PROF. DR. NURHAN YENTÜRK YANITLADI
Askeri Harcamalarda NATO Kriterleri ve Türkiye
NATO üye ülkelere askeri harcamaları artırma çağrısı yapıyor. Prof. Dr. Nurhan Yentürk Türkiye’de iç güvenlik harcamaları eklendiğinde zaten NATO sınırının aşıldığını ve harcamalarda tam şeffaflık olmadığını söylüyor.
Haluk Kalafat İstanbul – BİA Haber Merkezi 09 Temmuz 2014, Çarşamba 15:22
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, resmi temaslar için gittiği ABD’de verdiği bir konferansta, üye ülkelerin savunma harcamalarını artırmaları gerektiğini söyledi. Rasmussen’e göre aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 24 ülkenin NATO’nun önerdiği gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYİH) yüzde 2 oranına ulaşmalı.
Rasmussen, NATO’nun savunma harcamalarının düşme eğilimini sorun olarak gördüğünü söylüyor ve bir süredir yüzde 2 sınırını işaret ediyor. Ancak İsveç Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) Mart 2014’te açıkladığı 2013 verilerine göre Türkiye’nin askeri harcamaları yükseliyor. 2012’de 16’ncı sırada bulunan Türkiye 2013’te 14’üncülüğe yükseldi ve GSMH oran 2,3 görünüyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi, Ekonomi Bölümü ve Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi’nden Prof. Dr. Nurhan Yentürk’e Rasmussen’in yüzde iki çağrısı ve Türkiye’nin askeri ve iç güvenlik harcamalarının bugün geldiği noktayı konuştuk.
SIPRI 2014 verilerine göre Türkiye’nin askeri harcamaları yükseldi ve GSYİH’ya oran 2,3 görünüyor. NOTA ile SIPRI verileri birbirinden neden farklı? NATO’nun yükseltin dediği harcamalar neleri kapsıyor?
NATO’nun askeri harcama tanımı SIPRI tanımına göre daha dar. NATO Milli Savunma Bakanlığını ve oradan emekli askeri ve sivil personelin emekli aylıklarını dikkate alırken, SIPRI tanımında ordu tarafından eğitilen paramiliter güçlere yönelik harcamalar da askeri harcamalar kapsamına alınıyor. Bu anlamda Türkiye’nin Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, köy korucularının maaşları gibi harcamalar SIPRI tanımında yer alırken NATO tanımında yer almıyor.
Rasmussen aynı açıklamasında “NATO istikrarsızlığa karşı bir sigorta poliçesidir. Tüm üyeleri primlerini ödemek zorundadır ve bu prim kısa bir süre önce yükseltildi” açıklamasındaki “prim” kavramından kastın ne olduğunu ise şu sözlerle açıkladı. Bu açıklamadaki primden kasıt nedir?
Dünya’da askeri müdahale gerektirecek riskli ortamların oluştuğunu, NATO ülkelerini tehdit ettiğini o nedenle de askeri harcamaların artırılması gerektiğini savunduğunu sanıyorum. Ancak bu istikrarsızlığın ortaya çıkmasında, güçlenmesinde ve sarmal haline gelmesinde askeri müdahalelerin, silah yardımlarının ve silah ticaretinin ne kadar etkisi olduğunun tartışılması gerekir. Tüm bunlara değinilmeden risk artığı için daha çok askeri harcama yapılması gerektiğini belirtmek bence ciddi bir sarmalın içine düşüldüğünü gösteriyor.
Türkiye’nin savunma harcamalarının GSYİH’ya göre düşme eğilimi görülüyor. Bunun nedeni nedir?
Türkiye’nin askeri harcamalarının GSMH’ya oranında bir düşme görülüyor. Bu düşme özellikle 2001 ekonomik krizi ve AKP iktidarından sonra kendini belirgin şekilde gösteriyor. 1990’lı yılların sonrasında GSYİH’ya oranı yüzde 4’lere varan bu oran SIPRI yöntemiyle hesaplandığında 2006 yılında yüzde 2,56 iken 2013 yılında yüzde 2,3. Ancak konuya askeri ve iç güvenlik harcamalarının toplamı açısından bakmak gerekiyor.
İç güvenlik harcamalarının GSYİH’ya oranı 2006 yılında yüzde 0,88 iken 2013 yılda 1,36’ya yükseliyor. Toplam güvenlik harcamaları olarak ele aldığımızda ise 2006 yılından 2013 yılına bir artış var. Çünkü 2006 yılında toplam güvenlik harcamalarının GSYİH’ya oranı 3,44 iken 2013 yılında 3,68 oluyor.
Türkiye’nin askeri alandaki harcamaları şeffaf mı, bu harcamaları izleyebiliyor muyuz?
2003 yılında yürürlüğe giren 5018 sayılı Kanun ile birlikte gerek askeri harcamaları gerek iç güvenlik harcamaları özellikle 2006 yılından itibaren büyük oranda ulaşılabilir durumda. Ulaşılmasında hala kısıtlar olan bazı harcamalar var. Son yılarda Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın yıllık gelir ve giderleri de açıklanmaya başlandı.
Öte yandan, bazı verilerin ulaşılabilir olması bunların şeffaf olduğu anlamına gelmediğini söyleyebiliriz. Verilerin şeffaf olmasından, verilerin uygulanan politikaların ve alternatiflerinin maliyetleri ve etkinlikleri bakımından kamuoyu ve tabii ki milletvekilleri tarafından izlenebilecek ve tartışılabilecek kadar ayrıntıda olmasını anlıyoruz. Örneğin biber gazına ne kadar harcandığını bilmiyoruz, Suriye’ye askeri amaçlı ne harcama yapıldığını bilmiyoruz. Bunlar yukarıda söz ettiğimiz harcamaların içinde yer alıyorlar ama özel olarak bu harcamalara ilişkin ayrıntıları bilmiyoruz. Milletvekillerinin soru önergelerine verilen cevaplardan da bu bilgileri öğrenemiyoruz.
Milli Savunma Bakanlığı’nın faaliyet raporları ve kamuoyu açıklamalarından harcamalarının yaklaşık yüzde 50’sinin personel harcamaları, yüzde 25’inin ise personel ihtiyaçlarına yönelik iaşe, ibade, yakıt, giyim, ulaşım, orduevi gibi harcamalardan oluştuğunu öğrenebiliyoruz ancak bunların ne kadar etkin ve verimli olarak harcandıklarını bilemiyoruz. (HK)