İngiltere İçişleri bakanı Rudd, teröristlerin kaçacak yerinin olmaması gerektiğini söylüyor. Rudd, sadece teröristlerin değil, herkesin ‘perdelerinin’ kaldırılmasını istiyor.
06 Nis 2017
İlk yayınlanan başlık bir şaka gibiydi. Daily Mail’in büyük harflerle verdiği manşet “Google, teröristlerin dostu” diye adeta bağırıyordu, Westminster’da ardında beş ölü ve 50 yaralı bırakan terör saldırısından sadece iki gün sonra. Gazete, Google’ın arama motorunun insanları “terörist el kılavuzlarına” yönlendirdiğini savunuyordu ama bu cümle çok saçmaydı ve bir hiciv gibiydi. Ancak hiciv değildi. Daily Mail bu manşetinde yalnız da değildi. Westminster saldırganı Halid Masood’un katliamdan hemen önce mesajlaşma uygulamasında aktif olduğunun ortaya çıkmasının ardından, üç gün sonra The Sun gazetesi de “Hangi taraftasın WhatsApp?” diye bağırıyordu.
Bu başlıklarla karşı karşıya kalan İngiltere İçişleri Bakanı Amber Rudd, bir şeyler yapmaya karar verdi. Saldırıdan dört gün sonra Andrew Marr Show’a konuk olan Rudd, WhatsApp’ın uçtan-uca şifreleme (E2EE) olarak bilinen şifreleme uygulamalarını “tamamen kabul edilemez” diye nitelendirerek şirketi kınadı. Mesud’un son anlarında ne yazdığını bilmek imkansızdır; E2EE’den ötürü, bir mesajın yalnızca gönderenine ve alıcısına içeriği görme izni veriliyor. Rudd, hükümetin vatandaşlarının tüm iletişimlerine erişmesine izin verilmesi yönündeki talebini yineleyerek “Teröristlerin gizleneceği bir yer olmamalı” dedi.
GÖZETLEME DEVLETİ YÜKSELİRKEN
E2EE’deki gelen giden mesajları bir kenara bırakırsak, Rudd’un bir gözetim devletini savunduğu inkâr edilemez. Temelde, halihazırda var olan İngiliz gözetleme devletiyle tam bir uyum göstermesi gerektiğini savunuyor. İnceleme Yetkileri Yasası geçen yıl kabul edildikten sonra, şimdi Gıda Standartları Kurumu ile Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı da dahil olmak üzere 48 hükümet organının geçen yıl ziyaret ettiğiniz web sitelerinin bir dökümünü görüntüleyebildiği bir ülkede yaşıyoruz. Dijital Ekonomi Yasası, yıl içinde değişiklikler yapılmaksızın geçerli olursa, hükümet çevrimiçi pornografiye erişebilmeniz için kimlik bilgilerinizi talep edecektir. Röntgenci devletimiz şu anda teknoloji şirketlerinin buna tamamen itaat etmesini bekliyor.
Bu, teknoloji ve terörizm etrafında aniden yaşanmaya başlayan ahlâki paniği açıklıyor. Geçtiğimiz mart ayında YouTube aşırılıkçı videoların kaldırılmamasından ötürü yaylım ateşe alındı ve Daily Mail, Google’a kınayan başlığında bilgiye özgürce erişiminin sınırlandırılması gerektiğini savunarak tehlikeli bir yaklaşım gösterdi. Şimdi de hükümet, Masood’un okunmamış WhatsApp mesajları nedeniyle akıl almaz bir trajediyi kendi amaçları doğrultusunda kullanıyor.
Daha da kötüsü, bizleri kendi tarafına çekmek için nasıl manipüle edeceğini iyi biliyor. “Herkesin perdelerini çıkarmalıyız, böylece teröristlerin pencerelerinden içeri bakabiliriz” diyor. Karşı çıktığınızda ise güvenlik ve gizlilik uyumsuz bir ikiliymiş gibi sunuluyor. “Şey, saklanacak bir şeyin yok, değil mi? Teröristleri engellemek istemiyor musun?”
MODERN TEKNOLOJİ RUDD’U DOĞRULAMIYOR
Bu basit perde benzetmesi tartışılabilir olsa da modern teknolojinin gerçeklerini bilmek, her zamankinden daha önemli. Gerçek durum hakkında bilgilendirilmediği anlaşılan Rudd, “gerekli hashtag’lerden anlayan” uzmanların çevrimiçi terörizmin yayılmasını önleyebileceğini iddia ederek, kendisini mahçup duruma düşürdü. Peki, bu nedir?
