İHD: Savaşa Karşı Barışı Savunuyoruz!

İstanbul Taksim İstiklal Caddesi saldırısını hiçbir örgüt üstlenmediği halde, soruşturma halen gözaltılar ile devam ederken siyasi iktidarın, neredeyse Suriye ile savaş çıkaracak (mevcut silahlı çatışmayı savaş düzeyine çıkaracak) bir noktaya getirmesine karşı Türkiye’deki siyasi ve toplumsal muhalefetin karşı çıkması gerekmektedir.

21 Kasım 2022

“Seçim Öncesi Dönemde Kürt Sorununda Çatışmada Israr Etmek

İnsani ve Ekonomik Krizi Derinleştirir, Siyasi Kaos Yaratır!”

Yetkililerin açıklamalarına göre Türkiye, 19 Kasım gece yarısından sonra 20 Kasım sabahına kadar Suriye’nin kuzey ve kuzey doğusu ile Irak’ın kuzeyini savaş uçakları ile bombalamıştır. Özellikle DAİŞ/IŞİD isimli cihatçı çete yapılanmasını direnişi ile yenen Kobane kentinin bombalanması ise dikkat çekicidir. Yetkililer, hava saldırısına gerekçe olarak 13 Kasım 2022 tarihinde İstanbul Taksim İstiklal caddesinde gerçekleştirilen bombalı saldırının Suriye’de faaliyet gösteren çeşitli örgütler ile bağlantılarının olduğu iddiasını dile getirmiştir. Hepimizin kınadığı İstiklal Caddesi saldırısında resmi yetkililerin sık sık farklı bilgileri kamuoyu ile paylaşmaları, soruşturmanın gizliliğini kasıtlı olarak ihlal etmeleri ve ilk günden beri Suriye’deki örgütleri suçlamaları oldukça ciddi kafa karışıklığına sebep olmuştur. Bu durum, siyasi gözlemcilerin ve biz insan hakları savunucularının 7 Haziran- 1 Kasım 2015 tekrar seçim dönemindeki ‘kanlı bir ara döneme mi giriyoruz ‘ şeklindeki kaygılarımızı artırmıştır.

Gerçekleştirilen bu hava saldırısında aynı zamanda çok sayıda sivilin öldüğü ve yaralandığı yönünde bilgiler basın ve yayın kuruluşlarında yer almaktadır. Basına çıkan bilgilere göre Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunan Derik Tegil Begil köyünde elektrik dağıtım tesisinin bombalanması sonucu 11 sivilin yaşamını yitirdiği ve 6 sivilin yaralandığı bilgisi paylaşılmıştır. Ayrıca Kobane olmak üzere başka kentlerde de sivillerin öldüğü ve yaralandığı bilgisi basınla paylaşılmaktadır. Bu vesile ile bölge halkına başsağlığı ve geçmiş olsun diyoruz. Hükümete saldırıları bir an önce sona erdirmesi çağrısı yapıyoruz.

Türkiye’nin, Suriye ve Irak ile ilgili TBMM’de kabul ettiği tezkerelere dayanarak sık sık sınır ötesi hava harekâtları düzenlemesi ve özellikle Suriye ve Irak’ta kara gücü bulundurması ve her yıl yeni isimlerle askeri müdahalede bulunması sorunu gittikçe içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.

Türkiye’de, 2007 yılında Irak tezkeresi ile başlayan sınır ötesi askeri operasyon tezkereleri her yıl tekrarlanmış, 2014 yılından beri Suriye de kapsama dahil edilerek, Suriye ve Irak için ortak tezkere çıkarılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda son yasama döneminde 20 Ekim 2021 tarihinde yeniden Suriye ve Irak için savaş tezkeresi TBMM gündemine getirilmiş, üstelik bu sefer 2 yıl için yetki istenmiştir. Muhalefet partilerinden HDP, CHP, DBP ve TİP’ in desteklemediğini açıkladığı Cumhurbaşkanlığı tezkeresi çoğunluğun onayı ile siyasal iktidara yetki vermiştir. Bu tezkerelerin Anayasanın 91. Maddesi’ne uyumlu olmadığı, BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan başka ülkelerin topraklarına fiili saldırıda bulunmanın ve asker bulundurmanın ciddi hukuki sonuçları olacağına dair görüşlerimizi daha önce kamuoyu ile paylaşmıştık[1].

Türk Silahlı Kuvvetleri, 18 Nisan 2022 tarihinde yaptığı açıklama ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Zap, Metina ve Avaşin bölgelerinde PKK’ye karşı yeni bir askeri operasyon başlattığını duyurmuş ve sık sık bu operasyon hakkında açıklamalarda bulunmaktadır. Bu operasyonlarla ilgili açıklamamıza bakılabilir[2].

