VR-DER Eşbaşkanı Argun: Vicdani Ret İnsan Hakkı Olarak Tanınana Kadar Mücadele

15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde saat 12.00’de Cezayir toplantı salonunda bir basın toplantısı gerçekleştireceğiz. Derneğin bir yıllık bilançosunu açıklayacağız. 17 Mayıs Cumartesi günü Kadıköy’de bir yürüyüş gerçekleştireceğiz. Saat 12.00’de Boğa Meydanı’nda toplanıp, Kadıköy Çarşı içinde yürüyüş düzenleyip, İskele Karakolu’nun önünde “Kaçak değil, vicdani retçiyiz” başlıklı bir açıklama yaptıktan sonra, vicdani ret açıklamaları gerçekleştireceğiz.

‘Vicdani ret insan hakkı olarak tanınana kadar mücadele’

Ruken ADALI / İSTANBUL
Güncellenme : 13.05.2014 08:12
Vicdani Ret Derneği Eşbaşkanı Merve Argun, 1989 yılından bu yana yürütülen vicdani ret mücadelesinin kazanımlarına dikkat çekerek “Ancak vicdani ret hala bir insan hakkı olarak tanınmadı. Bu hakkın tanınması için mücadelemiz sürüyor” dedi.

Vicdani Ret Derneği (VR-DER), geçtiğimiz yıl Vicdani Retçiler Günü olan 15 Mayıs’ta kuruldu. 120’yi aşkın üyesi bulunan derneğe üye olmak için illa da vicdani reddini açıklamak gerekmiyor.

Vicdani reddin toplumsallaşması mücadelesinin bir adımı olarak kurulan dernek, “zorunlu askerliğin reddi yönünde kampanyalar düzenlemeyi, ‘kaçak’ ya da ‘firari’ olarak suçlananlarla dayanışmayı, vicdani retçilerin yargılandığı ‘halkı askerlikten soğutma, emre itaatsizlik’ gibi davalarda hukuki destek sunmayı, şüpheli asker ölümlerini takip etmeyi, bunların asıl sorumlusu olan militarizmin ortadan kaldırılması için kamuoyu yaratmayı, savaşın bütün unsurlarına karşı çıkmayı” görevleri arasında sayıyor.

Bunları kabul eden kadın ya da erkek derneğe üye olabiliyor. Üyelerin yarıdan fazlası da kadın. Dernekte kadınların eşit temsiliyetini güvencelemek açısından eşbaşkanlık sistemi de var.

Derneğin verilerine göre, en az 750 kişi vicdani reddini açıklamış durumda. Ancak “asker kaçakları”nın sayısı 600 bine yakın. “Asker kaçakları”nın yanı sıra, 2 milyonun üzerinde kişi de askerliğini ertelemiş durumda.

Askere gitmek istemeyen yüz binlerce erkeğe rağmen, vicdani red hakkı devlet tarafından tanınmış değil.

15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü öncesinde Eşbaşkan Merve Argun, vicdani retçilerin bugünkü durumunu ve vicdani ret hareketine ilişkin olarak ANF’nin sorularına yanıt verdi.

Merve, öncelikle senden başlayalım… Sen neden ve hangi gerekçeyle vicdani retçi oldun?

Vicdani retçi İnan Süver’in İzmir’de askeri cezaevinde tutulurken, her hafta ziyaretine gidiyordum. Kürt olduğu ve askeri cezaevinde tutulduğu için çok fazla işkenceye maruz kaldı. Onun ve eşi Remziye’nin neler yaşadığını, bu durumun ailenin tamamını nasıl etkilediğini gördüm. Orada, şunu fark ettim: Zorunlu askerlik bireysel olarak İnan’ın sorunuydu ama yalnızca İnan’ı etkilemiyordu. Bağlı olduğu bütün insanlarını etkiliyordu. İzmir’de Barış İçin Vicdani Ret İnisiyatifi olarak cezaevinde bir açıklama gerçekleştirirken, silah doğrultuldu, içeriye girerseniz ‘Vururuz’ denildi. Bunların her biri askerliğin nasıl bir kültürün parçası olduğunu, aslında büyük kültürün ise ne olduğunu çok açık gösterdi. Bir kadın olarak bu meseleyi düşünmeye başladığınızda daha da farklı olarak değerlendiriyorsun. Örgütlenmiş, kurumsallaşmış bir şiddet var ve kadınların yaşamının her alanına müdahale ediyor; aile, eğitim kurumları, toplumsal cinsiyet rolleri ile birlikte bu şiddetin farklı farklı yerlerden her zaman mağduru olmak zorunda bırakılıyorsunuz. Ben de bu maruz kaldığım şiddetin her bir parçasına reddediş olarak vicdani reddimi açıkladık. Total ret olarak da adlandırılabilir. Ancak ısrarlı bir şekilde vicdani reddi kullanmamızın sebebi şuydu: Bu topraklarda yıllardır süren bir savaş vardı ve vicdani ret savaşı, zorunlu askerliği reddetme durumu savaşı sonlandırabilecek bir adımdı.