E2EE, şu anda sizinle iletişim kurduğunuz kişiler dışındaki hiç kimsenin WhatsApp iletilerinize erişememesini sağlıyor. Rudd, hükümetin bu mesajlara şifrelemedeki “arka kapı” aracılığıyla erişmesini istiyor. Ancak bu, mesajları bilgisayar korsanlarına karşı savunmasız bırakır ve seçici olarak uygulanamaz, bu nedenle hepimizi etkileyecektir. Rudd, teröristlerin saklanacak hiçbir yerinin bulunmaması gerektiğini söylediğinde, gizlemek için başka hiçbir yerin bulunmaması gerektiğini de söylüyor.
Ama saklayacak bir şeyin yok, değil mi? Ahlâki paniğin güzelliği, rakiplerini hemen suç ortaklığına dahil etmesidir. Theresa May, Wetherspoons’ta kaç defa görüştüğünüzü öğrenmek için sohbetlerinizi kontrol ettiğinde neden rahatsız olasınız ki? Teröristleri durduracaksa neden izin vermiyorsunuz?
Önerilen tedbirlerin orantısız olduğundan tam olarak emin olabilirsiniz. Teröre bağlı ölümlerin bir tanesinin bile çok fazla olmasına karşın, İngiltere’de yılda sadece 1.4 ölüm terörizmden kaynaklanmaktadır. Bir inek ya da bir otomat tarafından öldürülme ihtimaliniz bile daha yüksektir. Öyleyse, neden her bir İngiliz vatandaşının özel hayat hakkı sınırlandırılmalı? Terörizm önlemleri dahilinde neden her yıl milyarlarca pound harcayalım? Neden otomatları yasaklamıyoruz?
Bunların da ötesinde, WhatsApp programı içine eklenecek bir sızma eklentisi de etkisiz olacaktır. Rudd, basitçe teröristlerin E2EE kullanan başka bir mesajlaşma uygulaması kullanabileceğini düşünemiyor mu? E2EE’yi tamamen yasaklasa bile, teröristlerin kendi mesajlarını şifreleyebileceğini düşünmüyor mu? On yaşındaki bir öğrenci bile, öğretmeninin sınıfta dolaşan mesajları okumasını istemediğinde, gizli bir dil oluşturabilir.
Bu önlemlerin de demokrasi karşıtı değil, terör karşıtı olduğuna güvenebilir miyiz? ABD’de geçenlerde FBI bir çocuk pornocusunun serbest kalmasına onay verdi; zira onu yakalamak için kullanılan izleme yöntemlerini bir mahkemede açıklamayı reddetti. Kanunları aşırı derecede zorlamak maksadıyla terörizm ve çocuk pornografisi gibi ahlâki konuları kullandığımızda, gözetimin gerçekleşmesine neden olan gerçekler de flûlaşır. Çocuk pornocusu serbest kalabiliyorsa, gözetleme devletinin varoluş sebebi nedir?
Ayrıca suçlamada değişikliğe giden hükümetin aracı da var. Nefret söylemini engellemek, tarihsel olarak adalet sisteminin sorumluluğu altındadır. Videoyu kaldırmak neden YouTube’un sorumluluğuna bırakılıyor? Bu durum, köşede durup bağırmaya çalışan deli adam yerine, durduğu sokak köşesini suçlamaya benzemiyor mu? Hükümet, Masood’u bir terör şüphelisi listesine sokamamasına rağmen, neden WhatsApp’ı kınamaktadır? Tüm WhatsApp iletilerine erişimi olmasına rağmen, saldırıya dek Masood’u kontrol etmemişti.
Hükümetin eşsiz haberalma sistemine şimdiki kadar ihtiyaç duyulmamıştı; 1980’lerde terörizmden daha fazla ölüm vardı. Bu, günümüzde artık teknolojik olarak mümkün olduğu için gerçekleşiyor. Peki, 1984 atmosferi ortalıkta dolaşırken, George Orwell’ın telescreen mesajını durduran neydi? Elbette, bizim demokrasiye ilişkin hassasiyetlerimiz değildi. Teknolojimizin sınırları bundan ibaretti.
* Amelia Tait, New Statesman’da bir teknoloji ve dijital kültür yazarıdır.
Haberin orijinali New Statesman sitesinde yayınlanmıştır (Çeviren: Tarkan Tufan)
Kaynak: Gazete Duvar