‘Askerlikten soğuyun’ – Alper Yalçın

Hukuk, vicdani reddini açıklamayı “askerlikten soğutma” gibi absürt bir yargılamaya konu edebiliyor ve bunun herhangi bir meşruiyeti olmadığına eminim.

16 Eylül Perşembe 2021
Geçtiğimiz günlerde Vicdani Retçi Şendoğan Yazıcı’nın, yoklama kaçağı, halkı askerlikten soğutmak, devleti aşağılamak vb. “suçlar” nedeniyle gözaltına alındığına ilişkin haber gündeme gelmişti.(1) Bu durum, bir vicdani retçi olarak beni pek çok soruyu sormaya itti:

* Bana ne zaman sıra gelecek ve neden kurbanlık koyun gibi hissettiriyorlar?
* Neden hepimizi tek tek yargılıyorlar, eğer bu bir suç ise hepimiz aynı suçu işliyoruz, bu nedenle neden kendimi ihbar etmeyeyim?
* Ben bu suçlamayı meşru görmüyorsam neden kendimi ihbar edeyim? Bunu yaptığımda meşruiyeti olmadığını düşündüğüm bir mekanizmayı yeniden işlevsel kılmayacak mıyım?
* Vicdani ret ile ilgili yalnızca mağduriyetlerimizin gündeme gelmesi bir korku iklimi yaratıyor fakat gündelik yaşamımızda hissettiğimiz gerçeklik bu değil, dolayısıyla bunun önüne nasıl geçebiliriz?

İçimdeki bütün bu soru işaretlerini paylaşmayı kıymetli buluyorum çünkü bunları hissederken yalnız olmadığıma, pek çok vicdani retçinin benzer şeyleri paylaştığına inanıyorum. Örgütlü bir vicdani ret hareketi olmadığında, size bir dava veya soruşturma açıldığında çoğunlukla yalnız mücadele etmeye ve tek başınıza sesinizi duyurmaya mahkûm kalıyorsunuz. Bu durum sizi insanların gözünde radikal bir eylem yürütüyormuşsunuz gibi bir pozisyona sokarken, başka açılardan da riske atabiliyor. Mücadele etmek isterken birdenbire fazla görünür oluyorsunuz, çünkü bu bağlamda bir örgütlü zemin bulamıyorsunuz. Dolayısıyla her vicdani retçiye açılan soruşturmanın medyadaki bireysel temsilini tehlikeli buluyorum, çünkü pek çok mücadeleyi görünmez kılabiliyor. Vicdani ret hareketinin şöyle ufak bir tarihçesine bakılsa dünden bugüne nasıl kazanımlara neden olduğu ve nasıl mücadeleler edildiği görülebilir.(2)

Bugün baktığımızda ise devletin uyguladığı ekonomik şiddet bu kriz ortamında herkesi haklı olarak ürkütebiliyor. Bu nedenle bugün bu şiddet ve kriz sarmalı olmasaydı binlerce kişi vicdani reddini açıklardı, çünkü herkes askerliği ertelemenin veya gitmemenin yollarını arıyor.(3) Elbette ki vicdani reddini insanlar bu koşullara rağmen duyurabilir, bu konuda çaresiz de değiliz, kendi dayanışma hukukumuzu yaratıyoruz ve bu durum bence o kadar da zorlayıcı değil. Bu nedenle bu mücadele alanı ile ilgili yaratılan korku iklimini gerçekçi veya baş edilemez bulmuyorum. Fakat vicdani ret yalnızca bir deklarasyonla yaşanan bir şey de değil. Vicdani reddini açıklamasa dahi pek çok arkadaşımın savaş karşıtı, devletin gerçekleştirdiği hak ihlalleri ile mücadele eden tutumlarını görüyorum. O zaman vicdani ret ile ilgili tartışma niçin bu kadar gölgede kalıyor diye de sormaktan kendimi alamıyorum.

