AKP’nin silah şirketleri vergisiz zenginleşiyor
Ara 11 2019
Türk medyasının son dönemdeki yayınları soğuk savaş dönemindeki totaliter rejimlerin askeri geçit törenlerini hatırlatıyor. Yerli üretim silahlar AKP rejiminin himayesinde varlığını sürdüren ülke basınının hep başrolünde. Erdoğan’ın damadı tarafından yerli imkânlarla üretilip birkaç gün önce ilk uçuşunu yapan Akıncı adlı saldırı sınıfı bir silahlı insansız hava aracı şu an ülkedeki en popüler ikonlardan biri.
Öyle ki yerli silah sanayi atılımları, ülkeyi kasıp kavuran ekonomik krize karşın iktidar temsilcilerinin en büyük savunma argümanlarından biri haline gelmiş durumda. Yaşam koşullarının giderek daha da zorlaşmasına karşın yaşanan şikâyetler anında, “Daha çok silah mı, daha çok tereyağı mı?” polemiğinin varyantlarıyla cevap buluyor.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir süre önce, ülkedeki ekonomik şikâyetlere karşın, yaptıkları terörle mücadeleyi hatırlatıp ‘Bir mermi kaç lira biliyor musunuz?’ savunmasıyla bu polemiğin ne tarafında durduğunu en başından açıkça ilan etmişti.
Elbette bu söylemin 40 yıla yakın süredir ülkenin doğusunda yaşanan savaş ve Batı şehirlerindeki eylemlerle ağır bedeller ödeyen Türkiye halkı için bir karşılığı var. Geleneksel olarak Türk seçmeninin üçte ikisi, kayıtsız şartsız güçlü bir orduyu destekleyen muhafazakâr sağ bireylerden oluşuyor. Hatta ülkedeki muhalefetin büyük bölümü de askeri atılımı siyaset üstü gören bir düşünceye sahip.
Dolayısıyla son olarak Rojava’ya yapılan operasyonla daha güçlenen milliyetçilik damarlarının medyadaki yerli silah propagandasıyla güçlendirilmesi siyasi iktidarın da işine gelen bir durum. Söz konusu operasyon nedeniyle hemen tüm Batı ülkelerinin silah ambargosu uygulayacaklarına dönük tehditler ise milliyetçilik damarına oynayan AKP iktidarı için rüzgârı daha da güçlendiriyor.
Ayrıca uzun bir süredir vergilerinin önemli bir bölümünü Kürtlerle ile mücadele ithal silahlara harcayan ve savaş dışında başka çözüm de düşünmeyen bir halk için, yerli silah üretimi, psikolojik de olsa konunun ekonomik kazanç tarafını oluşturuyor. Halk silahlara zaten ihtiyaç olduğunu, yerli silahlar sayesinde en azından kazanması zor olan dövizin yurtdışına gitmediğine dönük bir düşünceye sahip.
Öte yandan Türkiye’deki savunma sanayi yani silah sektörünün gelişimini sadece siyasi bir bakış açısıyla değerlendirmek doğru değil. Muhalifleri her ne kadar, Erdoğan’ın kurduğu silah sanayini pek çok eksiklikleri ve dış bağımlılığın hala sürmesi nedeniyle küçümseme eğiliminde olsalar da, Türkiye’de silah sektörünün hacmi rekorlar kırarak büyüyor.
Sektörün ana alıcısı konumundaki Türk Devleti yıllık 5 milyar dolarlık silahlanma yatırımı yaparken bunun yüzde 70’ine yakınını yerli firmalardan sağlıyor. Ek olarak Afrin ve ardından Rojava’da yapılan operasyonların etkisiyle önemli bir reklam olanağı yakalayan Türk silah üreticileri dış pazarlarda da rekora koşuyor.
Rojava savaşının başladığı Ekim ayında silah ihracatı 280 milyon dolarla rekor kırarken dış satışlardaki büyüme Kasım ayında daha da belirginleşti. Türkiye geçen ay 360 milyon dolarlık silah ihraç etti. Bu bir önceki aya göre yüzde 29, geçen yılın aynı dönemine göre de yüzde 58 artış anlamına geliyor. 11 aylık ihracat 2.5 milyar doları geçerken, bu rakam geçen yılın tamamında yapılan 2.1 milyar dolarlık silah ihracatının yüzde 20’den fazlasını ifade ediyor.
Silah sektörünün dış pazarlardaki büyümesi genel ihracat istatistiklerine de yansıyor. Kasım ayı verilerine göre alt mal grupları bazında bakıldığında, savunma sanayi ürünleri Türkiye’nin çok satış yaptığı sekizinci ürün haline geldi. Diğer taraftan fiyat/ağırlık bazında bakılırsa, kilosu 97 dolarla mücevher ve altın dışında ülkenin en pahalı ihracat ürünü durumda.
Rakamlar Türkiye’deki yerli silah sanayinin devlete yapılan satışlarla yıllık 7 milyar dolara yaklaşan bir ciroya ulaştığını gösteriyor. Sektörün teslim etmek için imza attığı iç ve dış sipariş tutarı ise 60 milyar doları buluyor. Bu rakam 2002’de sadece 5.5 milyar düzeyindeydi.
