Beykoz’dan Sarp Sınır kapısına 52 günlük barış için yürüdüler
‘Karadeniz’de barış için yürünebileceğini göstermek istedik’
18 Kasım 2015 Çarşamba 23:52
Yannis V. Yaylalı / Demokrat Haber
Mustafa Aksoy ve Resul Kalyoncu, biri öğrenci ve gezgin, diğeri İstanbul Beykoz’da esnaf, iki arkadaş 29 Eylül 2015 günü tam 52 gün sürecek olan Beykoz’dan Sarp sınır kapısına barış yürüyüşü başlattılar. İki Karadenizli aktivisti harekete geçiren şey, kendi deyişleri ile “çözüm sürecinin sona ermesi ve çatışmasızlık durumundan savaş sürecine dönülmesi”.
Barışı sadece diğerini etkilemek olarak düşünmeyen aktivistler, “biz önce kendimizi değiştirmek için kendimiz ile yüzleşmek için yollara düştük, daha sonra ailemiz, komşularımız ve toplumumuz geliyor” dediler. Yürüyüş esnasında onlara aziz gibi yaklaşanlar, teşekkür ve tebrik edenler de olmuş, “neyin barışı, kimin barışı” deyip onları ‘terörist’ ilan eden de. “Her şeye rağmen Karadeniz’de barışa yürüdük” diyorlar.
Karadenizli iki aktivist ve arkadaşlarına başlattıkları barış yürüyüşünün son beş kilometresinde ulaşabildik. Telefon ile ulaştığımız aktivistlerden Rize Ardeşen doğumlu halen İstanbul Beykoz’da yaşayan öğrenci ve gezgin 23 yaşındaki Mustafa Aksoy ile yaptıkları barış yürüyüşünü ve barışı konuştuk.
Beykoz-Sarp sınır kapısı barış yürüyüşü güzergahı
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Mustafa Aksoy (23) Rize Ardeşen doğumluyum, şu an hala İstanbul’un Beykoz ilçesinde yaşıyorum. Üniversite öğrencisiyim, Kayseri’de sivil havacılık okuyorum. Aynı zamanda marangozum. Doğa sporları ile uğraşıyorum.
Şu an nerelerdesiniz?
Kemalpaşa civarındayız, yağmura yakalandık, şu an biraz yağmur durduğu için size dönebildim. Gerçekleştirdiğimiz barış yürüyüşünün son kilometrelerine yaklaştık.
Beykoz’dan Sarp sınır kapısına kadar sürecek olan barış yürüyüşüne başlama kararını nasıl aldınız?
Ben ve Resul Kalyoncu karar verdik. Bir akşam Resul ile sohbet ediyoruz, bana Karadeniz’e yürüyüşe çıkmak istediğini söyledi. Benim de dağcılık sporundan tecrübelerim olduğu için beraber yapabileceğimizi söyledim. Böylece barış yürüyüşü fikri ortaya çıktı.
Yürüyüşün amacı nedir?
Öncelikle söylemek gerekir ki hiçbir siyasi parti ya da görüşe angaje değiliz. Hiçbir siyasi partinin propagandasını yapmadan, devlete karşı herhangi bir söylemde bulunmadan, sadece insanların birbirlerine karşı saf sevgiyi sunmaları gerektiği, ön yargıların kırılması gerektiğini, barış ve sevginin saf sevgi ile olabileceğini anlatmaya çalıştık. Ön yargıları kırmaya çalıştık. Yürüyüş boyunca kendimizde ve çevremizde bakış açısını değiştirmeye çalıştık. Daha doğru, daha dürüst insan olmaya çalıştık. Yürüyüş boyunca aldığımız tepkilere bakınca bir nebze de olsa bunu başardığımızı görmekteyiz.
Sizden önce de çok çeşitli yürüyüş pratikleri var, birçok amaçla yürüyüşler oldu fakat ‘Barış’ için yola çıkılan yürüyüşlerde, “neyin barışı, kimin barışı, kimin savaşı” gibi tepkiler ile karşılaşılıyor, siz yol boyunca bu tür tepkiler ile karşılaştınız mı?
