04 Eylül 2014, 10:18
Türkiye’de sadece vicdani retçiler değil, her gün yüz binlerce insan, askerlik yapmadıkları için hep bir tedirginlik ile hayatın içinde yol alırlar. İşe, okula, eve, gezmeye, tatile, fırına ekmek, markete yumurta, gazete almaya giderken de yaşıyor bu sıkıntıyı. Ben de bir vicdani retçi olarak bu yüz binlerce insan içinde sadece bir kişiyim. İlk tutsaklık hayatımdan sonra sokaklara tekrardan merhabam İstanbul’da oldu. İlk zamanlar Bağcılar’da otuyorduk, bizim eve giderken kendime güzergâhlar ayarlamıştım.
Newroz, 1 Mayıs, 15 Ağustos gibi günlerde mahalle baya bir hareketli olur, bazen haftalarca çevik kuvvet, polis mahalleyi abluka altında tutardı. Böylesi zamanlarda ben başka bir durakta iner oradan eve yürürdüm. Benimle benzer şeyleri yaşayan çok insanın olduğunu biliyordum yaşadığım bu mahallede. Bu süre zarfında Dut Ağacı Kolektifi çalışmalarını ofis üzerinden yürütüyorduk, ofisimiz bir ara Sirkeci, sonra Tarlabaşı’nda oldu. Dahil olduğum savaş karşıtları grubu toplantı, etkinlik ve eylemleri için bir şekilde yolum sık sık Taksim’e düşüyordu. Polis noktalarını iyi öğrenmiştim. Hangi saat içinde nereden gitmeli konusunda bir hat belirmişti kafamda. Akşam olmadan ben ofis, toplantı, iş her ne ise, arkamda bırakıp evin yoluna koyulurdum, geceler daha kötü olurdu, bir yerde, orada burada kontrole denk gelme ihtimali daha çoktu.
GBT (Genel Bilgi Toplama) kontrolü yapıldığında alıp götürülme durumu vardı. Haliyle bu götürülme hallerini hiç sevmiyordum. Sonrasında Avcılar’a taşındık ve kendime güzergâh belirleme burada da devam etti. Bir şekilde polisin GBT’sine düşmeme çabasıydı bunlar. Ancak hayat korkuların üzerine gidersen sana dairdir diye de bir saik hep içimde vardı. Bunu daha güçlendirmek gerekiyordu. Son iki yıldır artık GBT için özel sakınma hallerini bir kenara bıraktım. Biz vicdani retçiler genelde geceleri yolculuk yapmayız, bir kente gittiğimizde otellerde kalmayız. Sonuçlarını çok iyi biliyoruz. Böylesi sakınmalarımı bir kenara bıraktım. Önceki yıl Vicdani Ret Derneği’nden doğru katıldığım bir eğitim çalışması için Ankara’ya gittim ve orada otelde kaldım. Sabah 5.00’te polisler otele geldi, “bakayasınız” dediler, vicdani retçiyim demem bir şeyi değiştirmedi, “tutanak hazırlayacağız, imzalarsınız gideriz”, dediler, öyle yaptık. İmzaladım, gittiler. Bu tutanak 15 gün içinde herhangi bir polis karakoluna gitmemi söylüyordu. Gitmedim.
İkinci otel vakam ise bundan iki hafta önce Urfa’da oldu. Gene 05.00 gibi resepsiyondan odam arandı, biliyorum artık durumu, onun için daha bir rahat ve de hazırlıklı indim. Aynı rutin; “Türkiye’de vicdani ret diye bir şey yok, biz bir tutanak hazırlayacağız, siz onu imzalayın biz gideriz”. Bir kez daha öyle oldu. Son durumu ise dün yaşadım. İspanya’ya gitmek için çantamda pasaport Beşiktaş polis karakoluna gittim. İşlemler için kimlik verdim, “Ercan bey bakayasınız, işlem yapmak zorundayız”, dediler, yapın dedim. Tutanak hazırladılar, ama bu kez, ben bunu imzalarım ama altına ‘bakaya değil, vicdani retçiyim’ şerhini düşerek dedim. Kendi amirleri ile konuştular ve tamam dediler. Ben karakoldan çıktım daha yüz metre yürümeden tekrar aradılar tutanak üzerine aldıkları telefonumdan.
Gittim, “bu şekilde olmaz”, dediler. Ya önceki gibi, onların hazırladığı gibi olacak ya da savcılık ile çözmek zorunda kalırmışım. Bu ara avukatım ile konuştum, kabul etmedim. Bu şekilde olmalı dedik. Ve uzun yıllar sonra bir kez daha nezarethane parmaklıklarını gördüm, bu kez bir adım ötesinde idim ama. Bir otuz dakika kadar savcılık ile görüşmelerini bekledim. Savcılığın tavrı ne ise ona göre bir seyir izleyeceklermiş. Alıkonulma ya da askere çağırma ihtimalleri olduğunu söylediler. Bekledim imzamı değiştirmeden. Sonunda “buyurun gidebilirsiniz” dediler.
Böylelikle GBT ile imtihanımda yeni bir süreci daha geride bırakmış oldum. Kendi deneyimimden öğrendiğim üstüne üstüne gitmeli…
[email protected]