetleri var.

Kimse sormuyor hükümete ve iktisatçılara ekonomi politikalarını değerlendirirken.

Bu konuya kimse değinmiyor: Türkiye “Özgür Suriye Ordusu” ya da “Suriye Milli Ordusu” diye nitelenen bir askeri gücü finanse ediyor. Binlerce paralı askeri, Türkiye yurttaşlarının bilmediği koşullarda, yer ve zamanlarda finanse ediyor. Eğitiyor, barındırıyor, maaş veriyor, silah veriyor, cephane veriyor. Cumhurbaşkanı değinmişti. Binlerce insana çay çorba parası harcamıyor Türkiye Cumhuriyeti. Kurşun, silah, patlayıcılar kumdan toplanmıyor. En pahalı olan savaş araç ve gereçleridir ve bu harcamaların hangi miktarda olduğu bilinmiyor. Üstelik bu sadece Suriye savaşı ile sınırlı tarih olarak. Yani 2011’den sonraki zaman dilimine ait bir soru işaretidir. Daha geniş çerçevede bir zaman mekan dilimi düşündüğümüzde konunun öyle “Erdoğan gitsin Kılıçdaroğlu gelsin” şeklindeki bir denklem sorunu olmadığını anlayabiliriz. Ya da Suriyeliler gitsin demekle olmuyor. Suriyelilerin gelişi savaş olgusu nedeniyledir. Göç, mülteci olgusu savaş/lar tartışılmadan, hükümetin bu konudaki politikaları tartışılmadan anlaşılamaz.

Sisteme dair radikal şeyler söylemek lazım. Önce “savaşa hayır!” demek lazım. Türkiye’nin temel sorunu insan hakları ve demokrasi sorunudur, barış sorunudur demek lazım. Bu insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkasını da Kürt sorunu oluşturmaktadır. O zaman mesele aydınlanabilir. Çözüm yolunda barış yolunda mesafe alınabilir. Mesele şimdiye kadar terör meselesi olarak gösteriliyordu. Yaklaşık yüz bin insan silahlı çatışmalarda (sürdürülen savaşta) yaşamını yitirmiş durumda. Terör denilen şey savaş boyutlarındaki bir silahlı çatışma durumudur. Sebepleri üzerinde ciddiyetle durmak lazım. Altta yatan nedenler nelerdir? Etnik bir sorun mu var altta? Söylediğimiz gibi barış ve demokrasi eksikliği, yetersizliği midir çatışma nedenleri?

Daha geniş pencerelerden bakışlara ihtiyaç yok mudur?

Yok mu, sorunu anlayabilmek, tarif edebilmek ve çözümlere kapı aralayabilmek için, Galtung’ca, çatışmaları aşarak dönüştürebileceğimiz, başka türlü sözler, kelimeler, düşünceler?

Ne dersiniz?

Kaynak: Evrensel

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org