Tabi çok fazla bu tür şeyler ile karşı karşıya kaldık. Neyin barışı diye sorduklarında biz insanlara şöyle bir tanım sunduk insanlara, Biz bu yolda önce kendi vücudumuz, kendimizle barışıyoruz, kendimizi tanımaya çalışıyoruz. Kendimiz ile barıştığımız da, kendimiz ile yüzleştiğimiz de bunu insanlara da sunuyoruz. Bu bir zincir barış zinciri, herkes kendini düzeltecek ve böylece barış gelecek, öncelikle insanın kendi hatalarını, kendi yanlışlarını düzetmesi gerekir. Önce kendimiz ile barışacağız sonra tabiat ile yani doğa ile barışacağız. Bakın size ilk örneği vereyim Resul abi köpeklere karşı bir korkusu vardı, bu yürüyüş ile o korkusunu aştı.
Çok uzun zamandır yollardasınız, mutlaka yol hikayeleri biriktirmiş olmalısınız, bize en ilginç olanlarından birkaçını anlatır mısınız?
Bir yerde şöyle bir durum oldu, yürüyüşümüze olumsuz bakan “bu neyin barışı, hangi barış için yürüyorsunuz” diye bize soru soran milliyetçi bir abimizle karşılaştık. Biz ne kadar yürüyüşümüzü anlatsak da bizi dinlemedi. Bize ‘terörist’ muamelesi yaptı. Yanında ailesi vardı biz de hiç üstelemedik, annesi bize oğlumun şekeri var, ne olur mazur görün dedi. Biz de bu olayın üzerinde durmadık.
Rize Fındıklı’da niyetimiz Hopa’ya ulaşmaktı. Fındıklı çıkışında Artvin yönüne seyir halinde olan bir araba bir güzel yavru köpeğe çarptı ve kaçtı. İlk müdahaleyi yapıp yetkililer ile iletişim kurduk. 3 saat boyunca ne Arhavi Belediyesi ne de Fındıklı Belediyesi yavru köpeğe müdahale etmeye gelmedi. Fındıklı ilçesine dönerek veteriner getirdik ve köpeği alarak Fındıklı’ya döndük. Orada ilk müdahaleden sonra yaralı köpeği bırakacak bir yer bulamadığımız için iki öğrenci yürüyüşçü Ümit ve Aras Köpeği alarak Trabzon’a geri döndü.
Peki böyle olumsuz şeyler yaşadınız, tersi olaylar da yaşadınız mı?
Elbette oldu, biz şehir merkezlerine girerken, ne kadar yol yürüdüğümüzü ve ne kadar daha yürüyeceğimizi bizi takip edenlere göstermek için tabelalar önünde fotoğraf çekip, sosyal medyada paylaşıyoruz. Trabzon şehrine ulaştığımızı göstermek için Trabzon şehir tabelası ile fotoğraf çekip sosyal medyada paylaştığımızda, özellikle Doğu Karadeniz’de yaşayan insanlarımız, çok olumsuz tepkiler göstermişlerdi. Hatta bir ara orada bize saldırı olur mu diye düşünmedik de değil? Yine de ne olursa olsun yürüme kararı aldık. Biz çok olumsuz tepkiler beklerken, Trabzon sahil yolundan hiçbir olumsuz tepki görmeden geçtik. Bazen bazı şeylerin yanıltıcı olabileceğini de böylece görmüş olduk.
Sosyal medyadan aldığımız tepki üzerine yürümekten vazgeçmiş olsaydık bunu anlamayacaktık. Hatta sosyal medyadan bize ağıza alınmayacak hakaret edenlerin birkaçının telefon numarasını aldık, o arkadaşlar ile konuştuktan sonra yaptıklarından dolayı bizden özür dilediler.
“KARADENİZ’DE BARIŞ İÇİN YÜRÜNEBİLECEĞİNİ GÖSTERMEK İSTEDİK”
Barış bu coğrafyanın hala en can alıcı sorunlarından biri, bu yüzden barışı neresinden tutmaya çalışırsanız çalışın, biraz da onu tutmaya çalışanın elini yakan bir sorun, Karadeniz o meşhur ‘hassasiyetleri‘ ile bilinen bir bölge, etap olarak Karadeniz’i seçmenize ne etkili oldu?