Bu büyüme Türk savunma sanayi şirketlerini uluslararası ölçekte üst sıralara taşıyor. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre dünyanın en büyük 100 silah üretici arasında Türkiye’de Aselsan ve TUSAŞ bulunuyor. Ayrıca yine aynı kuruluşa göre ilk 100’e giremeseler de Türk silah üreticilerinin cirolarında hızlı artışlar söz konusu.
Peki, bu silahları kim ve nasıl üretiyor?
Türkiye’deki savunma sanayiinin gelişimine bakıldığında devletin uzun yıllar boyunca ana üretici konumunda olduğu görülüyor. Silah üretiminde devletin payı, Savunma Bakanlığı aracılığıyla söz sahibi olduğu özerk bir yapılanma olan Türkiye Savunma Sanayi’ni Güçlendirme Vakfı’ndan (TSKGV) kaynaklanıyor. Söz konusu vakıf tıpkı Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) gibi temelinde TSK’nın kapitalist piyasayla ilişkisi üzerine kurulmuş bir organizasyon ve yönetiminin önemli kısmı emekli subaylardan oluşuyor.
SIPRI’nin listesinde dünyada ilk 100’e giren Aselsan ve TUSAŞ dışında Havelsan ve Roketsan gibi şirketler de bu yapılanmaya bağlı özerk şirketler.
Yani başlangıçta TSK’nın silah ihtiyacını karşılamak için kurulan TSKGV şirketleri bugün uluslararası yatırımları da bulunan ve pek çok ülkeye silah sistemleri satan birer deve dönüşmüş durumda.
TSKGV’ye bağlı yarı kamusal yarı kamusal şirketler halen Türk silah sektöründe ana payı alsa da son dönemde özel sektörün payı giderek artıyor.
Bir rakam vermek gerekirse Türkiye’de savunma sanayine dönük üretim yapan şirket sayısı AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 56’yken 2019’da bin 436’ya ulaştı. Aynı dönemde kamu (TSKGV) kaynaklı çok az sayıda şirket kuruldu. Dolayısıyla şirket sayısındaki artış doğrudan özel sektörün yatırımcı olarak savunma sanayiine ne denli ilgi gösterdiğinin bir ölçüsü olarak ortaya çıktı.
Türk savunma sanayisi bu büyüklüğüyle 700’ü aşan proje yürütüyor. Ancak şirket ve proje sayısının bu yüksekliğine karşın savunma sanayiinde özel sektörün ürettiği ana silah sistemi sayısı iki elin parmaklarından fazla değil. Sektördeki şirketlerin büyük bölümü bu büyük projelerin alt yüklenicisi olarak faaliyet gösteriyor.
Özel sektörde hem devlet hem de yurtdışından en çok sipariş alan şirketlerin bağlı olduğu sermaye grupları ise bir elin parmaklarından az.
Saymak gerekirse Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın Ailesi’ne ait Bayraktar Grubu ile ortağı Kale Kalıp bunlar arasında. Kale Kalıp Türkiye’nin en büyük inşaat malzemeleri tedarikçilerinden Kale Grubu’nun iştiraki.
Bir başka ana sermaye grubu Erdoğan’ın Ailesi’yle akrabalık derecesinde yakın ilişkileri bulunan Ethem Sancak’ın yönetimindeki Sancak Holding (BMC).
Bir inşaat sektörü şirketi olan Nurol Grubu (FNSS) ile ülkenin en büyük sanayi topluluğu olan Koç Grubu da (son yıllarda payı azalıyor) özel sektörün silah pazarından aldığı pastanın büyük kısmına sahip durumdalar.
Diğer taraftan özel sektörün silah sanayiine duyduğu bu ilginin ekonomik yanı sadece büyüyen pazarla sınırlı değil. Erdoğan iktidarı silah üreticileri için dünyada eşi çok az bulunan devlet destekleri sağlıyor.
Bunlar arasında kurumlar, gelir, KDV vergilerinden muafiyet, personel sosyal güvenlik primlerinin büyük bölümünün devlet tarafından karşılanması, çok ucuza TL ve döviz kredi temin edilmesi sayılabilir. Ayrıca hibe krediler de söz konusu.
Somut bir örnek vermek gerekirse bu yılın ilk dokuz aylık döneminde 7.6 milyar TL ciro ve 2 milyar TL’ye yakın kar elde eden Aselsan Türk Maliyesi’ne hiç vergi ödemedi. Aynı durum doğrudan özel sektöre ait şirketler için de geçerli.
Elbette yatırımcılara çok cazip fırsatlar sunan savunma sanayi yatırımlarından pay almak için hala devletten bir ‘yeşil ışık’ gerekiyor. O ışığı yakan ise bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönettiği Savunma Sanayi Başkanlığı.
Bu gerçekler sanırız silah sektörünün Türkiye’deki AKP iktidarı açısından sadece ülke güvenliğine dönük gereklilikten öte, bir takım getiriler taşıdığını da ortaya koyuyor. Türkiye hem yakın çevresinde yaptığı operasyonlar hem de son yıllarda deniz aşırı çatışmalı ortamlara müdahaleleriyle gündeme gelirken, bu politikaya ekipman sağlayan Erdoğan’a yakın iş adamları da vergisiz olarak hızla zenginleşiyor.
Kaynak: Ahval