Türkiye’deki siyasal iktidar, 24 Temmuz 2015’ten beri Kürt sorununda çatışma yöntemi ile sorunu çözeceğini iddia etmekte ve her yıl birbirini tekrar eden askeri operasyonlar yaparak hem bu sorunu daha da büyütmekte (Suriye ve Irak’ta denetimli bölgeler) hem de kendi siyasal iktidarını uzatmak için otoriter yöntemler (Anayasa değişikliği ile otoriter başkanlık modeli) uygulamaktadır. Kürt sorunundaki çözümsüzlük Türkiye’yi hızla otoriterleştirmiş, anti demokratik bir ülke haline getirmiştir.

Savaş politikalarına ve çatışmada ısrar siyasetine rağmen 2022 yılında gerçekleştirilen Nevroz kutlamalarında milyonlarca Kürt ve onların siyasi temsilcileri bir kez daha barış mesajları vererek, Türkiye’nin Kürt meselesini demokratik ve barışçıl yollarla çözmek için diyalog ve müzakere yöntemini seçmesi gerektiğini ve tecrit siyasetine son vermesi gerektiğini ortaya koymuştur. Ancak siyasi iktidarın bu güçlü mesajı almayıp, güvenlikçi politikalar ile çatışmayı derinleştirip sorunu şiddetle çözmeyi tercih etmesi ciddi bir çatışmanın yaşanmasına sebep olmakta, insan hakları ve insancıl hukuk ihlal iddiaları giderek artmaktadır.

Kürt sorununun çözümsüzlüğü ile ilgili son 38 yıla baktığımızda çeşitli silahlı çatışma dönemleri ve bu dönemleri sona erdirip barış arayışlarının olduğu zamanlara tanıklık ettik. Silahlı çatışmalar 1984 yılında başlamış, Mart 1991’de ilk kez barış arayışlarına sahne olmuş ve en son Mart 2013-Temmuz 2015 arası uzun bir çatışmasızlık dönemi yaşanmıştır. Son 38 yıla baktığımızda ilk defa bu kadar uzun süren kesintisiz ve çatışmanın boyutunun coğrafik alan olarak büyüdüğü ve tüm toplumsal kesimlerin zarar gördüğü bir döneme denk gelmekteyiz. Dolayısıyla belirtmek isteriz ki, çatışmanın insani ve ekonomik maliyetinin bu kadar büyük olduğu bir dönemin sonunda barış arayışlarına yönelmenin kaçınılmaz olmasıdır.

Araştırmacı İzzet Akyol, Demokratik Gelişim Enstitüsü için hazırladığı bir araştırma raporunda 1985 ile 2021 yılları arasında doğrudan doğruya 230 milyar doların çatışma nedeni ile yok olduğunu, 2022 yılına göre güncellenen dolar endeksine göre ise Türkiye ekonomisinin 4,5 trilyon dolar kaybettiğini ve bu kayıp olmasaydı Türkiye’nin milli gelirinin %36 daha fazla büyüyebileceğini ortaya koymuştur[3]. Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün veya çatışmaya dayalı çözüm arayışlarının bu kadar korkunç bir ekonomik maliyeti de varken bu politikada ısrar etmenin beyhude olduğunu ve Türkiye’yi iflasa sürüklediğini belirtmek isteriz. TUİK rakamları ile Ekim 2022’ye göre yıllık TÜFE’nin %85,51, bağımsız akademisyenlerden oluşan ENAG grubunun hesaplamasına göre ise Nisan 2022’ye göre yıllık TÜFE’nin %185,34 olduğu ve ÜFE oranlarına göre daha da yükselecek enflasyon karşısında savaş politikalarına karşı çıkmanın zorunluluğunu göstermektedir.

İHD Dokümantasyon Biriminin 2015 ile 2021 yılları arasını kapsayan 7 yıllık silahlı çatışmalar nedeni ile tespit edebildiği verilere göre 6019 kişinin yaşamını yitirdiği, 8562 kişinin yaralandığı (Suriye ve Irak’taki çatışmalarda yaşamını yitirenlerin büyük çoğunluğu dahil değildir) bir tabloda çatışmanın insani maliyetinin ne kadar büyük olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin, Rusya’nın Ukrayna işgali ile başlattığı askeri operasyonda arabuluculuk yapması ve barışı destekleyeceğini açıklaması karşısında, Kürt sorunu gibi uluslararası sorun haline gelmiş, doğrudan doğruya Kürtler başta olmak üzere Türkiye, Suriye, Irak, İran ve bu ülkelerin dahil olduğu uluslararası askeri ve ekonomik birlikleri, BM ve Avrupa Konseyini ilgilendiren bir sorun karşısında çatışmada ısrar etmesini anlayamamaktayız. Kürt sorunu çatışma ve savaş politikaları ile çözülmez.