Hukuk, vicdani reddini açıklamayı “askerlikten soğutma” gibi absürt bir yargılamaya konu edebiliyor ve bunun herhangi bir meşruiyeti olmadığına eminim. Çünkü en başta hukuk, adalet denilen kavramı sorguluyorum. Hukuk, genel olarak bir toplumsal bir sözleşme olarak tanımlanır fakat böyle olabilmesi için, inşa sürecinde katılımcı olması ve ortak iyiyi arama niyetini çeşitli biçimlerle güvence altına alması, güven vermesi, hayatı kolaylaştırması vb. pek çok koşul var, bunları hepimiz sorguluyoruzdur. İçine doğduğum ülkedeki hukuk düzeni ise bunun tam tersi. Balibar, “yasanın “herkesi genel ve her insanı özel olarak” tek bir hukuk düzenine tabi kılan egemen iradenin (ister bir hükümdarın olsun ister halkın) ifadesi olarak görüldüğü anlayış içinde, sonuçta uyrukların rızasından feragat edildiğini” ifade eder.(4) Vicdani ret beyanının “halkı askerlikten soğutma” gerekçesiyle cezaya gerekçe olması ise tam olarak hukukun egemen iradeyle ilişkisini ifade ediyor. Bu egemenlik ısrarına karşı itaatsizlik ise yine Balibar’ın “İtaatsizlik imkânı yoksa itaatin meşruiyeti de yoktur” tezindeki güçlü itirazı hatırlatıyor. Balibar bu tezin romantik olmadığını “bu tez (“direnme hakkı”nın klasik ifadelerinin aksine) ezeli ve ebedi, yabancılaşmaz bir insan doğasına gönderme yapmaz; demokrasilerin doğuşu, tarihi ve çöküşü gibi pragmatik deneyimlere (genel olarak “özgürlüğün kuruluşlarına”) gönderme yapar” diyerek gerçekçi bir zemine de oturtur.(5) Nitekim bugün bakıldığında 20 yıl öncesine dek hapishanelerdeki ağır cezalandırmalardan, bugün yalnızca ekonomik şiddete dayanan bir devlet müdahalesi söz konusu ve bugün hâlâ pek çok kişi vicdani reddi savunuyor. Bu nedenle, bu suçun varlığını ve bu bağlamda yargılama yapacak hukuk mekanizmalarını da meşru bulmuyorum.

Askerlikten soğumak ve insanları askerlikten soğutmak için, vicdani reddi savunmak için pek çok nedeniniz var. Arendt, “İnsanlık Durumu” isimli kitabında, konuşma ve eylemin bir aradalığına dair yaptığı tartışmada faili ifşa etmenin önemini vurgular: “fail eylemde ifşa olmazsa, eylem kendine mahsus özelliğini kaybeder ve diğer bütün etkinlikler gibi herhangi bir etkinlik olur. Bu durumda, bir amaca araç olmak bakımından aslında bir nesne üretmenin aracı olan yapma etkinliğinden farklı bir yanı kalmaz.” Bu nedenle kendi baktığım pencereden, askerliği bütünen eleştirmekle birlikte faili yeniden ifşa etmeyi de değerli buluyorum. Halkı askerlikten soğutmak niyetiyle, devletin soruşturmadığı, hukukun askıya alındığı bazı ihlalleri yeniden hatırlatmak istiyorum:

-Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 28 Aralık 2011 gecesi saat 21.39 ile 22.24 arasında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Irak sınırından geçen köylülere 4 bomba atıldı. Grupta çocukların da olduğu 38 köylü ve en az 50 katır bulunuyordu. Bombardıman sonucu 34 kişi hayatını kaybetti. Ölenlerden 19’u, 18 yaşından küçüktü. Dava cezasızlıkla sonuçlandı.(6)