Kadınların genel olarak vicdani ret gerekçeleri, seninkine benzer mi?

Genelde antimilitarist bir temele dayanıyor. Elimize silah alacak bir noktaya dayatılmadığımız için yalnızca bu noktaya dayanarak vicdani retlerimizi açıklamıyoruz. Tabi ki bu noktayı ısrarlı bir şekilde vurguluyoruz ama genelde birçoğumuzun ki antimilitarist arka planlara sahip olan retler oluyor. İsrail’deki gibi elimize silah almak zorunda bırakılsaydık, farklı gerekçelerle vicdani reddimizi açıklardık ama bu topraklarda anlattığım şekilde gerekçeler oluyor.

‘DAHA AZ BASKI UYGULANIYOR’

Bir karşılaştırma yaparsak, örneğin 5 yıl öncesine göre, gençlerin vicdani redde ilişkin yaklaşımında bir değişiklik söz konusu mu?

Bir değişim var elbette. Bunu somut olarak görmek mümkün. Son yıllarda vicdani retçilerin cezaevlerinde karşılaştıkları baskılar eskisi kadar sert değil. Önceden daha uzun süren tutukluluk süreçleri vardı, daha şiddetli işkencelere maruz kalıyorlardı. Şu anda bundan biraz daha farklı. Daha kısa tutukluluk süreleri var. Onur Erdem, tutuklanan son redçilerden biriydi, 3.5 ay sonra serbest bırakıldı. Cezaevine konulduğu için tüm vicdani retçilerin yaşadığı temel sıkıntıları elbette yaşadı ancak doğrudan işkenceye maruz kalmadı. Bu noktada eskiye göre daha rahat bir şekilde tutukluluk süreçlerini atlatabildiklerini, bu yüzden de insanların daha cesaretli bir şekilde vicdani retlerini açıklamaya karar verdiklerini söyleyebiliriz.

Vicdani retçilerin yaşamı “sivil ölüm” diye tanımlanıyordu. Bu anlamda bir değişim söz konusu?

Vicdani ret, bir erkeğin askere gitmemesi durumu ve bireysel yaşamını etkileyebilecek sorunlara neden olabiliyor ne yazık ki; ikamet adresinde kalamamak ya da çocuğunu okula kaydedememek gibi. Geçtiğimiz aylarda başlayan GBT aramaları yeniden bu tehdidi gündeme getirdi. GBT sorununa kadar, vicdani retçiler ya da ‘asker kaçakları’ gündelik yaşamlarını devam ettiriyorlardı, doğrudan bir etkilenme olmadığı sürece. Ama GBT aramalarından bu yana insanların tedirginliği yeniden ortaya çıkmaya başladı. Maruz kalacakları bir aramada gözaltına alınarak askere götürüleceklerini düşünerek, hareketlerini kısıtlayarak, kendi içlerinde bir güvenlik önlemi almalarına sebep oldu. Aslında böyle bir durum söz konusu değil çok fazla. GBT’de yakalanan bir ‘asker kaçağı’nın doğrudan alınıp, kışlaya götürüp onu doğrudan asker yapmak gibi bir durum söz konusu değil.

‘GBT İNSANLARI KAYGILANDIRDI’

“Asker kaçakları”nın “Genel Bilgi Taraması/GBT” denilen sistemde yeniden görünmesini neye bağlıyorsunuz?

Çok fazla asker kaçağı var. TSK, 500 bin olduğunu söylüyor. Ancak bizim tespitlerimize göre; bu rakam bir milyondan fazla. Bu rakamı düşürmeye yönelik bir girişimdi. Belki devlet ‘Çatışmalar sonlandı, bu süre içinde hangi genci askere alırsak, o itaat kültürüne dahil edersek, o kadar kardır’ diye de düşünmüş olabilir.