Son hava saldırısı vesilesi ile bir kez daha hatırlatmak isteriz ki;

İstanbul Taksim İstiklal Caddesi saldırısını hiçbir örgüt üstlenmediği halde, soruşturma halen gözaltılar ile devam ederken siyasi iktidarın, neredeyse Suriye ile savaş çıkaracak(mevcut silahlı çatışmayı savaş düzeyine çıkaracak) bir noktaya getirmesine karşı Türkiye’deki siyasi ve toplumsal muhalefetin karşı çıkması gerekmektedir. Aksi takdire savaş koşullarında seçime gidilemeyeceğinin bilinmesi ve durumun en hafif deyimi ile 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasındaki tekrar seçim döneminin daha da vahimini yaşayacağımız unutulmamalıdır.

Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde Federe Kürdistan Bölge Yönetimi topraklarında gerçekleştirdiği askeri operasyonlar ile Suriye’nin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda gerek kendi denetimi altında bulundurduğu bölgelerde gerekse de denetimi dışında yürüttüğü askeri faaliyetlerde uçak bombalaması, SİHA saldırıları ve top atışları sonucu bugüne kadar yaşamını yitiren siviller ile ilgili kapsamlı bir araştırma yapılmasını ve bu araştırmayı ancak TBMM Araştırma Komisyonunun yapabileceğini, TBMM Araştırma Komisyonunun özellikle Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki TSK denetiminde bulunan bölgelerde sivillere yönelik paramiliter gruplar tarafından gerçekleştirilen ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerini de araştırması gerekmektedir.

Irak’ın kuzeyinde Federe Kürdistan Bölge Yönetim topraklarında Türkiye sınır hattında Nisan 2022’den bu tarafa yürütülen askeri operasyonlar hakkında oldukça ciddi iddialar bulunmaktadır. Bu iddiaların başında birçok yerleşim yerinin bombalamalar yolu ile halkın korkutulup boşalttırıldığı ve böylece binlerce insanın zorla yerinden edildiğidir. Ayrıca, kullanılması yasak silahlar ile yasak bombaların kullanıldığı yönünde ciddi iddia ve görüntüler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra yaşamını yitiren TSK mensubu askerlerin bazılarının cenazelerinin arazide bırakıldığı ve cenazelerinin akıbetinin bilinmediğine dair ciddi haberler çıkmaktadır. Bu iddialar hakkında da TBMM Araştırma Komisyonunun araştırma yapması gerekmektedir.

Komisyonun yanı sıra askeri operasyonlar sırasında sivillere yönelik gerçekleştirilen saldırılar ile ilgili olarak sınır bölgesinde bulunan yetkili Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının etkili soruşturma yürüterek gerçekleştirilen ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerini tespit edip gerekli kovuşturmaları açması gerekmektedir.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ile uluslararası insan hakları örgütlerinin iddia edilen ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlalleri iddiaları hakkında olay bölgelerinde araştırma ve inceleme yapması gerekmektedir.

Ekim 2021’de kabul edilen Irak ve Suriye tezkerelerinin iptal edilerek, Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki askeri güçlerini Türkiye sınırları içeresine çekmesini ve gerek bu ülkelerle gerekse de Kürt siyasi hareketi ile Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yollardan çözümü noktasında askeri seçenekler dışı çözümler üreterek yeniden bir barış sürecinin inşa edilmesi gerektiğini belirtmek isteriz.

İHD, savaşa karşı barış hakkını savunur. BM genel kurulun 19 Aralık 2016 tarihinde kabul ve ilan ettiği BM Barış Hakkı bildirgesini ve BM İnsan Hakları Konseyinin 22 Haziran 2017 tarihli 35/4 sayılı Barış Hakkının Desteklenmesi kararını hatırlatıyor[4] ve Barış hakkını savunmanın bizler bakımından en öncelikli konu olduğunu belirtiyoruz. Türkiye hükümetini bir kez daha savaş politikaları yerine barış politikaları uygulamaya davet ediyoruz. Savaşa karşı barışı savunuyoruz.

İnsan Hakları Derneği

[1] https://www.ihd.org.tr/irak-ve-suriye-tezkeresine-hayir-yurtta-baris-dunyada-baris/

[2] https://www.ihd.org.tr/kurt-sorununda-catismada-israr-etmek-insani-ve-ekonomik-krizi-derinlestirir/

[3]https://www.democraticprogress.org/publications/research/the-impact-of-four-decades-of-conflict-on-the-economy-of-turkey/

[4] https://www.ihd.org.tr/ceviri-bm-baris-hakki-bildirgeleri/

Kaynak: İHD

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org