-2015-2016 yıllarında Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Hakkâri başta olmak üzere 9 ilde yaşanan silahlı çatışmalarda 0-18 yaş aralığında hayatını kaybeden en az 123 çocuğun ölümlerine dair açılan soruşturmaların neredeyse tamamı sonuçsuz kaldı, daimi arama kararları, takipsizlikler verildi.(7)

Bu ihlallerin istatistiki ifadesi, umuyorum ki yaşanan korkunç sürece gölge bırakmaz. Fakat bu ifşa ile birlikte bir politik talep olarak da “Askere gitmeyin, çünkü bu insanlar sizin silah arkadaşınız veya komutanınız olabilir” diye eklemek isterim. Askere gitmek zorunda olduğunuzu hissediyorsanız da, askere gitmeyenlerin karşılaştığı keyfi hukuka lütfen itiraz edin. Çünkü bunun adaletsiz olduğunu bildiğinizi biliyorum. Arendt’in yalın ifadesiyle paylaşacak olursam: “Başka hiçbir insani etkinlik, konuşmaya duyduğu ihtiyaç bakımından eylemle boy ölçüşemez. Diğer bütün etkinliklerde konuşmak, bir iletişim aracı olarak veya sessizlik içinde de yapılabilecek bir şeyin basit bir eşlikçisi olmak gibi tali bir rol oynar.”(8) Çünkü biliyorum ki eylediklerimizi paylaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Sözün özü olarak, bu mesele yalnızca vicdani retçilerin muhatap olmaması gereken, ortak bir mücadele için asgari olarak en azından birlikte itiraz etmek gereken bir mesele olarak görmek hepimizi daha güçlü hissettirebilir. Yarın bir vicdani retçi olarak bana dava açıldığında da ihtiyacım olan şey desteğin yanı sıra örgütlü bir mücadeleye davet olacak.

1- “Vicdani Retçi Şendoğan Yazıcı Yeniden Gözaltına Alındı”, 03.09.2021. Gazete Duvar: https://www.gazeteduvar.com.tr/vicdani-retci-sendogan-yazici-yeniden-gozaltina-alindi-haber-1533781 -Erişim Tarihi: 12.09.2021.
2- Örneğin bugün pek çok kadın arkadaşımın vicdani retçi kadınların olduğunu bilmediğini duyuyorum, bu konuda hiç tartışma ve düşünme fırsatları olmadığı içinde “kadınlar neden vicdani retlerini açıklıyor?” diye sorularını dilim döndüğünce ve okuduklarım kadarıyla paylaşmaya çalışıyorum.
3- Bu arada gülünç gelecek olsa da “pişmani ret” bile vardı, askerliğini yapanlar için: https://www.yuksekovahaber.com.tr/haber/uc-kisi-daha-vicdani-reddini-acikladi-117625.htm
4- “Arendt, Hakkı Olma Hakkı ve Yurttaş İtaatsizliği”, Sf 242. “Eşitliközgürlük” içinde, Etienne Balibar. Eylül 2016, Metis Yayınları.
5- “Arendt, Hakkı Olma Hakkı ve Yurttaş İtaatsizliği”, Sf 234. “Eşitliközgürlük” içinde, Etienne Balibar. Eylül 2016, Metis Yayınları.
6- https://www.evrensel.net/haber/369544/roboski-katliami-9-yil-once-bugun-ve-sonrasinda-yasananlar – Erişim Tarihi: 12.09.2021.
7- Çatışma Dönemlerinde Çocuk Hak İhlalleri Raporu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yayınları 123, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Ankara, Aralık 2019: https://tihv.org.tr/wp-content/uploads/2020/04/catisma-donemlerinde-cocuk-hak-ihlalleri.pdf – Erişim Tarihi: 12.09.2021.
8- Konuşma ve Eylemde Failin İfşa Olması, İnsanlık Durumu içinde, Sf. 262—264. Hannah Arendt, İletişim Yayınları.

Kaynak: Duvar

PAYLAŞ.
VicdaniRet.org