Hala yasalarda vicdani ret hakkı tanınmıyor. Ancak, az önce senin de bahsettiğini, pratik uygulamada bir ‘yumuşama’ görünüyor. Bu kısmen pratik iyileşmeyi neye bağlıyorsun?

Hala sürmekte olan mücadeleye bağlıyorum. 1989 yılında ilk vicdani ret açıklandığında, insanlar çok büyük baskılara maruz kaldılar. Cezaevlerinde işkence gördüler, açılan dernekler kapatıldı, kurucuları hakkında davalar açıldı. Ama buna rağmen insanlar vicdani ret alanında örgütlenmeye ve mücadele etmeye devam ettiler. Bizim dernek öncesinde de içinde bulunduğumuz Barış İçin Vicdani Ret Platformu ya da Kürt Vicdani Ret Hareketi gibi örgütlenmelerin ortaya çıkması, hem insanların yeniden kendilerine güven kazanmalarını sağladı, hem de vicdani retçilerin bu kadar örgütlü davranması, maruz kaldıkları baskıya karşı susup sinmemeleri, bu baskı karşısında durup direnmeleri de devletin kendi mekanizması içinde de bir çaydırıcılığa sebep oldu. Uzun yıllardır her vicdani retçi arkadaşımız tutuklandığında, cezaevlerinin önüne gidip açıklamalar yaptık, duruşmaları takip ettik. Bunların da aynı zamanda caydırıcı yöntemler olduğunu düşünüyoruz.

Vicdani Red Derneği ne yapmak istiyor?

Bir insan hakkı olarak değerlendirdiğimiz vicdani reddin tanınması ilk önceliğimiz. Bu çok önemli bir sorun. Devam eden bir savaş durumu söz konusuyken ısrarlı bir şekilde savunulması gereken politik bir tutumdur. Bu hakkın tanınmasının yanı sıra, şüpheli asker ölümleri diğer gündemimiz. Askerlik meselesi, yalnızca askere gitmeyi reddeden insanların meselesi değil. Askeri mekanizma içerisinde baskı ve şiddete maruz kalan insanların da sahiplenmesi gereken bir mücadele. Biz dernek olarak bu alana ilişkin de çalışmalar yaptık. Bu süre içinde şüpheli ölen askerlerin aileleri ile birlikte Ankara’ya ziyaret gerçekleştirdik, basın toplantısı düzenledik. Milli Savunma Bakanı ile görüştük. Bu gelişmelerin ardından aileler de bir dernek kurarak mücadeleye devam etmeye başladılar. Bunun dışında vicdani ret hareketinin en başından beri antimilitarist mücadeleyi de sahiplenerek, bu mücadeleye de katkıda bulunabilmeyi öngördük. Askerlik yalnızca silahlarla savaşlarla ilgili bir durum değil, askerlik büyük bir militer gücün küçük bir parçası. Dolayısıyla Vicdani Red Derneği olarak bu militer güce karşı bir mücadeleyi öngörmeyi de vaat ettik. Bu sürede tutuklanan vicdani redçilerle dayanışma göstermek -hem hukuki olarak, hem de dayanışmanın sokak ayağını örebilmek noktasında- amaçlarımız vardı. Bu amaçlarla çalışıyoruz.

YAKINLARI ŞÜPHELİ ÖLÜMLERDE KAYBEDEN AİLELERDE DÖNÜŞÜM HIZLI

Şüpheli asker ölümlerini de takip ettiğinizi söylediniz. Askerlerin tabutlarının başında sıkça yükselen ses, “Vatan sağ olsun” sözüydü. Bu tabloda bir değişim görüyor musunuz?

Yakınlarını, çocuklarını askeri birliklerde şüpheli bir şekilde kaybeden aileler ile birlikte Ankara’ya gidenlerden biriydim. Milli Savunma Bakanı’yla yaptığımız görüşmede çok enteresan bir anekdot vardı. Bakan, ‘Evet, sizin acınız bicim acımızdır. Fakat, ölüm kaderdir. Bu çocuklar kışlalarda ölmeselerdi, yolda yürürken araba çarpıp öleceklerdi’ şeklinde fütursuzca bir açıklamada bulundu. Aileler, bu cümleleri sarf eden kişinin bakan olduğunu hiç umursamadan sözünü keserek, “‘Siz bu cinayetlere nasıl kader’ dersiniz. Bu ölümler birer cinayettir, örgütlü bir şekilde işlenmiş cinayettir” şeklinde bir karşı duruş sergilediler. Özellikle bu durumun mağduru olan ailelerde tabi ki çok büyük dönüşüm söz konusu. Ancak hala “Vatan sağ olsun” diyen milyonlarca insan var. Ama bunun acısını taşıyan insanlarda çok büyük değişim, dönüşüm söz konusu.