Birkaç nedeni var aslında fakat temel nedenlerden biri yanımdaki Resul abi bu yolları daha önceden yürümek istiyordu. Ben de ona eşlik edebileceğimi söyledim. Biliyorsunuz üç yıla yakın zamandır silahlar patlamıyor ve ölümler olmuyordu. Hükümet ile PKK arasında bir ateşkes durumu vardı, bu durum bozuldu ve yine Türkiye’nin dört tarafına cenazeler gelmeye başladı. Savaş sadece burada değil nerede ise tüm dünyayı sarmaya başladı.
Biz de savaşlara tepkimizi göstermek için madem yürüyeceğiz, o zaman barış için yürüyelim istedik, ve yürüyüşümüzün adını “Beykoz’dan Sarp’a Barış Yürüyüşü” koyduk. Neden Karadeniz’i seçtik, savaşın olduğu bölgede yürüsek bunun elbette yine bir anlamı olabilirdi fakat asıl savaşın olmadığı yerlerde yürünmeli ve oralarda barışın anlatılması gerekiyor. Biz de tüm zorlukları göze alarak Karadeniz’de barış için yürünebileceğini göstermek istedik.
Doğuda barış için yürüsek çok iyi biliyoruz ki orada yaşayan halk bizi kucaklayacak, fakat burada Karadeniz’de “neyin barışı, kimin barışı” gibi sorular sorulmaya başlanacak, bunu biliyoruz, savaşın çok kötü bir durum olduğunu, en kötü barışın en iyi savaştan daha anlamlı olduğunu anlatmak için Karadeniz’i seçtik. İnsanlarımız empati ile dünyaya bakmaya başlayabilirler ise o zaman bu savaşı bitirebiliriz.
“BİZ UNUTMAYA HAZIRIZ YETER Kİ ARTIK BARIŞ OLSUN”
Yani empati gerekli değil mi? Bir yerde savaş varken bir başka bölgede suskunluk doğru değil öyle mi? Bölge’de olan savaşı Karadeniz’de konuşabildiniz mi?
Şöyle ilk basitinden ilk günlerimizde Dilovası’nda yaşlı bir amca ile tanıştık, kahvehanesi vardı oturduk çay içip sohbet ettik. Bu amcamız ağrı Doğubeyazıtlıydı. Doğubeyazıt’ta 90’lı yıllarda başından geçen bir olayı anlattı bize, komşularından 8 kişiyi polis-asker bir eve koyuyor, daha sonra o insanları diri diri orada yakıyorlar. Ardından buna tepki duyan halk polise saldırıyor ve 5 polis ölüyor. Basın ise bu durumu ‘teröristler beş polisi öldürdü’ diye veriyorlar. Tüm bunlara rağmen o yaşlı amca tüm bu yapılanları biz unutmaya hazırız yeter ki artık barış olsun dedi.
Barış’ın daha anlamlı olacağını düşünüyor değil mi?
Evet kesinlikle öyle, yine yürüyüş esnasında önce bize tepkili olan Fikret diye bir abimiz ile de yolda tanıştık, yaptığımız zafer işaretine tepki gösteren birisiydi. AKP’ye destek verdiğini söyleyen bir abimizdi ayrıca, Tır ile çalışıyor ve çözüm süreci başladığında sık sık bölgeye gidebildiğini ve sorun yaşamadığını fakat savaş başlayınca oraya gitmeye korktuklarını belirti. Burada işçiler ve halkın da savaşa tepkisi var.
Savaşlarda ölümler her yere eşit düşer, acı her tarafta aynıdır fakat bir taraf diğer tarafın acısını görmezden geldiğinde işte o zaman savaş devam eder değil mi? Barış yürüyüşü finali nasıl olacak?
Evet haklısınız, biz de bu anlayışsızlığı protesto ediyoruz. Barış yürüyüşünün finalinde özel bir şey düşünmüyoruz. Yolculuğumuzu tamamladığımızda otostop yaparak İstanbul’a geri dönmeyi düşünüyoruz.
Yürüyüşünüze destek nasıldı, belediye başkanları, ya da siyasi parti temsilcileri, sivil toplum örgütlerinden destek gördünüz mü?
Özellikle bizi karşılayan olmadı, iki gün önce Fındıklı belediye başkanı ile tanıştık. Bugün de Kemalpaşa belediye başkanı bizim ile görüşmek istedi. Burada onun ile görüşeceğiz.
Barış yürüyüşünden kareler
Kimse çıkıp sizinle ben de barış adına yürümek istiyorum demedi mi?
Yok olmadı, zaten kurum adına böyle bir talep olsaydı biz kabul etmezdik, fakat kişi olarak, birey olarak herkes yürüyüşümüze katılabilirdi.
Siz barış için 52 gündür yollardaydınız, edindiğiniz deneyimleri nasıl aktaracaksınız?
Tabi ki şöyle, benim zaten edebiyat ile uğramışlığım var, ben zaten yola çıkarken Resul Abi’ye ben bu yolu, bu deneyimi kitaplaştırırım demiştim. Başında dediğim gibi de yapacağım, bu kitabı yazacağım gelirini de kimsesiz çocuklar vakfına bağışlayacağız. Amacımız deneyimlerimizi aktarmışken, belki sokakta yaşayan bir canı da kurtarmış oluruz diye düşünüyorum.
Peki sonra ne yapacaksınız? Yaptığınız bu yürüyüşü ve sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacak mısınız?
Barış yürüyüşünün şimdilik buradaki etabı sona erdi. Bizim barış yürüyüşümüz elbette bitmeyecek. Önümüzdeki sene Hakkari Şemdinli’ye yürümek istiyoruz. İstanbul’a döndüğümüzde biz özellikle bir şey yapmayı düşünmüyoruz. Tabi bir haber ajansı gelir, bir gazete televizyon gelir ve meramımızı sorarsa elbette anlatırız. Yoksa bu etap üzerine kitap çıkıncaya kadar başka bir şey yapmayı düşünmüyoruz.
Peki biraz da yürüyüşünüzün tekniği üzerine konuşalım mı? Yürüyüş boyunca nerelerde konakladınız, herhangi bir yaralanma durumu oldu mu? Mesela çantanıza neleri alıp yola koyuldunuz?
Çantamızda ana hatları ile uyku tulumu, mat, ocağımız, suluğumuz, şarjlarımız, ilk yardım çantası var. Yürürken yaşadığımız sorunlara gelince, kas gerilmeleri, uzun yürüyüşe bağlı olarak, ayaklarımız sus topladı. Dağcılık sporu bilgilerim var. İlk yardım konusunda da öyle, bu yüzden yaşadığımız bu küçük sorunları bu şekilde hallettik. Öyle büyük sorunlar zaten yaşamadık. Bir tek Trabzon’da bize katılan Muhammet Ali arkadaşımız aşırı yağmur ve rüzgara maruz kalma durumundan havale geçirdi, ona yardımcı olduk, onun dışında herhangi bir sorun yaşamadık. Genelde çadırlarda kaldık, belki bir ya da iki kez otellerde kaldık. Benzin istasyonu ve benzeri kamyoncuların kaldığı tesislerde kalmaya çalıştık.
Sizi kimse misafir etmedi mi?
Hayır biz prensip olarak böyle bir şeye karşıyız, yürüyüşümüzün başından sonuna arabaya da hiç binmedik, evlerde de hiç kalmadık. Hatta bir hikayemiz de var. Biz Akçaabat’ta Resul abilerin aile yemeğine yetişmeye çalıştık. Fakat baktık yemeğe yetişemiyoruz, bir arabaya binip gittik yemeğimizi yedik. O gece otelde kaldık ve sabah tekrar taksiciye bizi aldığı yere bırakmasını söyledik. Taksici “kim anlayacak geri dönmeyelim, buradan devam edin” dedi.
O zaman dedik bu yürüyüşün anlamı ne, yalan hurda ile iş mi yürür, ve kaldığımız yere geri döndük.
Yürüyüş boyunca size destek veren kaç kişi oldu?
Yürüyüş boyunca 10 kişi bize eşlik etti.
Barış için attığınız her adım için teşekkür ediyoruz, barış ile kalın..
Sağ olun. Barış kazanacak, ne olursa olsun barış kazanacak..