Bu topraklarda 40 yılı bulan bir savaş gerçeği var. Buna rağmen kitlesel, toplumsallaşan bir vicdani ret ya da antimilitarist hareket gelişmedi. Sebebi nedir?

Vicdani retçilerin görünür olması bu devlet tarafından istenmeyen bir durum. Çünkü bu mücadele yükselmeye başlarsa, insanlar da reddetmeye başlayacak. Çünkü bu bir insan hakkı. Bunun insan hakkı olduğu bilgisi yaygınlaştıkça insanlar askere gitmeyi reddedeceklerdir. Bu nokta yapılan antipropaganda etkili. Milliyetçi gerekçelerle vicdani reddini açıklayan insanlar bu topraklarda varken bile, vicdani reddini açıklayan herkes, ‘terörist, PKK’li’ ilan edildi. Kürt halkına karşı yürütülen savaşa dayanılarak bu antipropaganda geliştirildi. Bu bir etken olabilir. Ama tüm bunlara rağmen vicdani ret hareketi oldu.

1989 yılından bu yana yürütülen mücadeleyi reddetmiyorum elbette. Bu mücadele, savaş gerçekliği ile doğrudan ilişki kurdu mu? Ya da, Kürt özgürlük hareketine karşı bakışta, devletin resmi tezlerinin etkisi ne kadar oldu?

Bu konular vicdani retçilerin kendi içinde yürüttüğü tartışmalar. Kişisel olarak ben ve içinde bulunduğum dernek yapılanması şöyle bakmadı: Var olan bu mücadelede iki tarafı eşdeğer görüp, bunun bir savaş olduğunu söylemedik. Bu bir yok etme politikasıydı ve karşı tarafın gösterdiği direniş bir var olma direnişiydi, hayatta kalma refleksiydi. Ben de antimilitarist olarak adlandırıyorum kendimi ama bir halkın mücadelesini yok sayarak, kendimi antimilitarist olarak adlandırmıyorum. Antimilitaristim, çünkü militarist olan devlet örgütlenmesinin kendisidir. Devlet örgütlenmesinin kendisini reddederek bir antimilitarist duruş sergileyerek vicdani reddimi açıkladım. Sorduğun soru, vicdani ret hareketinde yakın zamanda tartışıldı. Bu konuda ayrıştığımız arkadaşlar da oldu. Ama benim bireysel olarak vicdani redde bakış açım, en başından beri az önce anlattığım gibiydi.

KARAKOL ÖNÜNDE GBT TUTANAKLARI YAKILACAK

Bu yıl 15 Mayıs’ın konsepti ne olacak?

GBT aramalarına ilişkin bir konsept kurgulamaya çalıştık. 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde saat 12.00’de Cezayir toplantı salonunda bir basın toplantısı gerçekleştireceğiz. Derneğin bir yıllık bilançosunu açıklayacağız, hukuki görünümde bir yılda ne tür değişiklikler oldu ya da oldu mu? Bunları konuşacağız. Aynı gün, Boğaziçi Üniversitesi’nde Anarşist Gençler’in gerçekleştireceği bir etkinlik olacak. “Militarizm öldürür” başlıklı bir sergi, ardından dernekten benim, avukat Davut Erkan ve Oğuz Sönmez’in katıldığı bir söyleşi olacak. 17 Mayıs Cumartesi günü Kadıköy’de bir yürüyüş gerçekleştireceğiz. Saat 12.00’de Boğa Meydanı’nda toplanıp, Kadıköy Çarşı içinde yürüyüş düzenleyip, İskele Karakolu’nun önünde “Kaçak değil, vicdani retçiyiz” başlıklı bir açıklama yaptıktan sonra, vicdani ret açıklamaları gerçekleştireceğiz. Aynı zamanda GBT aramalarına maruz kalıp ellerine tutanak verilen arkadaşlar, o tutanakları karakolun önünde yakacak.

ozgur-gundem.com

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org